Kıyısından, köşesinden iktidarın ucu biraz görününce CHP içindeki çoğu Kemal Derviş hayranı neoliberaller, hemen söylemlerini büyük sermayeninkine yaklaştırmaya, hatta “AKP-CHP koalisyonu mu, neden olmasın?” diye senaryo üretmeye başladılar.

Seçim bildirgelerinde gelir eşitsizliğini iyileştirmeye dönük vaatlerine, “mali disiplini bozar” türü neoliberal itirazlar yükselince ya da Kemal Derviş’ten, “Önce büyüme, sonra bölüşüm” anlamına gelen demeçler duyulunca, vaatler de budanarak ifade edilmeye başlandı. Üstelik, bunu CHP içindeki neoliberallerden duymakla kalmadık, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na söyletmeye başladılar.

TİTREK...

Bakanı Şimşek, CHP vaatlerini alt alta yazıp 149 milyar TL’lik bir kaynak gerekir, deyince, bu kaynağı, hatta daha fazlasını buluruz, sizin halka vermediğinizi biz veririz, demek yerine, “düzeltme”ye gidip, biz aslında 57 milyar TL’lik harcama demek istemiştik türü kıvırtmalara başladılar.

Bir korkaklık, bir fincancı katırlarını ürkütmeme telaşıdır gidiyor CHP’de… Üstelik, sadece asgari ücreti 1500 TL’ye çıkarma sözü 17 milyon ücretliyi ilgilendirirken, +2 emekli maaşı 11 milyon emeklinin ilgisini çekmişken, ucuz mazot en az 5 milyon çiftçinin dikkatlerini CHP’ye çevirmişken, kısaca rüzgâr bir anda CHP’den yana esmeye başlamışken, bir ürkeklik, bir güvensizlik, bir yalpalama, titreklik…

DERVİŞ "REFORMU"

Hürriyet’ten Vahap Munyar’a konuşurken Kılıçdaroğlu, Derviş’le ilgili muhabbetlerini eksik etmiyor ve diyor ki, “Yatıp kalkıp Kemal Derviş’e dua etsinler. Onun reformlarının üzerine oturdular. Ayrıca, bizim vaatlerimizin faturası Başbakan’ın iddia ettiği gibi 150 milyar lira değil, 57 milyar lira dolayında.”

Derviş’in IMF buyruklarını, IMF’nin kredi musluklarını Meclis’in başının üstünde sallayarak uygulatmasını o dönemde  eleştiren Kılıçdaroğlu, bugün onları nasıl “reform” diye olumluyabiliyor, anlamak zor. Madem o “reformlar” o kadar el üstünde tutulası türdendi de, neden Derviş’in paraşütle geldiği DSP, yüzde 22 ile başladığı koalisyon iktidarını 2002’de yüzde 1 ile terk etti? Hiç mi sormazlar, o “Derviş reformları”nın anti-sosyal, halk karşıtı yüzü değil midir, hem DSP’yi hem diğer merkez sağ ortakları barajın altına atıp AKP’yi iktidara taşıyan?

Neo-liberalizme açık,örtük güzelleme, iktidar ihtimali göz kırptıkça biraz daha büyüyor. Ya, AKP’nin İstanbul’u iyice yıkma, talan projelerine de bir temenna gönderilip sahip çıkılmasına ne buyurulur?

Kılıçdaroğlu, ‘AKP iktidarının başlattığı büyük projeler(!)’e ilişkin de neoliberalleri rahatlatacak sözler ediyor.

Diyor ki, “Onlar başlattı, biz durduralım” mantığıyla yaklaşmayız. İstanbul’a 3’üncü köprü projesi yürüyor. İktidara gelirsek projenin çevreye verdiği zararı azaltmanın yolunu ararız. 3’üncü havalimanında da aynı şeklide davranırız”. İşte burada sazın teli kopuyor…

3. HAVALİMANI MI?

İstanbul’un kuzeyini, yani akciğerlerini talan eden ve RTE’nin kendi yandaş, “havuz” sermayedarlarını kayırarak, hukuk dinlemeyerek icat ettiği bu “mega projeler” in, aynı zamanda AK faşizmin inşasına yarayan rant projeleri olduğunu daha yakın zamanda KOS, Kuzey Ormanlarını Savunma inisİyatifi, onlarca sayfayı bulan raporla kamuoyuyla paylaştı. Benim de tuzum olan bu rapor bütün CHP milletvekillerine de gönderildi. 3. Havalimanı ile ilgili birçok CHP milletvekilinin verdiği soru önergeleri ortada iken, bu akıldışı projeye sempati göndermek de neyin nesi?

VİRÜSE DİKKAT!..

CHP seçmenleri, 12 yıldır AKP totalitarizminin baskılarını yaşıyor. İstedikleri, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, Meclis’in ve öteki sivil kurumların denetim görevlerini özgürce yapabilmeleri, medya özgürlüğü, gelirin adil bölüştürülmesi, kimliklere saygı, laiklik ilkesine saygı, çağdaş bir yaşamdan insanca pay alma. İstedikleri, AKP ile uzlaşmak değil, önce bağımsız yargı önünde RTE ve çevresinin hesap vermesi. Uzlaşma, koalisyon ancak ondan sonra konuşulabilir. Bütün bunları halka vermek için CHP’nin ipe sapa gelmez neoliberal sapmalara kaymasına, virüslere kayıtsız kalmasına  gerek yok. Hava dönüyor ve CHP’ye şans yaklaşıyor. Önümüzde oldukça zor bir ekonomik ve siyasal konjonktür var. CHP, halka yaklaşarak, ona güven vererek, onu daha etkili biçimde örgütleyerek bu zorlukları aşabilir, yerli-yabancı sermayenin, göbekçi medyanın hoşuna gidecek şeyler söyleyerek değil.

CHP’nin, neoliberal virüslere karşı ne kadar korunaklı olursa, sermayenin yerine halka ne kadar yakın durursa, vaatleri konusunda ne kadar güven verir, kararlı davranırsa o kadar geleceği olur. Yoksa her şey avuçlarının içinden uzun yıllar gelmemek üzere kayıp gider. Ecevit’in başbakanlık dönemlerinin hataları, acı sonuçları hatırlardadır. Bizden söylemesi…