Adalet kavramı üstünde yeterince tepindik, şimdi sırada hakikati konuşmak var. Ülkenin ‘adalet’ ihtiyacı olduğu doğru da, esas bunu kimden bekliyoruz ve hangi yöntemle elde edeceğiz, bir türlü konuşamıyoruz. Karşımızda tüm siyasi parti liderlerini, vekillerini tutuklayan/tehdit eden bir iktidar var. Yürüyüş, toplantı, kurultay ne yaparsanız yapın; ‘ancak ben istersem, izin verirsem olur’ diyen bir hükümranın buyruğu altında yaşıyoruz. KHK ile fiili başkanlığı, bir tür padişahlığa döndüren Siyasal İslamcı bir yapı söz konusu olan. Buna karşı ne diyoruz, mesele bu…

Bıçak kemiğe dayandı, artık adalet, hak, hukuk güzel birer sözcükten öte anlam ifade etmiyor. Bildiğimiz siyasal, demokratik yapı sürüyormuş gibi yapmanın âlemi nedir? Artık Meclis yok örneğin… Herkese hoş görünmek için düşülen bataklıktan kurtulmak lazım. Siyasal İslamcı’ların kullandığı verilerle, onların pazara sürdüğü, eskittiği figürlerle hangi yol alınabilir? AKP’ye benzeyerek, sadece onun siyasal gücünü arttırırsınız. Sürekli muhafazakâr tonda konuşmak, kendinizden emin olmadığınız anlamına gelir. Türkiye içine düştüğü bu döngüden ancak samimi muhalefet, somut önerilerle çıkar. Lâkin her dakika; muhafazakârların tercihleri doğrudur, onların önerdiği yaşam biçimi haklıdır türü güdülemeler, aşağılık duygusu taşıdığınız anlamına gelir ki, bu da AKP’yi olduğundan güçlü kılar.

“Çanakkale’de, şehitlerin huzurunda içki içtiler” tartışması utanılasıdır. Kendini bilen kişi, bir çalışma sırasında zaten içki içmez, dahası nerede nasıl davranacağını bilir. Bunun tam da İslamcıların istediği dille içki tartışmasına döndürmek, bir de bildiri yayınlayıp, insanları tehdit etmek AKP’nin arayıp bulamayacağı bir nimettir. ‘Biz daha milliyetçiyiz, dindarız’ gösterisinin kimseye faydası yoktur, üstelik laik/uygar herkesi rahatsız eder. Çocuğa tecavüzün arkasında duran bir siyasal iktidara el vermenin âlemi ne? “Kuru fasulye yedik” diye sosyal medya paylaşımı yapmak, “Atatürk olmasaydı ezan sesi duyamazdınız” demek ucuz yollu siyasal bir popülizmdir. Kolay alkış alırsınız belki ama zemininizi kaybedersiniz, rakibinize benzedikçe, kazandığınız zaman bile yenilmiş olursunuz.

Bir diğer mesele de Said-i Nursi güzellemesi yapan konuşmacıyı, onlarca insana dinletmek. Bundan ne fayda sağlandığını anlamadım doğrusu. İşçi, emekçi can çekişir haldeyken, memleketin sorunlarına Said-i Nursi ile mi çözüm bulunacak acaba? Yanlıştır. Bu ülkede insanlar Cumhuriyet, Mustafa Kemal, laiklik sözcüklerini kullanamaz halde. İzmir Marşı söylemek suç oldu yahu! Aydınlanmacı olmak suç… Okulları imam hatip yapılmış insanlar bunları duymak istemiyor. Dün AKP’nin koltuk değneği olan kimselerle hangi başarı sağlanabilir?

Kılıçdaroğlu binbir güçlükle yeniden elde ettiği toplumsal muhalefet etme gücünü, elinin tersiyle itemez. Halk yürüyüşe destek verdi, o yüzden görkemli tamamlandı yolculuk. Şimdi yeni bir Ekmeleddin yanılgısına kimsenin tahammülü yok. Kaldı ki, 16 Nisan’da açık biçimde ortaya çıkan hukuksuzluğa razı olmak kimsenin haddi değildir. Eğer adaletse söz konusu olan soruyorum: Açık hukuksuzluk yapılan seçim sonuçlarına neden boyun eğiyorsunuz? Kendi hakkını koruyamayan bir siyasal yapı, halkı nasıl temsil eder? Neden başkanlık tartışmasına eyvallah ediliyor? Sandıktan başkanlık onayı çıkmadı oysa… Bunun üstüne gitmek gerekirken Said-i Nursi dinletmenin anlamı nedir?

Kaldı ki bir siyasal yapı ilkelerinden ödün vererek kitlesel olamaz. Herkes için olan hiç kimseyi kapsamaz. Bulaşıcı bayağılık tehlikelidir. Kullanılan dil, değerler önemlidir. Cemaate övgüler düzen, Ergenekon kumpasında saf tutan İslamcı eskileriyle hangi adalet sağlanabilir? İnsanlar AKP’den bunaldığı için tüm bu sıkıntıları içine atıyor, susuyor. Oysa açık konuşulması gerekenler bunlardır. Bu ülke KHK, OHAL içinde boğuluyor, buna çare aramak gerekirken içki tartışması açmak/açtırmak, yobazlara kürsü vermek kime, ne yarar sağlar?

2019 tartışması yapanları hayretle izliyorum. Seçim olacak mı mesela? Kim garanti edebilir bunu… Seçim oldu diyelim, sonuçlar sağlıklı biçimde elde edilecek mi? En son 16 Nisan’da gördük işte, YSK aldığı buyruk doğrultusunda davrandı. Yurttaş nasıl hakkını arayacak? Mesele bunca yalın… Herkese boncuk dağıtarak siyasal başarı elde etmek mümkün değildir. Üstelik kumpas mağdurlarıyla, bunu yaratanları aynı masaya oturtmak ayıptır, suçtur. Önce söz akıl vermeye gelen kişi kendi geçmişine bakmalı. Bir faşistle, devrimciyi aynı fotoğrafta sergileyen, yan yana oturtan akılla nereye varılır?

CHP’liler AKP’ye benzemek istemiyor. Bari bu kadarını anlayın artık!

NOT: Bu yazı benim için bir vicdan borcudur. Gittiğim her bölgede yüzlerce insandan işittim bu şikâyetleri. Onlarca ileti geldi. Kimse aptal değil, çantada keklik olarak görülmek istemiyor. İnsanlar Gezi’ye sahip çıkıyor, İzmir Marşı’nı haykırarak söylüyor.