Bilimsel verilere göre yağışların Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yüzde 20-40 arasında, Orta ve Batı Anadolu bölgelerinde ise yüzde 40’ı aşan oranlarda azalacağını belirten CHP'li Sarıbal, “50 milyon yurttaş kuraklıktan etkilenecek” dedi.

CHP’li Sarıbal: Uzun ve şiddetli kuraklık ihtimali artıyor

BİRGÜN / ANKARA

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun son 44 yılın en kurak döneminin yaşadığına ilişkin açıklamalarını değerlendiren CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, “Bu durum gelecekte bugünkünden daha uzun ve şiddetli kuraklıkların sıklıkla yaşanma ihtimalini artırıyor” dedi.

CHP’li Sarıbal, Bakan Eroğlu’nun kuraklık açıklamalarını değerlendirdi ve yaklaşan tehlikelere dikkati çekti. 2017 yılı yağışların beklentilerin altında kalması ve sıcaklıkların normallerin üstünde gerçekleşmesiyle son 44 yılın en kurak yılının yaşandığına yönelik açıklamalara işaret eden Sarıbal, “Türkiye genelinde enerji, sulama ve içme ihtiyacını karşılayan pek çok barajın doluluk seviyeleri azaldı. Örneğin 19 Ocak 2017’de Ankara’daki barajlarda 421 milyon metreküp su varken, 19 Ocak 2018’de 322 milyon metreküpün altında su bulunuyor. Henüz tarımsal kuraklık boyutuna ulaşmasa da önümüzdeki aylarda yeterli yağışların olmaması ve sıcaklıkların normallerin üzerinde seyretmesi halinde meteorolojik kuraklığın yanı sıra tarımsal kuraklık riski de ortaya çıkacaktır” dedi.

“50 milyon yurttaş kuraklıktan etkilenecek”

Bilimsel verilere göre yağışların Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yüzde 20-40 arasında, Orta ve Batı Anadolu bölgelerinde ise yüzde 40’ı aşan oranlarda azalacağını belirten Sarıbal, AKP’nin uyguladığı yanlış politikalar ile olması gereken durumu şu şekilde özetledi:

“Gelecekte bugünkünden daha uzun ve şiddetli kuraklıkların sıklıkla yaşanma ihtimali artıyor. Türkiye nüfusunun 50 milyonunu barındıran 30 şehrin büyük oranda kuraklıktan etkileneceği belirtiliyor.

Türkiye’nin Birleşmiş Milletlere ilettiği 6. Ulusal Bildirimde; ülke genelinde tarım ürünlerinin verimlerinin azalacağı, üretim deseninde değişiklikler olacağı, ithalatın ve ürün fiyatlarının artacağı tahmin edilmiştir.

Peki, bu arada Türkiye ne yapıyor?

Kömür madenciliğini ve kömürlü termik santral yatırımlarını teşvik ediyor. Büyük miktarda suya ihtiyaç duyan kömürlü termik santrallerin planlanması; nehirlerimizin, göllerimizin, yeraltı su varlıklarımızın her geçen gün artan bir biçimde kirletilmesi; Kanal İstanbul, 3. hava alanı projesi gibi projelerle içme su kaynaklarını besleyen havzaların talan edilmesi, yağmalanması giderek kuraklaşan ülkemizde suyun kullanımı açısından bir tezat oluşturuyor. Türkiye'nin en verimli ovalarını, tarım arazilerini, zeytinliklerini, kıyılarını kömürlü termik santrallere feda edip, ülke olarak iklim değişikliğine katkımızı artırıyoruz.

Türkiye’nin atmosfere saldığı sera gazları 1990’da 214 milyon ton iken 2015’de 475,1 milyon tona yükseldi. Aynı dönemde kömürlü termik santrallerin karbondioksit salımları ise 30,4 milyon tondan 80,3 milyon tona çıktı.

Peki, ne yapmalıyız?

Türkiye acil olarak ulusal arazi kullanım planlarını kontrol ederek, ormanları, su havzalarını, tarım alanlarını koruma altına almalı; bitkisel üretim desenini değişen iklim koşullarına göre gözden geçirmelidir. Ayrıca toprakta daha fazla su tutulmasını sağlayacak üretim modelleri ve arazi yönetim sistemleri geliştirilmelidir.

Öte yandan daha fazla kuraklık, orman yangını, bulaşıcı hastalık; daha az tatlı su kaynağı ve daha az gıda anlamına gelen termik santral yapımına kesinlikle izin verilmemelidir.İnsanlarımızın beslenmesi için önemli ülkemize ait, kendi topraklarımızdan doğan veya uzun yıllarda topraklarımıza, arazimize uyum sağlamış bitkisel ve hayvansal üretim varlıklarımızın kuraklığa dayanıklı türlerinin doğal ıslah yöntemleri ile belirlenerek geliştirilmesi sağlanmalıdır.”