Cezayir’de hükümete karşı protesto gösterileri düzenleyenler seçimi boykot ediyor. Talepleri ise net: Yolsuzluk sona ermedikçe, yetkililer yargı önüne çıkmadıkça ve mevcut siyasetçiler yasaklanmadıkça meşru seçimler yapılması imkânsız...

Cezayir’in kader anı

MALİA BOUATTİA

İngiltere 12 Aralık günü sandığa gidiyor ve en azından bir nesildir seçmenin gördüğü en yenilikçi hükümeti seçme ümidi var. Bu esnada Cezayir de kendi seçimini boykot etmeyi planlıyor. Bu üst üste boykot edilen üçüncü seçim olacak.

Bu durum olumlu bir gelişme olmaktan çok uzak; bu defa Cezayirlilerin çok büyük bir bölümünün seçimleri boykot etmesi bekleniyor.

Son dönemde yüz binlerce insan sokağa çıkıp gösterilere destek vermeyi sürdürdü; seçimleri rejimin düzmecesi olarak görüyorlar. Sivil toplum örgütlerinin büyük bölümü de düzmece olarak gördükleri seçim sürecinin meşruiyet kazanmaması için boykot çağrısına destek verdi.

Direniş hareketi oylamanın meşruiyetine büyük hasar verecek olsa da büyük bir krize gebe. Bu hareket, rejimi tekrar tekrar dize getirmeye başladı fakat geri adım atmasını sağlayamadı ve gerçek, köklü ve kalıcı bir değişim yaratamadı.

Eylemlerin başlıca stratejisi düzenli olarak kitlesel eylemler düzenlemek. Bu yöntem, yaygın hoşnutsuzluğu ve eylemcilerin birlikteliğini vurgulamak açısından etkili oldu.
Gösteriler aynı zamanda hareketin enerjisinin 10 ay boyunca yüksek kalmasını sağladı. Fakat hükümet şimdilerde baskıcı önlemler alıyor; hareketin liderlerini hapse atarak ‘başını kesmeye’ çalışıyor. Hareketin kitlesel grevler vasıtasıyla ülkeyi ve ekonomiyi yönetilmez kılması acil bir gereklilik.

Cezayir rejimi 1980’lerden beri ülke halkının demokratikleşme çağrılarının baskısını hissediyor. Rejim ilk etapta baskılara boyun eğmişti fakat devlet kurumlarının kontrolünü (ve dolayısıyla ülkenin petrol ve doğalgaz gelirlerini) kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca baskıcı yöntemlere başvurarak ülkeyi on yıl sürecek vahşi bir iç savaşa sürüklemişti.

Sonrasında ise rejimin bölgesel ve uluslararası meşruiyet kazanma arayışında olduğunu gördük. Seçim döngüsü yürürlüğe girdi fakat seçime yalnızca ‘tasdik edilmiş’ partiler girebiliyordu. Bu kontrollü seçimler aynı devlet başkanının tekrar tekrar ‘oyların büyük çoğunluğunu’ alarak seçilmesini sağladı.

cezayir-in-kader-ani-659102-1.

Seçimler zaten toplumun büyük bölümü tarafından ‘demokrasi şovu’ olarak algılanıyordu fakat küresel ekonomik kötüleşme ile birlikte toplumun sosyoekonomik yaşam şartları kötüleştiğinde durum dayanılmaz hale geldi.

Daha da kötüsü, Buteflika kısmi felç geçirerek tamamen güçten düştüğünde bile rejim onu aday göstermeyi sürdürdü. Neticede Şubat ayında toplumun sabrı taştı ve geniş kitleler Buteflika’nın adaylığını reddetti.

Fakat hareketin talepleri o zamandan bu yana çeşitlendi. Kendi ülkelerinin tarihinden ve lider değişmesine rağmen siyasi ve ekonomik sistemin baki kaldığı Arap devrimlerinden ders çıkaran hareket, rejimin ‘kontrollü değişiklik’ teşebbüslerini reddetti.

Kitlesel eylemler şehirlerde ve kasabalarda haftalarca sokakları işgal etmeyi sürdürdü. Hem özel sektörde, hem kamu sektöründe büyük grevler düzenlendi, öğrenciler harekete geçip meydanları işgal ettiler.

Hareketin talepleri tutarlı ve netti: Yolsuzluk sona ermedikçe, yetkililer yargı önüne çıkmadıkça ve mevcut siyasetçiler yasaklanmadıkça meşru seçimler yapılması imkansızdı.

Son üç ayki süreçte eylemcilerin de çok şey öğrendiği ve taleplerin kesinlik kazandığı açık. Fakat rejim için aynı şeyi söylemek güç.

Toplumsal direniş neticesinde seçimler iki defa iptal edildi. Fakat bu defa işler değişiyor, kötüleşiyor gibi görünüyor.

Hükümet Şubat ayından beri ilk defa kendi seçmen tabanını desteğe çağırıyor. Rejim yanlısı sendikalar konfederasyonunu kullanıyor, çeşitli şekillerde binlerce insanı ‘seçim yanlısı’ gösterilerle sokağa çağırıyor.

Şahit olduğumuz eylemler rejime destek veren en büyük eylemler niteliğinde olsa da rejime ve seçimlere karşı çıkarak haftalardır sokaklara dökülen mahşeri kalabalıklar yanında cılız kalıyorlar.

Şu işe bakın ki, sendika konfederasyonu üyesi işçiler de Cezayir ayaklanmalarının başından beri yeni liderlerini seçmek için oylama çağrısında bulunuyor, federasyon genel sekreteri Abdülmecid Sidi Said liderliğindeki yönetim direniyor.

Başkanlık seçimlerinde aday olan beş kişinin beşi de mevcut rejimi yöneten figür olarak görülen General Gaid Salah da dahil olmak üzere rejimin farklı kollarıyla iltisaklı; Bu adayların her biri seçimleri ‘normal’ göstermek ve katılımı arttırmak için seçim destekçisi eylemler düzenlemeye çalışıyorlar.

Fakat bu çabaların farklı neticeleri oldu. Bazıları katılım olmaması sebebiyle iptal edildi, kimisi ancak yoğun polis ablukası altında yapılabildi.

Rejimin benimsediği diğer bir yöntem de baskıyı yaşamın her alanında arttırmak oldu. Yerel yönetim liderleri ve gazeteciler Eylül ayından bu yana hedef tahtasına kondu, son haftalarda düzenlenen operasyonlarda birçok insan tutuklandı.

Rejimi açıkça eleştiren ve eylemcilerin taleplerine destek veren kişiler deli saçması iddialar ile yargılanıyorlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre suçlamalar arasında ‘ulusal birliğe zarar vermek’ ve ‘ordunun moralini bozmak’ var.

Dolayısıyla bu gidişat önümüzdeki haftalarda tarafların kafa kafaya gelmesiyle sonuçlanabilir. Seçime katılımın son derece düşük olması bekleniyor fakat rejim kararını vermiş görünüyor; seçimleri yapacak ve neticeyi ‘düzene dönüş’ başlığı altında, baskı ve hileler vasıtasıyla meşruiyet iddia etmek için kullanacak. Bu strateji, geçmişte gayet iyi işlemişti.

Geçmişe baktığımızda rejimin güce mutlak bağlılığını ve kendi halkına karşı şiddet uygulamaktaki rahatlığını görüyoruz. Bu defa da kaybedecek çok şeyi var ve durum çok daha karmaşık.

Rejimin eylemcileri bölme, moralsizleştirme ya da yorarak alt etme çabaları şimdiye kadar işe yaramadı. Her girişim daha fazla direniş, birlik ve değişim talebi ile sonuçlandı.

12 Aralık, hareketin direncinin ve gücünün teste tabi tutulduğu bir gün olacak fakat 13 Aralık’ta yaşanacaklar daha da önemli olacak.

Eylemciler rejime doğrudan ve duraksız bir biçimde karşı koyabilecekler mi? Haftalık eylemlerden kitlesel grevlere ve kesintisiz direnişe geçiş yapabilecekler mi?

Rejimin zayıflığını ve meşruiyetten yoksunluğunu başarıyla açığa vurdular ve önümüzdeki hafta bunu tekrar yapacaklar.

Şimdi, 43 hafta önce başlattıkları işi bitirme zamanı.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab