Bilinen gelişmeler sonrası bana çokça “CHP’nin nasıl bir parti?” olduğu soruluyor.

Kimi kızgınlığından, kimi hinliğinden, kimi de gerçekten bilmediğinden bu soruyu sorup duruyor.

Her defasında net cevap veriyorum.

CHP, “Misyonu ve programı emperyalizme karşı olan, insan odaklı, sol, sosyal demokrat bir partidir” diyorum.

Ekliyorum; “Kendisini ifade etmekten korkmayan bir toplum yaratmak adına düşünce ve ifade özgürlüğünü kutsayan, doğuştan elde edilen hakların eşitliği için mücadele eden, en yüce değer olan insan emeğine sahip çıkan, herkesin aşı ve işi olmasını isteyen, adil paylaşımdan yana olan sol bir partidir.”

Bu nedenle CHP; “Hukukun üstünlüğünü sahiplenir.

Laik, demokratik ve sosyal devletin varlığı için çaba gösterir.

Halkların sömürülmesine ve birbirileriyle yabancılaştırılmasına karşı çıkar.

Birlik ve beraberliğin bir değerler bütünü olduğunu bilir.

Yurttaşlık duygusunun kalıcı olması sağlamak adına toplumsal barışı öne çıkarır.

Örgütlü yaşamı önceler, kooperatifleşmenin yaygınlaşması ve sendikaların varlığının etkinleşmesini ister.

Toplumsal hakların, birlikte yaşamanın tutkalı olduğuna inanır.

Dayanışmanın, eşitlik ve özgürlük kadar önemli olduğunu topluma anlatır.

Başta kadınlar ve gençler olmak üzere, ırk, inanç, yaş, cinsiyet, cinsel tercih gibi tüm farklılıkların birlikte barış içinde yaşaması hedefler.”

“Çoğulcu kültür bir zenginliktir. O nedenle kültürel gelişmenin önünü açar.

Bunları söyledikçe kimi dikkatle dinliyor, kimi gizli bir tebessümle izliyor.

Ben ise büyük ciddiyetle CHP ile ilgili düşüncelerimi aktarmaya devam ediyorum: “CHP’nin en önemli özelliği, siyasi iktidarlar ve egemen sınıflar tarafından dışlanmış emekçi büyük çoğunluğun partisi olmasıdır.

Kısaca CHP, herkesi eşit yurttaş olarak görür.

Ayrıca, işçinin, köylünün, esnafın, zanaatkarın, memurun, emeklinin, emekçinin partisi olduğu gibi ötelenen Alevilerin, Kürtlerin, düşünenlerin, devrimcilerin, Kemalistlerin ve sanatçıların da partisi konumundadır.” diyerek bildiğim CHP’nin altını çiziyorum...

***

Tabii arkasından diğer sorular da geliyor. Peki Kürt sorununa nasıl bakıyor?

Diyorum ki; “CHP, Kürt sorunun çözümünü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukukun üstünlüğüne inanılması, laikliğin oturması, sosyokültürel gelişmenin sağlanması ve demokratik devletin kurulması için hayati bir önem taşıdığının bilincindedir.

Sağ iktidarların ele geçirdiği devletin inkâr politikasını yıllardır reddeder.

Bu doğrultuda müthiş mücadele etmiş, bedeller ödemiştir.

Böyle bir anlayışta olan CHP’nin, anadilin özgürleştirilmesi, kullanılması, geliştirilmesi, öğretilmesi, eğitimde kullanılmasını istemesi de tabiidir.

CHP, çift dilli eğitimin, kararlı, donanımlı, bilgili insanın yaratılması için gerekli olduğu gerçeğinin farkındadır” diye de ilave ediyorum.

Onlara; katılımcı yerinden yönetim, üniter devlet yapısı için engel değildir aksine demokrasiye güç kazandırır.

O nedenle CHP, Avrupa Yerel Özerklik Şartı’na konan rezervlerin kalmasından yana olmalıdır.” Diyorum.

Yani; İlkeleri belli olan CHP, sol ideolojiden ödün vermeden, sorunlara ilerici ve devrimci çözüm önerileri getirmeye hazırdır…

Şaşırmayın! Anlattıklarım hayalimde yaşattığım CHP!

Bugünkü CHP ise, ilkelerinden uzaklaşmış, yönünü sağa çevirmiş, sığlaşmış bir parti durumda. Dünyadaki gelişimi, Türkiye’deki değişimi anlamamış konumda.

AKP’nin yarattığı muhafazakarlık iklimi ve tek adam sistemine ayak uyduran bir yol izliyor... Demokrasi mücadelesinden vaz geçen bir görüntü sergiliyor.

İdeolojik değil, kimlik siyaseti yapıyor.

Toplum böyle bir siyaseti kabul etmiyor. CHP’ye olan güven kayboluyor.

“31 Mart seçimi sadece CHP’nin başarısıdır” anlayışı, CHP’nin yapması gerekenleri engelleyen olumsuz bir görüş oluyor.

Bu durum Türkiye soluna da zarar veriyor. CHP sağa çekildikçe solundaki partilerde hızla merkeze doğru kayıyor.

Böylece “Tek adam” rejiminin kalıcı olmasına ne yazık ki CHP’de katkı sunmuş oluyor…