CHP Kurultayı tartışılıyor. Yoğun ilgi ve beklenti altında, başkanlık ve PM üyeleri seçimi dışında, farklı ne olduğuna baktım. Bir iktidar manifestosu olacak mı? Türkiye’nin beklediği, CHP direksiyonu kırarak sol bir umut yaratılacak mı? HAYIR cephesini bir arada tutacak ve büyütecek bir perspektif sunulacak mı?

OHAL, KHK ve savaş ikliminin yarattığı endişeli ve karanlıkta ortamda, CHP aydınlık bir gelecek için birleşik mücadele zeminleri önererek, cesaretle adalet için yürüyelim diyecek mi? Olmadı. Çünkü CHP’nin böyle bir kurultay hazırlığı yapmadığını gördük.

Olası erken seçim ve delegeleri ikna hesabıyla yapılan klasik seçim konuşmaları ve tribünlere seslenmenin dışına çıkılmadı.

Geçim, endişesiz yaşam, demokrasi, laiklik, adalet, hukuk, toplumsal huzur ve barış derdinde olan herkes, karanlığın aydınlığa dönüşmesi için umut aradığı günlerde, CHP kurultayı umudun çekim merkezi olamadı.

Halk tüm muhalefet cephesinde “kırmızı çizgi” tartışmaları üzerinden ayrışmak yerine, birleşik mücadele talep ederken, kurultay delegelerinin neredeyse yarısı seçilme derdine düşmüştü.

Halkın “ya kazanacağız ya kaybedeceğiz, bir şeyler yapmalıyız, yoksa yok hep birlikte yok olacağız” çığlığı atarken, CHP kurultayı ne bu çığlığa, ne toplumsal muhalefet dinamiklerine umut olacak bir “birleşik mücadele” için, “cesaret ve adalet” vizyonu sunamıyor. CHP kurultayı, fikri açılımlar ve HAYIR cephesini merkezi olma iradesi yerine, koltuk yarışı tekerrür etti.

Siyasetin meslek edildiği, seçim manzaralarında, delegeler arasında yoldaşlık hukuku olmadığı için, tüccar panayırına kurulmuş promosyon masalarında dağıtılan, kalem, çakmak, defter, takvimlerle, salonda dolaşan resimlere oy istiyorlar. Adaylar delegelere fikir yerine, kişisel marketing broşürleri ve promosyonlar dağıtıyordu.

İlhan Cihaner ve Selin Sayek Böke’nin yayımladığı manifesto, bu manzarayı bir nebze bozarak, fikri cesaretsizliğe karşı önemli bir girişim ve sol uyarı olduğunu düşünüyorum. Laiklik, adalet, özgürlük, emek ve sınıf eksenli mücadele için, dinci gericiliğe, neo liberal soygun ve talan rejimine itiraz etmeden, kurulmakta olan mezhepçi rejimin yarattığı tahribatlara karşı köklü bir sosyal demokrat siyaset üretilmediği sürece, CHP geleceğe dair bir program sunamayacaktır.

Kurultay sloganı, “cesaret” siyasetini, daha çok delegelerin PM’ye adaylığındaki cesaretlerine yansıdığını gördük. Siyasetin toplumsal bir dava yerine, adeta bir meslek, geçim ve statü meselesine indirgenmesine tanıklık ettik. Adayların afişlere yansıttığı fiziki cesaret zenginliğini, nedense fikri cesarete yansıtamadığını da…

Özelleştirmelerle kamunun talan edildiği, eğitim ve sağlık sisteminin piyasalaştırıldığı, gericiliğe teslim edildiği, milliyetçiliğin ve gericiliğin örgütlenerek, kültürel kimliklerin kardeşliği yerine, etnik ve inançsal ayrımcılığın toplumsallaştırıldığı bir dönemde, sol siyasetsizlik, kadroların siyaseti meslek olarak görmesine, CHP’yi de bir parti yerine şirkete dönüştürür.

CHP yönetimi, bu tehlikenin farkında olarak örgütlenme modelinden, parti fikriyatına kadar sol bir rönesans ihtiyacı var. Seçilen yeni PM bu sorunu ve ihtiyacı faaliyetinin merkezine koymalıdır.

CHP dahil, sol ve sosyal demokratlar, Türkiye’nin geleceğini tayin edecek, güce, birikime ve cesarete sahiptir. Bu bir hamaset değerlendirmesi değil, hakikatin kendisidir. Bunun için de, sol ve sosyal demokratlar kişi velider merkezli siyaset yaklaşımlarını aşıp, birleşik bir mücadele için birbirini sevebilme kapasitesini, artırmalıdır.

Solun ve sosyal demokrasinin evrensel değerleri ve politikalarıyla, varoşlara, yoksullara, eşit yurttaşlık ve eşit haklar talep eden farklı kimliklere, emekçilere, kadınlara, gençlere, işsizlere ulaşarak, onları siyasetin öznesi haline getirecek, siyasi cesareti ve adaleti örgütlemelidir.

Siyasetin geleceğini halkın değil, gücü ve iktidarı elinde tutanların belirlediği Türkiye’de, siyasetin en önemli sorunu, siyasetin özgürleşmesi ve demokratikleştirilmesidir. Sol ve sosyal demokratlar, önce kendi içinde siyaseti demokratikleştirmelidir.

Kurultaylar fikri, stratejik ve örgütsel fukaralık yaşarken, adaylık zenginlikleri yaşatır. Düşünsel körleşme, kurucu fikirlerden yoksunluk, yerini yüzlerce adayın koltuk yarışına bırakır. 10 tane fikri karar tasarısı sunulmayan kurultay, 600’e yakın aday çıkarır. Delege ve liste pazarlıklarında buluşanlar, fikri zeminler de buluşmazlar.

Dolaysıyla siyasetin öznesi olması gereken, halkın ve üyelerin siyasette ve karar alma süreçlerinden dışlanması engellenemez ve fikri ve toplumsal fakirleşme, sol siyaseti kuşatmaya devam eder.

Sol seçmen artık bıktı. İsyan ediyor! “Nasıl bir Türkiye istiyoruz” sorusuna ikna edici cevaplar bekliyor. Her seçimde yüzde 30-35 bandında gezinen sola tahammülü kalmadı. Bu nedenle 21. yüzyıl CHP’si sağa göz kırpan, sağdan muhafazakarlığa uzanmış ulusalcılara prim vermeden, sol ve sosyal demokrasi siyasetinin toplumsallaşmasını sağlamalıdır. Siyasal retoriğin sağcılaşması, CHP’ye değil, AKP ve MHP’ye yarayan ve bu kesimlerin güçlenmesine hizmet eder.

Sarayın değil, kendi gündemleri üzerinden siyasal çekim merkezi inşa etmelidir. Bunu da tek başına değil, Gezi, Hayır, Adalet ve Haziran ruhunun birleşik mücadelesiyle örgütlemeli..