Son 10-15 yıl boyunca CHP, programı ve tüzüğü ile değilse de, kamuoyuna açıkladığı görüşleriyle hızla sağcılaşmaktaydı. Ancak bu süreçte, partinin muhafazakârlık konusundaki görüşü bir bütünlük içinde sergilenmiyordu. Bu eksiklik, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, 31 Aralık’ta Karar’daki “İslamcı muhafazakâr zihniyetin dönüşümü, cumhuriyet ve demokrasi” başlıklı yazısıyla, bir ölçüde de olsa, giderilmiş oldu.

‘ÖRNEK ÜLKE’ DERKEN

Muhafazakârlığın genel özelliklerini özetleyerek başladığı yazısına Kuşoğlu, sözü Türkiye’ye getirerek, şöyle devam ediyor:

“Kurtuluş, kuruluş mücadelesinin ve sistemin dışında kalan muhafazakâr düşünce akımı, daha önce koalisyonlarla ulaştığı iktidara tek başına 2002 yılında ulaşmıştır. ….muhafazakâr zihniyetin demokrasinin en temel kurumlarından sandıkla gelip-gitmeyi benimsemesi veya benimsemiş görünmesi İslam dünyası ve Ortadoğu yönetimleri açısından çok önemli bir gelişmedir. Sonuçta sandıkla gelen muhafazakâr İslamcı bir zihniyetin yine sandıkla gitmesi, bir ilk olarak ve tüm İslam toplumları için örnek oluşturacaktır.”

Ülkemizde muhafazakâr siyasetin tek başına 2002’de iktidara geldiği görüşü, tek başına iktidar olan önceki muhafazakâr iktidarlar göz önüne alınırsa çok tartışma götürür. Bu nokta bir yana, sandıkla iktidara gelip-gitmeyi “benimsemiş görünmeyi” bile demokrasi için yeterli bulma anlayışı da kendi içinde çok sorunludur. Daha da önemli bir sorun muhafazakâr düşüncenin siyasallaşmasını ve gelişmesini sağlayan en önemli etkenin ABD olduğunun dile getirilmemesidir.

Oysa, Soğuk Savaş yıllarının (1945-90 arası) Türkiye’si ile ilgili, iç ve dış siyasetten ekonomiye, eğitimden kültüre dek hemen her alanda, temel belirleyici ABD’dir. Siyasal İslam’ın, özellikle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist askeri darbelerinden sonra hızla yükselişine ABD’nin gizli ve açık, doğrudan ve dolaylı, ancak çok belirleyici katkıları vardır. 12 Eylül’ün ABD kaynaklı, ünlü “yeşil kuşak” projesiyle din derslerinin anayasal zorunluluk durumuna getirilmesi, birbirinden ayrı düşünülemez.

Soğuk Savaş sonrasında da ABD için Türkiye’nin “stratejik önemi” daha da arttı ve çeşitlendi. ABD bölgedeki çıkarlarının korunması amacıyla Türkiye’ye yeni görevler yükledi; bu görevlerin başında, Türkiye’nin siyasette “Ilımlı İslamcı” bir tutumla, İslam dünyasına “örnek ülke” olması geliyordu. ABD’nin Merkezi Haberalma Ajansı’nın- CIA bir dönem II. Başkanlığını yapan Graham Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı çalışması, diğer benzer araştırma gibi, bu süreci ayrıntılı olarak çözümlüyor

Bu nokta bir tarafa, bugünkü Türkiye, Fuller- Kuşoğlu ikilisinin “örnek ülke” kurgusunun yanlış olduğunu kanıtlıyor. Türkiye, örnek olmasını geçtik, kendisi, kurumları, hukuku, eğitimi, bilime bakışı ve dış politikasıyla bir Ortadoğu ülkesine dönüştürülüyor.

‘İSLAM’A ZARAR’

Kuşoğlu şöyle diyor:

“Erdoğan iktidarı halen muhafazakâr mıdır?’ diye sormak ve Erdoğan mutedil muhafazakârları da gittikçe endişelendiriyor tespitini yapmak gerekir. Çünkü Erdoğan Yönetimi … toplumda kutuplaşmayı artırmakta ve yeni naslar icat ederek İslam’a zarar vermektedir.”

Onca ağır sorun yaşanırken Başkan Erdoğan’ın “İslam’a zarar verdiğini” kanıtlamak, asla CHP’nin işi olmamalıdır. Eğer bunu CHP içinden birileri yapacaksa, benim daha önce bu köşede “çağrılı Siyasal İslamcılar” adlandırılan kişiler ne güne duruyor? Dahası, böylelikle, CHP, artık “gerçek İslamcı AKP değil, benim” mi demek istiyor? Ülkede düşünce düzeyi her gün biraz daha ilkelleşiyor. Cumhuriyet’in Kuruluşun iki ana değerinden biri, eşit yurttaşlık iktidar tarafından yok edildi; diğeri, laiklik de, Genel Başkanı “tehlikede değildir” diyen CHP tarafından unutuldu. O kadar derin bir kavram kargaşası yaşanıyor ki Meclis Gurubu CHP sözcüsünün okul öncesi eğitimle ilgili eleştirisi, hem iktidar, hem de CHP ile ittifak eden Saadet Partisi tarafından “Orta Çağ kafası” diye yerden yere vuruldu. Oysa bir zamanlar CHP demek çağdaş, bilimsel eğitim demekti.

HANGİ EŞİK?

Yazıyı yine Kuşoğlu ile tamamlayalım. Şöyle diyor:

“…Türkiye’de siyasal İslamcı muhafazakârlık …. demokratik muhafazakârlığa Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Babacan gibi liderlerle dönüşme eşiğindedir. O nedenle de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Helalleşme’ söylemi demokrasimiz için tam zamanında, yerinde ve anlamlı bir çağrı olmuştur.”

Helalleşme konusuna 21 Kasım’da bu köşede değinildi. Muhafazakârlığın “dönüşme eşiğinde” olduğu ise daha çok su kaldırır. Asıl dönüştürülen CHP midir sorusunu bir kez daha soralım ve acı gerçeğe gelelim. Yeni Yıl’a girerken de Başkan Erdoğan sürekli olarak yapmakta olduğunu yaptı: Faşist Almanya’dan kaçmak zorunda kalan bilim insanlarının sığındığı Cumhuriyet dönemine, “tek parti faşizmi” dedi. O sırada CHP, Başkan Erdoğan’ın İslam’a nasıl zarar verdiğini kanıtlamaktaydı!