Alınan seçim kararından sonra gündemi CHP ve adaylarının belirlediği görülüyor. Yazılanlara bakıyorum, yandaşıyla, muhalefetiyle medyada en çok konuşulan konu CHP’nin kimi aday göstereceği üzerine!... Bu da anlaşılır bir durum. AKP ve MHP ittifakı açısından aday da, adayın neyi temsil ettiği de belli; spekülasyon yapılacak bir soru işareti yok... Seçim stratejisi de hazır ve torbadan neler çıkacağı beklenmekte!...


Buna karşın, CHP’de belirsizlikler büyük. Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı belli değil; aday seçiminin ise, herhangi bir seçimin çok ötesinde bir anlamı ve önemi var; bunun da ötesinde seçim sürecini, korkulara ve yasaklara karşın, toplumun geniş kesimlerinde umut, heyecan ve güven yaratacak bir sürece dönüştürmek gerekmekte ki, çok iyi hazırlanmak demek!... Özetle, işi zor!... Baskın seçim kararının bir yanında ülkenin içinde bulunduğu sorunlar ve sıkıntıların daha artacağı endişesi varsa, öte yanında da muhalefeti hazırlıksız yakalama amacının olduğu da biliniyor.
Bu satırların yazıldığı zamana kadar bir aday ismi açıklanmamakla birlikte, Meral Akşener’in ortak adaya yanaşmadığı anlaşılmış durumda. Kendi adıma Akşener’i kutlamak isterim; kuşkusuz bu karar siyasal hırsına bağlanabilir ama aynı zamanda kendine ve partisine olan güveni göstermesi açısından kutlanacak bir karar... Bu kararın CHP açısından daha iyi olduğunu da düşünmekteyim; dolayısıyla artık Parti Meclisi’nin aldığı karar doğrultusunda CHP Başkanı’nın adayı açıklaması beklenmekte.

Aday da, kimin adayı, neye aday!..

Aday seçiminde, kuşkusuz bu adayın kimin adayı ve neye aday olduğu sorusu önemli. Örneğin Abdullah Gül’ün adaylığı!... Bu konuda hemen her şey söylendi, tekrar etmeye gerek yok; yalnızca vazgeçilmesiyle büyük bir yanlıştan dönüldüğünü söylemek isterim. Ne CHP’nin kimliği ve iddiaları, ne de Gül’ün geçmişten buyana bıraktığı siyasal izlenim açısından uygun bir aday olarak düşünmek mümkün!...

Gerçi, toplumu çok iyi tanıdığı iddia eden liberal çevrelerden bir takım matematik hesaplar yapılıp, Gül’ün muhalefetin kazanma şansını arttıracağı yolunda yorumlar yapıldığı görülüyor. Bunlardan biri, CHP’nin Gül’e karşı çıkmasını “seçmen profilini anlamamak” gibi bir yanılsama olarak yorumlamakta ki, geçmişte “yetmez ama evet” propagandacıları gibi siyaset bilgileri müthiş demekten başka ne diyeyim!...

Oysa CHP’nin bu seçimde, demokrasiden özgürlüklere, hukuktan adalete, millet egemenliğinden tek adam despotizmine, eğitimden sağlık sistemine, kentlerin ve kırların yağmasından rant ekonomisinin beslenmesine, özelleştirmelerden ekonomik tıkanıklara uzanan ve çok boyutlu kayıplar anlamına gelen bir Türkiye tablosu ortaya koyarak temelde bir rejim tartışması yapması gerekmekte; bu tartışmada Gül ve benzeri adayların işi ne!..
Kısacası, bugüne gelmekte sorumluluğu hiç de az olmayan bir aday üzerine ittifak aramak yerine, CHP’nin toplumun çok daha geniş kesimleriyle ittifak yapmayı önemsemesi doğru olur. Bunun için de, öncelikle toplumun farklı kesimlerinin ilgisini çekecek, beğenisini ve onayını kazanacak, akılları kadar duygularına hitap etmeyi bilecek bir aday bulup ortaya çıkarmasına ihtiyaç var.

Bir yere ulaşıyor mu bilemem, ama yazmaya devam!...

Şu veya bu konuda konuşulan ve yazılanların CHP’yi nasıl etkilediğini bilmiyorum; benim bugüne kadar deneyimim, - belki yazdıklarımın alışılmışa aykırı nitelikleri, belki başka bir nedenle- genellikle eleştirilerin bir etkisi olmadığı yönünde. Ancak ülkenin bugünü ve geleceğinden kaygı duyan biri olarak derdim bugünkü iktidarın yapıp ettiklerini konuşarak ağlaşmak olamayacağına göre, buna karşı verilecek mücadele adına ana muhalefet partisini konuşmaktan vazgeçmemek gerekiyor. Üstelik bu seçim milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimi olmanın çok ötesinde, ülkenin ve toplumun geleceğinin oylanacağı bir seçim!... O nedenle yazılanlar CHP’yi etkilesin veya etkilemesin, doğru bildiklerimizi yazmak bir sorumluluk!...

Burada bir hatırlatma yapmak ve 16 Nisan’da hayır oylarının artmasını CHP’nin muhafazakar çoğunluğa yakınlaşmasına bağlayanlara aldırmayın demek isterim. Referandum ‘da hayır oyları CHP’nin genel seçimlerde aldığı oydan fazla olmuşsa, bunun gerçekçi açıklaması, gelecek olanın tek adam rejimi olduğunun milletçe anlaşılması olabilir. Bunun anlaşılması açısından da sivil toplumda “hayır” yönünde verilen çabanın payı da büyük.

Aslında, 24 Haziran seçimlerini de bu anlayışla ve bu toplumsal mücadele üzerinden yürütmek de daha sonuç alıcı olarak görünmekte. CHP seçimi böyle anlar ve bu anlayış içinde toplumla buluşmayı başarırsa, seçimi de başarır düşüncesindeyim.

Geçen yazımda da benzer şeyler yazmış ve CHP’nin kendi içinden bir adaya öncelik vereceğini düşünerek cumhurbaşkanlığına aday olarak Selin Sayek Böke adını vermiştim. CHP içinden birçok aday var; bunların arasında Böke yok!.. Oysa aday seçiminde, bu kritik dönemi ve karşısında Erdoğan gibi – bize göre olumsuz olsa da- fevkalade özellikleri ve gücü bulunan bir adayı dikkate almak ve bu fevkaladelikleri karşılayacak farklı fevkaladelikleri bulunan bir adayın çıkmasını düşünmek başlı başına önemli. Bu fevkaladelik de, en başta, CHP’nin alışılmış politikacılarından farklı bir profille ortaya çıkmasıyla sağlanabilir. Selin Sayek, genç, kadın, donanımlı, sıcak ve samimi, solda ve birçok toplumsal duyarlılığı temsil etmek gibi oldukça önemli niteliklere sahip; bu niteliklerin toplumda karşılık bulma olasılığı da az değil.

Eğer CHP Parti dışından bir adayı düşünecek olsa,-ki pek ihtimal yok- o zaman bugünün Türkiye’sinde mağdur olan, kamu oyunun da iyi bildiği birinin aday gösterilmesi gibi bir fevkaladeliğin daha anlamlı olacağı düşünülebilir. Bu seçim iktidar gibi muhalefet için de bir “dava” haline gelmiş durumda; bu davanın kazanılmasında, karşı davanın yarattığı mağdurlara yer vermek ise başlı başına anlamlı... Yani, demokrasi davasına sahip çıktıkları için iktidar tarafından şu veya bu şekilde cezalandırılanları verilecek mücadelenin başına getirmek!..

İsim derseniz, birkaçını zikredebilirim.

Bir Ahmet Şık;

Bir Raşit Tükel;

Bir Şebnem Korur Fincancı, örneğin!...

Fazla hayal görüyorsun derseniz, haklısınız derim... Ama, ilk olarak, insanlarla ilişkinin matematik üzerinden değil, akıl ve duygular zerinden kurulduğunu söylemek isterim. Ayrıca, her dönüşüm hayalle başlar, yeter ki o hayalin arkasında akıllı ve kararlı bir mücadele olsun...

Bu ülkede, böyle hayallerle mücadeleyi, akılla duyguları bir araya getirerek yola çıkanların başarılarına ilişkin örnek de az değil.