Yazgıya, kadere inanmıyorum elbette. Yazgı deyince ‘başımıza gelecekleri’ kastediyorsak, bunun önemli ölçüde bize bağlı olduğunu biliriz.

Biz direnmezsek, müdahale etmezsek, bize biçilen/dayatılan yazgının kurbanı oluruz.

Kader kurbanı!

Alnımıza ne yazılacaksa, Obama yazar-siler, Zarrab iddianamesinde ne yazılmış, Ordu muhtıra yazmış mı diye bakılır. Ve böylece ve çaresizce ‘Tek ve Hepyek Adam’ın düşeş atmasının kaderimizi nasıl belirleyeceği konuşulur.

Dün Yaşar Aydın BirGün’de CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke ile yaptığı söyleşide bunlardan ötesini sorguladı. ( Selin Sayek Böke röportajı: https://www.birgun.net/haber-detay/chp-genel-baskan-yardimcisi-ve-parti-sozcusu-selin-sayek-boke-siyaset-toplumsallasmali-108015.html )

Ama daha önce birkaç hatırlatma yapayım. Biz sosyalistler, önemli memleket meselelerinde CHP’ye uzak bir noktadayız. Fakat yeminli CHP düşmanı da değiliz. Üstelik AKP’ye muhalefete gücü yetmeyenlerin solculuk adına CHP’ye muhalefet etmesinden veya bu sayede AKP yandaşlığı yapılmasından mustaribiz…

Bugüne dek yapılan seçim sonuçları da gösteriyor ki, CHP’nin solu kesildikçe, soluğu da kesiliyor. Bugüne dek C“H”P’nin ‘Halk’ı hep kaybetti, şimdi C’si de elden gidiyor. Son durak P’nin de iptaliyse, AKP pekâlâ bu partiyi bile kapatamaz mı? Kapatılmasına müesses nizam, sermaye çevreleri itiraz eder mi?

Elbette Böke hakkında ‘sermaye çevrelerinin sözcüsü olduğu’ da epey yazıldı, çizildi. Aslında son çözümlemede CHP’nin ufku ve kurgusu da sermaye çevrelerini pek aşamıyor. Ancak CHP’nin bir yazgı olarak kabullendiği böyle bir kurguda, ‘demokrasi’ de ancak müessesenin, pardon müesses nizamın bir ikramı olarak var olabiliyor.

Kuraldır: Sermayeye elini veren siyasetini kaptırır. Peki, ‘Ana Muhalefet’ Partisi ve hatta bazen ‘sol’ parti sayılan CHP başka ne yapar? Solcu milletvekilleri seslerini duyurmaya çalışır. Kılıçdaroğlu da hırsızlık, yolsuzluk, nüfuz ticareti babında belagatli konuşur.

Ama CHP ha bire “Halka bunları çok iyi anlatmamız lazım” deyip durur. İyi de, nasıl anlatacağını neden söyleyemez? İşte Böke’nin röportajında bu konuda iyimser bazı açılımlar var, gibi. Artık eldeki araçların yetmediğini kabul ediyor ve kendilerine düşen görevi tanımlıyor: “Siyasetin toplumsallaşması ya da esasında muhalefetin toplumsallaşmasını sağlayacak yeni mekanizmalar geliştirmek.” Böke, AKP karşısında bir cephenin şart olduğunu söylüyor, önümüzdeki dönem “Meclis’le sınırlı bir muhalefet” yapmayacaklarını açıklıyor.

Çok güzel. Genel olarak sosyalistler özel olarak ÖDP (ve şimdi Haziran) siyasetin toplumsallaşması ve toplumun siyasallaşması tarzıyla yol almaya çalışıyor. Toplumun siyasallaşması için aktif katılım imkân ve araçlarının çoğalması şart. CHP’nin ‘sivil toplum kuruluşları’ ile bir araya gelmesi faydalı ama yeterli değil elbette. Çünkü sivil toplum kuruluşları, kabul edilmeli ki, epey etkisiz haldeler. Oysa ‘Haziran Meclisleri’ tarzındaki platformlarda, halk kesimlerinin doğrudan söz yetki ve karar süreçlerinde aktifleşmesi en etkili yol.

Nasıl ki HDP elinden geldiğince ‘Türk AKP, Kürt HDP’ denklemini bozmaya hâlâ mecbursa, CHP de öncelikle ‘Sünni AKP, Alevi CHP’ denklemini, imajını bozabilmeli ve kendi kurgusunda o da bir nevi haziranlaşabilmeli. En azından elindeki belediyeleri seferber edebilmeli.

AKP faşizmi insanlarımızın ortak yazgısı değil. Ama dayatılan o yazgıyı reddetmek için faşizme karşı yapılacakları ortaklaştırabiliriz. Ne yazık ki “birleşik güç olalım, birlikte mücadele edelim” gibi anlamlı çağrılar çok tekrarlandı, artık kanıksandı; öyleyse bu çağrıların hâlâ anlamlı olduğunu bilerek, hiç olmazsa her kesim kendi durduğu noktadaki etkisini artırmaktan, birleşmeden önce de yapabileceklerini yapmaktan geri durmasın. Beklemesin.

Hiç olmazsa CHP, Ana Muhalefet Partisi olarak acil görevlerini yapabilsin:

1. Bu ülkenin kadınları ve çocukları çok ciddi tehdit altındadır. Öyleyse CHP, yargısı bile teslim alınmış bir ülkede meseleyi derhal uluslararası platforma taşımalıdır. Onur Erem’in dünkü manşet haberi (“Türkiye’de Çocuk Seksi Turizmi Var”) imdat çığlığıdır.

2. Farkındalık yaratacak ve toplumun her kesiminin katılımı sağlanacak kitlesel eylemler düzenlenmelidir.

3. CHP mesela sembolik olarak Meclis’te “Kravat iyi hali” gibi bir utanç maddesinin derhal kaldırılması için harekete geçmelidir.

4. CHP artık kısa dönemde partiler arası bir oy geçirgenliği olmadığını görmeli, ortalama üsluptan vazgeçmeli ve toplumdaki çürümeyi her fırsatta, lafı dolandırmadan dillendirmelidir.

5. Toplumda infial uyandıran Ensar Vakfı gibi olaylar sürekli izlenmeli, unutturulmamalı, müdahil olunmalı, peşi bırakılmamalıdır.

6. Kürt bölgesinde olup bitenlere bakıp “ama”lı cümlelerle devleti meşrulaştırmak CHP’nin işi olmamalıdır. Çünkü Kürtleri döverken laikleri, CHP’lileri, Alevileri öyle kandıranlar; Kürtlere attıkları dayakla laikleri, CHP’lileri ve Alevileri daha fazla dövebilmek için de böyle güç toplamaktadırlar.

7. Ne yazık ki toplumsal muhalefetin talepleri bakımından asgari ücret, sosyal haklar gibi boyutlar şimdilik geride kalmıştır. Tüm muhalifler artık varoluş kavgası içindedir.

Ortak yazgımız değil ama ortak kaygımız artık varoluşumuzdur.