CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin MYK toplantısı sonrası konuştu. Öztrak, “Yıllarca koalisyonlara etmedik laf bırakmadılar. Ama şimdi paçaları tutuştu. HÜDAPAR’la koalisyon yapacaklar. Biz bunların masasında dört parti var, diye biliyorduk. Meğerse masanın altında gizli ayaklar da varmış" dedi.

CHP'li Öztrak'tan AKP'ye HÜDAPAR tepkisi: Gaffar Okkan'ı öldüren terör örgütüyle kol kola girecek kadar durumları vahim
Fotoğraf: ANKA

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısının ardından CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:

“Kurulumuzun gündeminde; bugüne kadar deprem bölgesinde yaptığımız çalışmalar, devlet yönetiminin afet yönetiminde gösterdiği zaaflar, önümüzdeki dönemde depremzedelerin yaralarını sarmak için yapacaklarımız vardı. Kahramanmaraş depremlerinde 48 bin 448 yurttaşımızı kaybettik. Cenazelerimizi kefensiz; kırklı-ellili sıralarla, toplu mezarlara, yan yana gömdük. Kaybettiklerimize; üçünde-yedisinde mevlit bile okutamadık. Binlerce anne, baba, evlat, kardeş, eş toprakla buluştu. Artık ne diyeceğimizi ne söyleyeceğimizi bilemez hale geldik.

‘Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkasının acısını duyabiliyorsan, insansın.’ Başkasının acısını duymayıp; acı duyanlara hakaret ediyorsan, tehdit ediyorsan, küfrediyorsan, sarayın kibirlisi Erdoğan’sın. Bu ülkede afet denince öncelikle akla gelen iki kurum vardır. Biri Türk Silahlı Kuvvetleri, diğeri ise Kızılay… Bu ucube rejimde diğer tüm kurumlar gibi bu ikisi de, Erdoğan’a bağlı. Erdoğan işine geldi mi; ‘Ordunun Başkomutanı benim’, ‘Kızılay, benim himayemde’ diyerek böbürlenmeyi çok seviyor. Ama ne zaman ihtiyaç olsa, hudutsuz yetkilerini kullanmayı bir türlü beceremiyor. Milletimiz enkazın altında 48 saat boyunca, ‘Sesimi duyan var mı?’ diye bağırarak, soğukta can çekişirken; Mehmetçiğimizi enkazın başına zamanında göndermedi. Enkazdan kurtulanlar, ‘Kızılay nerede?’ diye feryat ederken, Kızılay çadır kurmak yerine, çadır sattı. Peki, bu kurumların sorumlusu Erdoğan, ne yaptı? Vatandaşlarımıza ‘Be ahlaksız, be namussuz, be adi’ diyerek, küfretti. ‘Edep, aklın suretidir.’ Nasiplenmek de gayret gerektirir.

“ERDOĞAN, AFETİ FELAKETE ÇEVİREN BÜYÜK BECERİKSİZLİĞİNİN ORTAYA ÇIKMASINI İSTEMİYOR”

Deprem anında, bizim dört Hatay Milletvekilimiz de Hatay’daydı. Diğer üç vekilimiz gibi, Suzan Şahin vekilimiz de vekilliğinden, siyasetçiliğinden önce bir depremzede. Vekillerimiz depremi bizzat yaşadılar. Deprem sabahı korkunç acılara yürekleriyle, kulaklarıyla, gözleriyle tanık oldular. Diğer vekillerimiz gibi, Suzan Şahin vekilimiz onlarca yakınını, akrabasını kaybetti. Komşularını enkaz altından çıplak elleriyle çıkarmaya çalıştı. Enkaz altından, ‘Sesimi duyan yok mu’ feryatlarını çaresizce dinledi. Erdoğan bu acıları yaşadı mı? Yaşamadı. O, 1001 odalı sarayında; arşa yükselen feryatları, yardım çığlıklarını 48 saat duymadı. Duyduğunda da iş, işten geçti. Vatandaşlarımızın çoğu enkazın altında donarak öldü. İnsanı insan yapan duygudaşlıktır. Merhamettir, vicdandır. Acı çekenin acısını paylaşmaktır. Şimdi, Suzan Şahin vekilimiz şahit olduklarını Meclis’in, milletin kürsüsünden anlatmasın mı? Milletin kendisine verdiği denetleme görevini, yerine getirmeyip ihmal mi etsin? Milletin enkaz altındaki haykırışı milletin meclisinde duyulmasın mı? Kızılay’ın çadır rezaleti, Meclis’te sorgulanmasın mı? Kurtarma ekiplerini enkazla, enkazı kurtarma araçlarıyla, kurtarma araçlarını operatörlerle buluşturamayan beceriksizlik; Milletin Meclisi’nde hesaba çekilmesin mi? Buna itiraz etmek; Meclisin kürsüsünden, milletin derdini dillendiren vekile hakaret etmek milli iradeye saygısızlıktır. Erdoğan, afeti felakete çeviren büyük beceriksizliğinin duyulmasını, görülmesini, konuşulmasını, tartışılmasını, sorumluluğunun ortaya çıkmasını istemiyor.

Görevini ihmal ettiğini savsakladığını, suiistimal ettiğini gizlemeye çalışıyor ama gerçeklerden kaçsanız da ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. ‘Memnuniyetlerinizi saraya, şikâyetlerinizi yaratana’ diyerek ülkeyi yönetemezsiniz. İstiyor ki yetkim çok olsun. Sorumluluğum hiç olsun. İşte size kibir abidesinin ucube saray rejimi.

“ERDOĞAN ŞİMDİ ÇIKMIŞ, İSTİFAYI AKLINA BİLE GETİRMEDEN, MİLLETTEN HELALLİK İSTİYOR”

Dün, Sarayın kibirlisi Kırıkhan’da, ‘Her türlü gayreti göstermemize rağmen, eğer sıkıntılar yaşadıysanız, bize düşen, sizlerden helallik istemektir’ diyor. Hazreti Âdem bile, cennetteki hatası için nedamet getirdi, Allah’tan af diledi ama gel gör ki cennetten kovulmaktan da kurtulamadı. Erdoğan şimdi çıkmış, istifayı aklına bile getirmeden milletten helallik istiyor. Zamanında almadığınız tedbirler yüzünden 48 bin 448 vatandaşımızı yitirdik. Mehmetçiklerimizi, ilk anda sahaya göndermediğiniz için insanlarımız enkaz altında; donarak, bağıra bağıra öldü. Himayenizdeki Kızılay, çadır kurmak yerine, çadır sattı. Şimdi sorumluluğunuzun gereğini yerine getirmeden, istifa etmeden; aziz milletimizle nasıl helalleşeceksiniz Sayın Erdoğan?

Haksızlığa uğrayana hakkını vermeden helalleşme olmaz. Ahirette yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın hesabını yüce Allah’a elbette vereceksiniz. Ama milletten helallik istiyorsanız, bu öyle meydanlarda kuru gürültü yaparak olmaz. Deprem bölgesinde, enkaz altında beş gün boyunca saçlarını yola yola ruhunu teslim eden eşine acılı ağıtlar yakan Adıyamanlı Murat Uluçay’ın yaşlı gözlerinin içine bakın. İsteyebiliyorsanız ondan helallik isteyin. Hatay’da annesini, babasını kaybeden; ‘Boğazımdaki düğümü çözemiyorum. Kalbimdeki acıya ilaç bulamıyorum. Üç gün boyunca enkaz altında kalmalarını, kabullenemiyorum’ diyerek gözyaşlarını akıtan Emel Güneş kızımızın yanına gidin.

Gözlerinin içine bakarak ondan helallik isteyin. Bakalım istediğiniz helalliği alabilecek misiniz? İlk 48 saatte görevinizi alenen ihmal ettiniz. Savsakladınız. Suiistimal ettiniz. Bu nedenle insanlarımızın eşini, anasını, babasını, kardeşini, çocuklarını kaybetmelerinin sorumluluğunu alacak mısınız? Haksızlık edenden, haksızlığın hesabını sormadan, kefaretini ödetmeden, helalleşme olmaz.

Mağdur olanın, mağduriyeti tazmin edilmeden helalleşme olmaz. Helalleşme, mazluma zulmeden zalimle hesaplaşmadan olmaz. Sayın Erdoğan, istifa edebilecek misiniz? Bilin ki, istifa etmeden helallik istenmez. Milletimiz, haksızlık edenden yaptığı haksızlığın hesabını sandıkta soracak. Giden canları elbette getiremeyiz. Kaybettiklerimize yüce Allah gani gani rahmet eylesin. Yattıkları toprak incitmesin. Ama geride kalan mağdurlarımızın mağduriyetlerini giderme, mağduriyetlerini tazmin etme vazifesi Allah’ın izniyle, milletimizin takdiriyle, Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olacak. Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu depremde kaybedilen ne varsa, vatandaşlarımızın parmağındaki alyansa kadar her şeyi yerine koyacak.

“GEÇİCİ BARINMA İÇİN ÖNCE ÇADIR, SONRA KONTEYNER MESELESİ HIZLA HALLOLMAK ZORUNDA”

Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu depremin ikinci günü bölgeye gitmişti. Bu hafta sonu da dördüncü kez deprem bölgesindeydi. Malatya ve Kahramanmaraş’ta esnafımızı, sanayicimizi, çiftçimizi dinledi. Sorunlarını, taleplerini aldı. Bunların nasıl çözüleceğini, depremzede iş insanları, esnafla ve çiftçilerle istişare etti. Çok şükür Malatya’da, Organize Sanayi Bölgesi’nde büyük bir yıkım yok ama başta kalifiye işgücü olmak üzere depremzede işçilerimiz barınma imkânı sağlanamadığı için Malatya’yı terk etmeye başlamış. İş insanları çalıştıracak işçi bulamıyor. Büyük sıkıntı yaşıyor. Benzer sorun Kahramanmaraş’ta da var. Kahramanmaraş’ta 11 ilçeden 9’unda büyük yıkım var. Organize Sanayi Bölgelerinde de hasar var.

Kahramanmaraş sanayinin can damarı tekstil sektörü… Barınma sorununun çözülememesi nedeniyle bu sektörde on binlerce nitelikli işçi başka yerlere göç etmiş. Kahramanmaraş’ta bilinen bir holdingin 14 bin işçisinden sadece 2 bini çalışabilecek durumda, diğerleri ya depremde hayatını kaybetmiş ya da yaşadıkları şehri terk etmiş. Küresel tedarikçilere mal veren firmalarımız, siparişlerinin başka ülkelere kaymasından endişeli. Bunun için bu bölgede üretim çarklarının bir an evvel çalışması gerekiyor. Hem Malatya’da hem de Kahramanmaraş’ta, çiftçilerimizin, köylülerimizin de ciddi sorunları var. Köylü arazisine, ürününe, malına sahip çıkmak için hem kendine hem de hayvanlarına barınacak yer istiyor. Özellikle kırsal bölgede geçici barınma için önce çadır, sonra konteyner meselesi hızla hallolmak zorunda. Baharla beraber, çiftçilerimizin tarlalarına üst gübre atma zamanı geldi. Gübre atılacak da, piyasada gübre yok. Gübre kara borsaya düşmüş. Erdoğan’ın dünyadan haberi yok. Bağırıp, çağırmayla, muhalefete ahkâm kesmeyle devlet yönetilmez. Besicilerimiz, yem temini konusunda büyük sıkıntı çekiyor. Üreticinin sütü elinde kalıyor. Et ve Süt Kurumu oralı bile değil. Bari bugünlerde besiciye destek olun. Üreticinin elindeki sütü, piyasa fiyatının üzerinde alın. Üreticinin sorunu nasıl çözülür, gelin size bir örnekle anlatalım. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanımız Lütfü Savaş, üretici birliklerinin elindeki süt ziyan olmasın diye, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanımız Vahap Seçer ’i arıyor. Vahap Başkan’a, ‘Sen bu işten anlarsın, bu sütler ziyan olmasın, gel değerlendirelim’ diyor. Mersin Büyükşehir Belediyemiz, üreticiden 1,5 milyon liralık sütü alıyor. Bunlar tesislerde peynir yaptırıyor ve depremzedelere yaptırdığı bu peynirleri dağıtıyor. Hem üreticinin sütü elinde kalmıyor hem de depremzede, peynirden mahrum kalmıyor. Şimdi ülkeyi yönettiğini söyleyenlere soruyoruz: Siz bunları yapmayı akıl edemiyor musunuz?

“İNŞALLAH İKİ AY SONRA İŞ BAŞI YAPTIĞIMIZDA, HIZLA BÖLGEYİ AYAĞA KALDIRACAĞIZ”

Malatya’da kayısı üreticisi; TMO’nun, malını almasını istiyor. Ama sesini duyan yok. Pamuk üreticisi, çırçır ve iplik fabrikaları bir an evvel çalışmazsa, pamuğun elinde kalacağından korkuyor.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş, Genel Başkanımızın talimatlarıyla, Malatya’da üreticiden kayısı almak için protokol imzaladı. Esnaflarımız ellerindeki ürünlerin, büyük şehirlerde fuar veya hemşeri günleri düzenlenerek, ellerinden çıkarılmasını talep etti. Mansur Başkanımız hem Malatya hem de Kahramanmaraş’ta, esnaflarımızın bu taleplerini de karşılamak üzere, gerekli protokolleri imzaladı.

Bizim belediyelerimiz bölgede sadece, çadır dağıtmıyor. Aş, ekmek, çorba dağıtmıyor. Aynı zamanda; bölgede üretimi ayağa kaldıracak projelere de imza atıyor. Saray’ın İçişleri Bakanı ise depremin üstünden geçen haftalara rağmen daha geçen gün çıkmış, ‘Kahvaltı veremediğimiz yerler var; hayırsever vatandaşlarımızdan kahvaltılık ürün, çay ve şeker istiyoruz’ diye ağlıyor. ‘Terlik, eşofman, iç çamaşırı da yok’ diye, vatandaşlarımızdan talepte bulunuyor. O koltuklar ağlama değil, çare bulma makamı. Ağlamayı bırakın. İşinizi yapın. Yapamıyorsanız o koltukları terk edin ama bunlar hem işlerini doğru dürüst yapmaz hem de iş yapana, kara çalmaya kalkar. AK Partinin Genel Başkan Yardımcısı Özhaseki; hiç utanmadan, sıkılmadan yara sarmak için yaptığımız bu ziyaretlere ‘Turistik gezi’ demiş. Ne diyelim, kişi kendinden bilir işi. Bunların gözleri var görmez, kulakları var duymaz. Çünkü kalpleri millete karşı mühürlü. İnşallah iki ay sonra iş başı yaptığımızda, hızla bölgeyi ayağa kaldıracağız.

“TÜRKİYE ŞERDEN HAYIR ÇIKARACAK GÜÇTEDİR”

Genel Başkanımız, 13’üncü Cumhurbaşkanı adayımız hafta sonunda bölgede anlattı. Deprem bölgesini ayağa kaldırırken depremzede illerimizden tedarik yapacak, depremzede işçilerimizi çalıştıracağız. Depremden etkilenen yerlerin konteyner, prefabrik ve modüler yapı ihtiyacını hızla gidereceğiz. Modüler ve prefabrik uygulamalarla bölgenin sağlık, hijyen ve eğitim ihtiyacını karşılayacağız.

Firmaların çalışanlarına, lojman ve sosyal yaşam alanları yapmasını teşvik edeceğiz. Bu harcamaların ödeyecekleri vergiden, mahsup edilmesini sağlayacağız. Çalışanların çocuklarının eğitim ihtiyaçlarının, hızla giderilmesi için okulları hızla ayağa kaldıracağız. İşveren birliklerinin lojman inşasını destekleyeceğiz. Özellikle kırsal bölgelerdeki kamu personelinin, lojman ihtiyacını hızla karşılayacağız. Bölgede üretimi ve ticareti korumak için, küçük esnaf ve sanayicimize, geçici çalışma alanları oluşturacağız. Bölgede yapılacak inşaat faaliyetlerinde, yerel işgücünü seferber edebilmek için, sertifika programları uygulayacağız. Şehirlerimizin ayağa kaldırılmasında, iş başında eğitim modeliyle, depremzede yurttaşlarımızı seferber edeceğiz. Deprem bölgesinin yeniden inşasında, Kamudan ihale alan firmalara, bölgede kullanacağı personelin asgari yüzde 25’ini, bölge halkından alma koşulunu getireceğiz. Deprem bölgesinde, üretim tesislerimizin bir an önce faaliyete geçmesi için makine, teçhizat ve hammadde ithalatında vergi indirimleri ve diğer kolaylıkları sağlayacağız. İş insanlarımız deprem bölgesinde işçiye verilen brüt ücretin, net ücrete dönüşmesini talep etti. Biz bir yıl süreyle işçilerimizin ücretlerinden vergi almayacağız. Sosyal güvenlik primlerini biz ödeyeceğiz. Yine bölgeye dönüşü hızlandırmak için, depreme dayanıklı hastane ve okul inşaatlarına hız vereceğiz.

Bölgede yapılacak konut, altyapı ve sanayi tesislerinde yeşil dönüşüme ve enerji verimliliğine önem vereceğiz. Deprem bölgesini inşa ederken karbon elyafı, nano-teknolojik yapı malzemeleri, akıllı malzemeler gibi yenilikçi ve çevre dostu yapı malzemelerine öncelik vereceğiz. Bu malzemeleri ve diğer inşaat girdilerini üreten sanayilerin bölgede yatırım yapmasına ve bu ürünlerin üretilmesine yönelik, bölgede teknopark ve ihtisas organize sanayi bölgeleri kuracağız. Yerli firmalarımız yanında dünyada bu konuda öncü olan yabancı firmaların da bölgede faaliyet göstermesine, özel önem vereceğiz. Türkiye şerden hayır çıkaracak güçtedir.

“DEPREM FELAKETİNDE GÖRDÜK Kİ, İLK YARDIMIMIZA KOŞANLAR, EN YAKIN KOMŞULARIMIZ”

Güneyimizde, Suriye’deki savaş artık sona ermek üzere. Kuzeyimizde, Ukrayna’da savaş er ya da geç bitecek. Biz komşu ülkelerle ticaret önündeki engelleri, hızla ortadan kaldıracağız. Biz bunları yapacak güçteyiz. Bölgenin ileri-geri ekonomik bağlarını, küresel kalkınma dinamikleriyle buluşturarak kapsamlı bir bölgesel refah stratejisini hayata geçireceğiz. Bizim iktidarımızda sadece Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır değil; Halep, Lazkiye, Şam, Erbil, Musul, Kerkük, Bağdat da ayağa kalkacak.

Tüm bölgeyle güçlü ticari ve ekonomik bağlar kuracağız. Lübnan’ı, İsrail’i, Mısır’ı bu ortak refah projesine davet edeceğiz. Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, hep beraber üzüm yemek. Deprem felaketinde gördük ki ilk yardımımıza koşanlar, en yakın komşularımız. ‘Kalpleri dağınık olanların, akılları birleşemez.’ Biz önce kalpleri birleştireceğiz. Tüm komşularımızla ilişkilerimizi hızla tahkim edeceğiz. Elbette işimiz kolay değil. Bunun da farkındayız. Memleketimizde; aklı ve ahlakı bitirmiş, liyakati öldürmüş, adaleti katletmiş, devletimizin dirliğine, milletimizin birliğine kast etmiş, çürümüş, yozlaşmış bir yönetimi, vatandaşlarımız, 14 Mayıs’ta sandıkta yolcu edecek.

“CENAZELERİMİZİN 40’I ÇIKMADAN, RANT BETONUNU ACILARIMIZIN ÜZERİNE, DÖKÜYORLAR”

Deprem felaketinin üzerinden 36 gün geçti. 36 gün sonra hala; çadır yok, konteyner yok, hijyen yok, içmeye su yok, çay yok, şeker yok, terlik yok, eşofman yok, ortada ekonomik hasar tespiti yok ve ar edip de istifa eden tek bir yönetici yok. Gerçi haksızlık etmeyelim bir tanesi istifa etti. Depremzedelerle gülen Adıyaman Valisi, sağlık nedenlerini gerekçe göstererek görevden affını istedi. Ne diyelim darısı Kızılay’ı ticarethane yapan, Kerem Pazarlama’ya… Ortada devlet tarafından hazırlanmış bir ekonomik hasar tespit raporu hala yok. Devlet Planlama Teşkilatı’nda Müsteşar Yardımcısı olarak benim ve takım arkadaşlarımın gece gündüz çalışarak hazırlanmasına katkıda bulunduğumuz, bu resmi raporu sizlere daha önce de gösterdim.

Bu rapor 17 Ağustos 1999, Marmara Depremi’nden tam 21 gün sonra, 8 Eylül 1999 tarihinde yayımlandı. Marmara Depremi’nin ekonomik ve sosyal maliyetlerini, kalem kalem, sektör sektör hesapladık. Depremin bütçeye etkilerini ilave finansman ihtiyacını tespit ettik. Kısa, orta, uzun vadede yapılması gerekenleri sıraladık. Karar alıcılara tedbirler önerdik. Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar. Erdoğan’ın imzaladığı Türkiye Afet Müdahale Planı’na göre bu raporun hazırlanmasından, şimdi Hazine ve Maliye Bakanlığı sorumlu.

Bu rapor nerede? Neden hazır değil? Liyakatsizlikleriyle, kifayetsizlikleriyle, tüm kurumlarımızı ve devleti çürüttüler, meflûç ettiler. ‘Ölçemediğiniz hiçbir şeyi kontrol edemez; kontrol edemediğiniz hiçbir şeyi yönetemezsiniz.’ Depremden sonra acilen yapılması gereken şeylerden biri de depremin sebep olduğu ekonomik ve sosyal yıkımın en doğru şekilde ölçülmesidir. Şunun şurasında gitmenize iki ay gibi bir süre kaldı. Bari bunu yapın ama nerede bunlarda o akıl, nerede o liyakat, nerede o devlet terbiyesi… ‘Benden sonrası tufan’ diyerek, sadece bol bol ihale yapıyorlar. Giderayak tencerenin dibini, bir de böyle sıyırmaya kalkıyorlar. Dücane Cündioğlu’nun dediği gibi; ‘Allah’tan, kitaptan dem vuranların, ne dediğine değil, ne yediğine bakacaksın.’ 21 Şubat ile 7 Mart arasında, deprem nedeniyle açılan ihale sayısı 50’yi geçti. Bu ihalelerde, 48 milyar liralık iş dağıtıldı. Bunlar cenazelerimizin 40’ı çıkmadan, rant betonunu acılarımızın üzerine, döküyorlar. Hiç kimse merak etmesin. Biz hem depreme dayanıklı, güvenli evler inşa edeceğiz hem de milletin kör kuruşunu kurda kuşa yedirmeyeceğiz.

“TAHMİNLERİMİZE GÖRE, DEPREM NEDENİYLE, KONUT VE İŞYERİ KAYNAKLI HASAR, 44,2 MİLYAR DOLAR”

Biz dersimizi çalışarak göreve geliyoruz. Gece gündüz demeden, hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Kahramanmaraş depreminin sebep olduğu ekonomik ve sosyal kayıpları, olabilecek en geniş şekliyle kalem kalem çıkardık. Bizim tahminlerimize göre deprem nedeniyle konut ve işyeri kaynaklı hasar, 44.2 milyar dolar. Mobilya, beyaz eşya gibi ev eşyalarındaki kayıplar 6,6 milyar dolar. Binek araç kaybı 1,5 milyar dolar. Altyapı, tarım, sanayi, hizmet sektörlerinde fiziki hasar; 24,3 milyar dolar. Üretim faaliyetlerindeki azalma nedeniyle oluşacak kayıp 13,3 milyar dolar. Yıkım, hafriyat, iaşe, idame için yapılacak cari harcamalar, 18,9 milyar dolar. Beşeri sermaye kaybımız 17,6 milyar dolar. Deprem nedeniyle sırtlanacak toplam maliyet 126,3 milyar dolar. Kayınpeder ve damadın bir olup Merkez Bankası arka kapısından buharlaştırdığı 128 milyar doların büyüklüğünü, şimdi umarım herkes daha iyi anlamıştır.

Milletten çalınan 418 milyar doların geri alınmasının önemi, daha iyi görülmüştür. Bu paralar, bugün Hazine’nin, Merkez Bankası’nın kasasında dursaydı, depremin yarattığı yıkım, çok daha rahat göğüslenebilirdi. Millet ittifakını oluşturan tüm partilerimiz, deprem felaketine ilişkin raporlarını hazırladı. Bu raporları birleştireceğiz. İttifakın raporunu hazırlayarak, Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizi, daha da güçlendireceğiz. Hep söylüyoruz. Umutsuzluğa yer yok. Ölümden başka her şeye çare var ve demokrasilerde çare tükenmez. Sandık 14 Mayıs’ta, milletimizin önüne geliyor ve Cumhur İttifakı’nda, kimler kimlerle beraber, milletimiz çok daha iyi görüyor.

“ALİ GAFFAR OKKAN’I KALLEŞÇE KATLEDENLERLE KOL KOLA GİRECEK KADAR DURUMLARI VAHİM”

Yıllarca koalisyonlara etmedik laf bırakmadılar ama şimdi paçaları tutuştu. HÜDAPAR’la, Koalisyon yapacaklar. Biz bunların masasında dört parti var, diye biliyorduk. Meğerse masanın altında gizli ayaklar da varmış. Teşbihte hata olmaz. Bunlar yakında Bekârlığa Veda Partisini de siyasi parti sanıp, masalarına ayak yapmaya kalkarlarsa kimse şaşırmasın. Kimin kimle iş tutacağı, koalisyon yapacağı elbette bizi ilgilendirmez. Ama ‘bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’

Diyarbakır Emniyet Müdürümüz Ali Gaffar Okkan’ı kalleşçe katleden, İslamcı Feminist yazar Konca Kuriş’i domuz bağıyla öldüren; Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım’ı, gazeteci Halit Güngen’i infaz eden terör örgütünün siyasi uzantılarıyla kol kola girecek kadar durumları vahim. Siyasetçi gömleğini akşam nerede çıkardıysa, sabah da aynı yerde giymelidir ama ahlak gömleğini çıkaran, üzerine başka hiçbir gömleği giyemez. Hadi Erdoğan’ı anladık. Bahçeli’ye ne demeli? Bahçeli bu saatten sonra şehit Ali Gaffar Okkan’ın adını ağzına nasıl alabilecek? Sinan Ateş’in katillerine tek kelime edemediği gibi Ali Gaffar Okkan’ın katillerine de mi sessiz kalacak? Şehit Polis Memurumuz Atilla Durmuş’un aziz hatırasından, hiç utanmayacak mı? Polis memuru Atilla Durmuş, rahmetli Sağlık Bakanı MHP’li Osman Durmuş’un yeğeniydi. Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın da koruma memuruydu. O gün Atilla Durmuş, beş arkadaşıyla beraber şehit edildi. Bahçeli şimdi bunu nasıl içine sindirecek? Allah aşkına, bu nasıl bir savrulmadır? Milletimiz, kimin ne olduğunu görmüştür. Notunu da vermiştir. Şimdi bu kifayetsizlere, tasdiknamelerini vermeye sıra gelmiştir.

“ TERCİH, ‘SARAY’ DİYENLERLE, ‘MİLLET’ DİYENLER ARASINDA YAPILACAK”

14 Mayıs sıradan bir seçim değildir. 14 Mayıs’ta kişiler oylanmayacak. Farklı anlayış ve zihniyetler oylanacak. Tercih; ‘Saray’ diyenlerle, ‘Millet’ diyenler arasında yapılacak. Bir tarafta ‘kibir’ ve ‘nobranlık’ diğer tarafta ‘tevazu’ ve ‘nezaket’ oylanacak. Bir tarafta ‘saraya sadakat’ diyenlerle diğer tarafta ‘devlette liyakat’ diyenler oylanacak. Bir tarafta, ‘kul hakkını iştahla’ yiyenlerle diğer tarafta, ‘öksüz ve yetim hakkını’ savunanlar oylanacak. Bir tarafta, ‘burnuna pudra şekeri çeken’ saray yanaşmalarıyla diğer tarafta, ‘işsiz, güvencesiz milletin evlatları’ oylanacak. Bir tarafta, ‘kaynaklar beşli çetelere’ diyenlerle diğer tarafta, ‘kaynaklar milletimize’ diyenler, oylanacak. Bir tarafta, ‘SADAT gibi, paramiliter gruplara sırtını yaslayanlar’ diğer tarafta ‘sırtını milletine yaslayanla’ oylanacak ve 14 Mayıs’ta kazanan demokrasimiz olacak. Kazanan Millet İttifakı olacak. Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak.”

Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Cumhur İttifakı’nın genişleme sürecinin seçim sonuçlarını etkileyip etkilemeyeceği ve AKP’nin aday adaylarına ‘başka partiye geçmeyeceği’ maddesiyle bir taahhütname imzalattığı iddiaları soruldu. Öztrak şöyle yanıt verdi:

“Ne yaparlarsa yapsınlar, ‘Yolcudur Abbas bağlasan durmaz.’ Türkiye’nin 13’Üncü Cumhurbaşkanı adayı Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu olacak. İkinci sorunuzla ilgili olarak da kişi kendinden bilir işi, AKP’nin milletvekili transferi konusunda sicili herkesin malumudur.”

HDP ile görüşmenin ne zaman yapılacağına dair sorulan soruya ilişkin ise Öztrak şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanı adayımız belli bir takvim içerisinde siyasi partilerle görüşmelerini gerçekleştirecektir. CHP olarak biz, terör örgütlerinin zikredilmesinin onların propagandasına hizmet ettiği kanaatindeyiz. Tıpkı Milli Savunma Bakanlığı gibi, tıpkı Genelkurmay Başkanlığı gibi terör örgütlerinin ismini kullanmamaya özen gösteriyoruz. Bir de bu soruyu bize soranların; insanları domuz bağlarıyla vahşice katleden terör örgütüne, terör örgütü diyemeyen HÜDAPAR ile Cumhur İttifakı’nın ne zaman protokol imzalayacağını AKP Sözcüsü’ne sormasını da bekliyoruz.“

Altılı Masa’nın milletvekili seçimlerinde nasıl bir yol izleyeceğiyle ilgili sorulan soruya ise Öztrak şöyle yanıt verdi:

“Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partiler arasında görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmeler bittiğinde tabii ki izlenecek yöntemleri öğreneceksiniz.”

(ANKA)