CHP, “Herkes için CHP” sığlığından kurtularak, toplumsal hak mücadelelerinin öncüsü, ezilenlerin ve sömürülenlerin sesi olan bir yapıya kavuşmadıkça, değişim arayışlarının politik bir çıktısı ve getirisi olmayacaktır

CHP için başka bir yol mümkün mü?

İbrahim Utku Nar - Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Üyesi

24 Haziran seçimlerinin ardından yaşanan şok henüz tam olarak atlatılamamışken, Cumhuriyet Halk Partisi bir anda parti içi hesaplaşmalarla çalkalanmaya başladı. Muharrem İnce’nin ve partinin aldığı oy, bu tartışmaların ana eksenini oluştururken, İnce’nin etrafında kümelenen Genel Merkez’e muhalif grup olağanüstü kurultay için imza toplamaya başladı.

İmza toplama sürecinde tarafların birbirlerine dönük sert söylemleri, rakamlar üzerinden sürekli bir algı yaratılması, parti tabanının karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesi, tabanın Kılıçdaroğlu ve İnce taraftarları olarak sosyal medya üzerinden birbirleri ile kapışması, bu sürecin her iki taraf açısından iyi yürütülmediğinin bir kanıtıdır.

İntikamcı, rövanşist duygularla hareket eden Genel Merkez taraftarları ve muhalifler, ülkenin içinde bulunduğu durumu hafife alır bir vaziyette hareket ederek, AKP’nin ekmeğine yağ sürmektedirler.

OHAL’i kalıcı hale getiren KHK’yı doğru düzgün tartışamadık. Ekonomide olan bitenlerden bihaberiz. Kamuda tasarruf adı altında belediyelere ayrılan ödenekte yüzde 30’lık bir daralmaya gidileceği söyleniyor. Tüm bunlar olup biterken, CHP’liler enerjilerini birbirlerine harcamaktan başka bir şey yapmıyor.

Genel Merkez taraftarları ve muhalifler, imza sürecinde göstermiş oldukları performansın yarısını seçim döneminde sergilemiş olsalardı, belki bugün çok farklı şeyler konuşuyor olacaktık ama parti içinde iktidara gelmek, ülkeyi yönetmekten daha tatlı geldiği için böyle bir sonuçla karşı karşıyayız.

Muharrem İnce’nin en büyük dezavantajı, vakti zamanında MYK ve PM’de görev alırken Genel Merkez’in siyasi olarak bütün günahlarına ortak olan veya sessiz kalan isimlerle yol yürümesi oldu. Belki bu fiili durum İnce’nin bir kurgusu değildi ama sonuç itibariyle kendi açısından olumsuz bir durum ortaya çıktı.

Şunu da iyi görmek lazım; uzun vadeli bir değişim için tabandan tavana doğru yol alan bir kadro yapılanmasına ihtiyaç vardır. İnce’nin karizması ve performansı iki aylık sürede yüzde 30 oy almasına imkan sağlasa da uzun vadede yıpranma payını da baz aldığımızda sadece lider kültü ile yol alınamaz. Grup Başkanvekili iken göstermiş olduğu performans ile bir anda sivrilen Kemal Kılıçdaroğlu, 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olarak oldukça iyi bir oy almıştı. Bu başarıdaki en büyük etken, 8 yıllık bir genel başkanlık pratiğinin olmaması, siyaseten yıpranmamış taze bir isim olmasıydı. Tabanın büyük sevgi beslediği ve el üstünde tuttuğu bir isim olarak Kılıçdaroğlu, CHP’nin lideri oldu. Genel başkanlık koltuğuna oturduktan sonra Kılıçdaroğlu’na dönük sempatinin gün geçtikçe azaldığını ve bugünkü durumuna geldiğini görmekteyiz. O gün Kılıçdaroğlu bir umut olarak görülüyordu, bugün ise İnce.

Peki İnce’nin aynı akıbete uğramaması mümkün mü? Teorik olarak mümkün ancak, CHP’nin temel sorunu olan ideolojik-politik eksenin net olmayışına karşı İnce, radikal bir söylem vadetmiyor. Etrafındaki isimlere baktığımızda da, İnce ile esaslı bir değişimin yaşanacağını söylemek oldukça güç.

Jeremy Corbyn’i İşçi Partisi’nin liderliğine taşıyan Momentum Hareketi, İspanya’daki Podemos Hareketi, reel politikadaki bütün defolarına rağmen SYRIZA, yakaladığı rüzgar ile bir anda Fransa’nın önde gelen siyasi figürlerinden biri olan radikal solcu Jean-Luc Mélenchon, başka bir siyasetin ve yolun mümkün olduğunu gösteren isim ve hareketlerdir.

Elbette ki Türkiye sosyolojik olarak farklı bir toplum yapısına sahiptir. İktisadi açıdan merkez kapitalist ülkelerin tedarikçisi konumunda olan bir çevre ülkedir. Sosyal sınıfların nicel ve nitel profili, örgütlenme deneyimi ve yapısı farklı bir geleneğe dayanmaktadır. Bu nesnelliği göz ardı edemeyiz ancak, geleneksel yapılara alternatif olarak farklı bir örgütlenme modeli geliştirmek için yukarıda adı geçen hareketlerin pratiğinden olumlu sonuçlar çıkartabiliriz.

CHP, “Herkes için CHP” sığlığından kurtularak, toplumsal hak mücadelelerinin öncüsü, ezilenlerin ve sömürülenlerin sesi olan bir yapıya kavuşmadıkça, değişim arayışlarının politik bir çıktısı ve getirisi olmayacaktır. CHP’de var olan yapısal sorunlar, partinin ideolojik ve politik olarak net bir konumda yer almayışından kaynaklanmaktadır. Parti içi demokrasi aygıtlarının işlerliği tali bir mesele olup, CHP’nin öncelikle radikal bir siyasi programa ihtiyacı vardır. Bu programı inşa edecek kadroların ise pusulası, geleneksel örgütlenme modellerine alternatif bir yöntem geliştirerek başarılı olan siyasi hareketlerin pratiği olmalıdır.