CHP’nin "İkinci Yüzyıla Çağrı"sında ne var?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “3 Aralık’ı bekleyin” sözleriyle duyurduğu “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı toplantının gerçekleşeceği gün geldi çattı.

Toplantıda Parti Sözcüsü Faik Öztrak ve Genel Sekreter Selin Sayek Böke’nin yanı sıra ABD’li yazar ve Kılıçdaroğlu’nun yeni danışmanı Jeremy Rifkin, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr. Refet Gürkaynak, Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, eski Merkez Bankası Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara ve CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo konuşma yapacak.

Toplantıda ne söyleneceğine dair haklı olarak bir merak hâkim. Kılıçdaroğlu’nun 30 Kasım’da Twitter’dan paylaştığı video bazı ipuçları içeriyor. Videoda, “Ey dünya, gözlerimize bak. Teknolojide, sanayide, eğitimde, insan haklarında, kadın haklarında, demokraside, özgürlüklerde, hayvan haklarında, çevrecilikte iyi olan her şeyde seninle rekabet etmeye geliyoruz” deniyor. Bu sözler CHP Lideri’nin 29 Kasım’da Meclis grubunda yaptığı konuşmada da yer alıyordu.

Bu videoyu toplantıda konuşacak isimlerle birlikte düşünürsek, CHP’nin toplumun karşısına “yeni bir hikâye” ile çıkacağını söyleyebiliriz. İktidar olmak isteyen bir siyasi parti için bu vazgeçilmez bir ihtiyaç. Seçmenin aklına girmek için önce inandırıcı bir umut iklimi yaratmak gerekiyor. Mevcut iktidara yönelik eleştiriler tek başına umudu yeşertmek için yeterli olmuyor. Çünkü hayat, Kierkegaard’ın dediği gibi, geriye doğru anlaşılır ama ileriye doğru yaşanır.

CHP tarafından anlatılacak hikâye, demokrasinin evrensel değerleriyle buluşmuş, bilimi kendine rehber almış, teknolojiyi lokomotif güç haline getirmeyi hedefleyen sanayi odaklı bir kalkınma planına dayanıyor. Hatırlanırsa, Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere’ye yaptığı yurt dışı gezilerinin ana temasını da bilim ve teknoloji konusundaki temasları oluşturmuştu.

Özetle bugünkü toplantıda 2022 CHP’sinin makro hedeflerini ve hayalindeki Türkiye’yi göreceğiz. Bu anlatı kapitalist sisteme yönelik köklü bir değişim iradesini içermeyecek ancak son yıllarda eşitsizliği giderek artıran, toplumu yoksullaştıran ve kamusal hakları bir bir yurttaşların elinden alan vahşi neoliberal düzenin eleştirisini barındıracak. Ne kadar yeterli olduğunu ve nerede eksik kaldığını ise hep birlikte göreceğiz.

VARANK’IN KUZENİNİN “AŞIRI HAKLI” ARGÜMANLARI

Bir kamu ihalesine, ihaleyi yapan idarenin ihale yetkilisi kişileri ile bu yetkiye sahip kurullarda görevli olan kişiler katılamıyor. Ayrıca bu kişilerin eşleri ve üçüncü dereceye kadar kan, ikinci dereceye kadar da kayın hısımları ile evlatlıkları da (evlat edinilenler dahil) ihaleye giremiyor. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu böyle diyor.

Ama burada Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın kuzeni Sedat Varank açısından bağlayıcı bir durum yok! BirGün’den İsmail Arı’nın ortaya çıkardığı üzere, Emlak Konut’un Bodrum’daki deniz manzaralı devasa arazi için düzenlediği ihaleyi Sedat Varank aldı. Varank’ın ihalesini aldığı Emlak Konut; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bir iştiraki ve tesadüfe bakın ki bu bakanlığın Bakan Yardımcısı olan kişi, Sedat Varank’ın özbeöz ablası Fatma Varank.

Sedat Varank, aldığı son ihaleden sonra Fatma Varank ve Mustafa Varank ile akrabalığının gündeme getirilmesine adeta ateş püskürdü. Varank, Sözcü gazetesine yaptığı açıklamada oldukça ikna edici (!) argümanlar kullandı:

- Emlak Konut ablamın hükmü olmayan bir yer, ona bağlı değil.

- Mustafa Varank bakan olduktan sonra makamına bir kere gittim.

- Neymiş, soyadımız Varank'mış, bize de yazık. Taksi şoförlüğü mü yapalım!

- Bu ihalelerde kaçak, hırsızlık, uğursuzluk ihtimali olabilir mi?

- Sanki bedavaya almışız.

- Ağabeyim sigortacı. Bir kuzenim taksi şoförü.

- Benim hanım da solcu.

Her biri birbirinden “haklı” olan bu argümanları sıralarken Sedat Varank, solcu olduğunu belirttiği eşinin ihaleden sonra kendisine “Sedat bir şey mi yaptın?” diye sorduğunu söylüyor. İşte burası çok ilginç.

Yani vaziyet o kadar izaha muhtaç ki kuşku sadece yurttaşlar ve gazetecilerin içine değil, Sedat Varank’ın eşinin içine bile düşmüş. Aldığı ihale nedeniyle eşine bile “acaba” dedirten iş insanı, halkın zihnindeki soru işaretlerini yadırgıyor, eleştirileri garipsiyor.

Kayırma var mı yok mu diye tartışmak anlamsız. Burada mesele, daha en başta şeklen kuşku uyandırmayacak kadar temiz bir ihale süreci yürütebilmekti. Ne var ki çok uzun zamandır AKP aklının böyle çalışmadığını biliyoruz. Devlet denen mekanizma bazıları için bir zenginleşme aracı. “Solcu hanımın” sorduğu soruyu soracak bir yetkili yokken, toplum tepki göstermiş, halka ait zenginlikler ona buna dağıtılmış, kimin umurunda?