ÇGD, 3 aylık medya raporunu yayınladı

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Ankara Şubesi, 2018 yılının ocak-şubat-mart aylarına ilişkin ‘Medya Raporu’nu yayınladı. Rapor, 2015 yılının başından itibaren üç ayda bir hazılanıyor.

Türkiye’de medyanın sorunlarının değerlendirildiği raporda medyadaki tekelleşme eğilimine şu ifadelerle dikkat çekiliyor:

“Medyadaki sermaye örgütlenmesi ile beraberindeki tekelleşmeyi iktidarları için halkı maniple etmede vazgeçilmez bir araç gören siyasi güç odakları, bu yolda gerekli yasal düzenleme ve satışlarla basın özgürlüğünü dört duvar arasına hapsetmeyi hedeflemiş, büyük oranda da başarmıştır. Bu anlamıyla medyadaki tekelleşme, halka karşı kirli çıkar ortaklığından başka bir şey değildir... Tarafsızlığın, şeffaflığın ve bağımsızlığın şart olduğu gazetecilikte bugün tam bir çürüme yaşadığımızı söylemek zorundayız. Başta sermaye örgütlenmesinin, sonra siyasi iktidarın propaganda aracı olarak konumlandırılan basın kuruluşları, her gün yeni bir gerçeği sayfalarında katletmeyi görev edinmiş durumda. Düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın ve yayın özgürlüğü düşmanlarına karşı OHAL’in edyasına da, savaşın medyasına da, satışın medyasına da yüksek sesle hayır diyoruz.”

AFRİN OPERASYONU ÖRNEK GÖSTERİLDİ

Evrensel'in haberine göre, medyada iktidar lehine tekelleşme, “Siyasi güç odakları ile basın arasında çatışmalı, sorunlu bir ilişki olması, özellikle basın açısından varlık nedeni sayılmalıdır” sözleriyle eleştirilirken, Afrin operasyonu sırasında yapılan yayınların örnek gösterildiği raporda birkaç yayın kuruluşu dışında tek sesli bir yayıncılık yapıldığı vurgulandı.

Başbakan Binali Yıldırım’ın, Afrin’e yönelik ‘Zeytin Dalı’ ismiyle başlatılan harekata ilişkin medya temsilcileriyle bir araya gelerek, basına talimatlar verdiği hatırlatılarak şu değerlendirme yapıldı:

“Operasyonla birlikte ‘savaş medyası’ pozisyonuna geçilerek, ‘Şimdi zafer zamanı’, ‘İnlerinde vurduk’, ‘Gazamız mübarek olsun’, ‘Haydi ya Allah’, ‘Vurduk’, ‘Türkiye tek yürek’, ‘Türk milleti arkanızda’ manşetleriyle savaş borazanlığı yapmaktan geri kalınmamıştır.”

‘YÜCEL’E TAHLİYE KARARI DİKKAT ÇEKİCİ’

Yılın ilk üç ayında, gazetecilere ve basın kuruluşlarına yönelik birçok davada çıkan kararlar da hatırlatıldı:

“Anayasa Mahkemesinin iki gazetecinin tutukluluğunda ‘hak ihlali’ tespit etmesine karşın yerel mahkemenin tahliye kararı almamasıyla hukuk krizine dönüşen gelişmelere de şahitlik ettiğimiz geçen aylarda en dikkat çekici olayların başında, Türkiye’de bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Alman Die Welt Muhabiri Deniz Yücel’in serbest bırakılma şekli geldi. Deniz Yücel’in serbest bırakılma şekli, Türkiye’deki siyasi iktidarın, gazetecileri, siyasi pazarlıklar için tutukladığının en açık örneğini oluşturdu. Bir yıl boyunca iddianamesi bile hazırlanmadan cezaevinde tutuklu bulunan Deniz Yücel’in tahliye kararının, Başbakan Binali Yıldırım ile Almanya Başbakan Angela Merkel’in Berlin’nde yaptığı görüşmenin hemen sonrasında gelmesi kimsenin dikkatinden kaçmadı.”

Türkiye’nin AKP iktidarında, ‘basın kuruluşu mezarlığı’ ve ‘gazeteci hapishanesi’ne dönüştürüldüğü söylenen raporda, Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin kapatılması, gazete ile basımının yapıldığı Gün Matbaacılıka kayyım atanması da hatırlatıldı.

‘BASINA TEK TİP KIYAFET’

İnternet medyası üzerindeki sansür ve kontrol girişimleri ile ilgili olarak yapılan değerlendirme ise şu şekilde:

“AKP iktidarının basını her açıdan kontrol ve yönlendirme amacı taşıdığı, sadece bu konuyla ilgili gizli bir ajandası olduğu, internete yönelik yasalaştırdığı son düzenlemeyle bir kez daha tespit edildi. İnternet üzerinden televizyon ve radyo yayını yapılması, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile Emniyet Genel Müdürlüğünün ardından Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun da (RTÜK) iznine tabi hale getirildi. Yazılı ve görsel medyaya göre, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından daha serbest bir alan olan internet medyası da böylelikle sınırlandırılarak, basına bir kez daha tek tip kıyafet giydirildi.”