Son haftalarda Avrupa’da ve Ortadoğu’da ve Türkiye’de olup bitenlere baktığımızda “ayvayı yedik” dedirtecek hadiselere tanık oluyoruz.

Faşizm mi değil mi? İyi de kardeşim, ayvanın var olduğunun ispatı onun yenilebilmesidir.

Çünkü orta yerde düpedüz mezhepçi/selefi bir faşizm kol geziyor. Öte yandan her faşizm türü gibi bu faşizm de kendi neferlerini, cihatçılarını faşizm akademilerinde eğitmiyor ki, sokaklardan, camilerden ve hatta Suriye’deki İslami örgütlerden devşiriyor. Son dönemde karşı karşıya olduğumuz vahim gerçek, aynı zamanda mezhepçi faşizmin sokaktaki yüzü; yani aşağıdan yukarı faşizm. Ama yukarıdan birileri bunların elinden tutmasa, ayağa kalkamaz, tay tay bile duramazlar. Çünkü söz konusu olan sömürüye ve zulme karşı bir isyan değil de cinnet halidir ve faşizmin her türünde aynen hep böyle olmuştur. Faşizm, milliyetçiliğin kanserleşmiş ideolojisidir, ama son yıllarda buna ilaveten dinsel faşizmin de gericiliğin ve aşırı muhafazakârlığın kanserleşmiş ideolojisi olduğu söylenebilir.

Başbakan, Cumhuriyet’te Charlie Hebdo dergisinden karikatürler yayınlanması hakkında, “O gece o haber bana geldiğinde arkadaşlar gazeteyle temas kurdular. Hassasiyet anlatıldı. Kimsenin benim değerlerime hakaret etmesine izin vermem” demişti ya...

Eh, muhafazakârlık adına pişkin bir demagojiyle hassasiyetlerden söz edilebiliyor: Aman provokatörler provokasyona gelmesin! Her şeye kışkırıyorlar...

Sekiz yıl önce bugün Hrant’ımızı katlettiklerinde de aynen böyle kışkırtıldıklarını söylememişler miydi?

Ve her faşizm bahsinde olduğu gibi karşımızda demagoji ve terör var. Bu bir işbölümü. Madalyonun iki yüzü. Demagoglar terörist değildir. Demagoji, bir topluluğun düşünce ve duyarlılıklarına uygun cümleler kullanarak, hislerini okşayarak kendi menfaatini korumaktır. Muhafazakârlaşma, dindarlaşma son on yıldır yukarıdan aşağıya, devlet eliyle böyle örgütlenmiyor mu? Demagoglar işte bu gidişatı alkışlıyor. Alkışı duyan “aşırı dindar” kesim coşuyor. Sokaklardaki mezhepçi rüzgârlar artık mezhepçi terörist fırtınası olarak esiyor.

Teröristler demagog değildir. İşleri bellidir. Can alırlar. Korku yaratırlar. En önemlisi, kullanılırlar. Demagoglar kelime kullanır, teröristler kurşun. Demagoglar adam öldürmezler, işleri bu değildir. Terörist ile empati yaparlar.

Demagoglar, yukarıdan aşağıya, devlet eliyle terör ekiyorlar. Teröristler, bunları dinleyince, bunlara inanınca, kelle biçiyorlar. Atasözlerini tekzip ediyorlar. Hem ısırıyorlar hem de ısırmadan önce dişlerini gösteriyorlar.

Faşizmdeki demagoji ve terör, rıza ve zor ikilisiyle, rıza ise İslami argümanlarla sağlanıyor. Bir de şimdilerde soyadı Sarraf olan Rıza’yla, orası ayrı…

Yeni TC yöneticileri için “Elhamdülillah Müslüman’ız” demek yetmiyor artık, sürekli “Elhamdülillah Sünni’yiz” diyorlar ve bunu her vesileyle dayatıyorlar. Peki öyleyse, burada demagoji karşısında demografik bir gerçeğin de altını çizeyim: “Türkiye toplumunun yüzde 99’u Müslüman’dır” sözü artık çok handikaplı! Ya da “çoğunluk Sünni ve Türk” demek yetmiyor! Çünkü bu toplumun önemli bir kısmı Kürt ve Alevi; bunların toplamı ise artık yüzde 30’ları geçiyor!

Ne olacak şimdi? Ne olacak mesela bu yüzde 30’un hassasiyetleri?

Daha ne diyeyim? Peki, şunu da diyeyim: Seçim sathı mailine girilen bir dönemde, mezhepçi faşizme karşı mücadele için muhtaç olduğumuz bilgiler geçmişimizdeki devrimci tecrübelerde mevcuttur! Bu bilgilerin hatırlanması dahi bir çözümdür, bir seçenektir.

Onların ne mal olduğunu biliyoruz. Onlar da her şeyi bildiğimizi biliyorlar!

Ayvanın yenilmemesi için faşizmin yenilmesi lazım. Yoksa bizi yiyip yutacaklar.

Öyleyse? Evet, şimdi hepimize “İnce Memed” cesareti gerek! “Je suis Hrant, Je suis Cumhuriyet, Je suis Ceyda, Je suis Hikmet” demek gerek.