Başlığı günün mana ve ehemmiyetine göre şöyle de koyabilirdim:

Kader kurbanı (!) Kılıçdaroğlu ve ekibi.

CHP yönetimi kendisine strateji değil adeta bir kader biçmiş, “Sağcılık yaparsam; sağcı ve dindar seçmenler beni sever” diyor, ama bir türlü öyle olmuyor, kader kurbanı oluyor.

Adalet Yürüyüşü CHP yönetiminin kaderciliğinden, sağ seçmen hevesinden önemli bir sapmaydı. Altı ok içinden halkçılık oku artık yayından çıkmış oldu. Ok yaydan çıktı ve Halk yürüyüşe geçti. İşte o yürüyüşe geçenler çobanın peşinden giden kurbanlık koyun sürüsü değillerdi. Laiklik isteyenlerdi. Yani bundan böyle, Kılıçdaroğlu nereye götürürse oraya gitmeyecekler. Kendi hedeflerinde devam ediyorlar, edecekler.

Ama CHP yönetimi ile CHP kitlesi arasında kadim bir fark vardır. 1980 öncesi de böyleydi, sonrası da böyle… Sıkıyönetim altında yapılan 14 Ekim 1979 seçim sonucunda, CHP hükümetinin işi de bu yüzden bitmişti. 4-5 Kasım 1979’da yapılan CHP kurultayında parti yönetimine muhalif olan o vakitlerin ‘genç’ Deniz Baykal’ı bu konuda şöyle diyordu: “Eski seçimlerde yanımızda olan öğretmenleri, işçileri, sendikacıları, gençleri yanımızda bulamadık. Devrim sözünden korkar hale geldik. Miting alanında bize karşı çıkan gençlere biz de karşı çıkarken bir anlamda Türkiye’nin başka kesimlerine güven vermeye çalıştık. Biz, bizimle yürüyen insanları karşımıza aldık.” Eh işte, Baykal da genel başkan olduğunda Ecevit’in izinden sapmamıştı. Kılıçdaroğlu bu bakımdan çok mu farklı?

Kılıçdaroğlu ve ekibi çoğu kez kendi seçmenine adeta ‘sen bana mecbursun’ şantajı yapıyor, çok ayıp! Kürt kelimesinden korkuyordu, şimdi bir de laik kelimesinden korkar oldu. Üstelik barış demekten bile korkuyorlar, huzur diyorlar. (“Huzur İslam’da” söylemine ramak kaldı!) Cihat resmi müfredata girdi, devlet cihat ilan etti! Kılıçdaroğlu hâlâ laiklik kelimesini ağzına almadan “inanç özgürlüğü” deyip duruyor. Şu son içki meselesi üzerine çok yazıldı, elbette tek kelimeyle rezalet! Yani CHP yöneticilerinin gösterdiği tepkideki İslamcı söylem tam bir rezalet! Belki de laiklik işini merkez sağdan Meral Hanım çözsün, bize dindarlık ve milliyetçilik yeter diye düşünüyorlardır. Ak Partiye karşı Ak Şener! İyi de Akşener sağ seçmen gözünde elbette Kılıçdaroğlu’ndan daha sahici; üstelik madem sağcılık güzelmiş deyip bir kısım CHP’liyi bile cezp eder, evdeki bulgurdan olurlar. Bu kurban bayramında CHP yönetimi, AKP’yle veya Ak Şener’le ortak danaya girseydi, topyekûn hacca gitseydi, Hacı-CHP olsaydı, oyu mu artacaktı?

Geçen hafta Adalet Kurultayı ve sonrasını değerlendiren Yaşar Aydın yazısını şöyle bitirmişti: “CHP dışındaki sol odakların ya da CHP içindeki solcu isimlerin önümüzdeki döneme dair önermelerini, birkaç yıldır izlenen bu hattın parti içerisinde ve genel başkan üzerindeki güçlü etkisini kabul ederek yapması gerekecek.” Yani diyor ki, Kılıçdaroğlu’na sol cenahtan öneri getirmekten vazgeçin, sizi hiç kale almayacak, bunu bilin!

Gerçi Kılıçdaroğlu ve ekibinin sağ siyasete önem vermesi yeni bir şey değil. Bu köşede, geçen yıl Nisan ayında, FETÖ darbesi girişiminden önce, hiç de falcılık olmayan şeyler yazmıştım: Bugüne dek yapılan seçim sonuçları da gösteriyor ki, CHP’nin solu kesildikçe, soluğu da kesiliyor. Bugüne dek C“H”P’nin “Halk”ı hep kaybetti, şimdi C’si de elden gidiyor. Son durak P’nin de iptaliyse, AKP pekâlâ bu partiyi bile kapatamaz mı?

Dokunulmazlık kalksın diye oy kullandıklarında, Mayıs 2016’da tekrar hatırlatmıştım: Keşke, faşizme karşı halk kuvvası, kuvvetleri olabilseler... Ve hiç olmazsa artık şunu öğrenebilseler: Bugün parlamentoya giden yol bile sandıktan önce sokaktan geçiyor. Sadece HDP’lileri değil [henüz hapse atılmamışlardı!] CHP’lileri de hapse atacaklar. Şimdi fiilen kapattıkları parlamentoda sadece ekose ceket giymiş badem bıyıklı adamları bırakacaklar.

Evet, CHP’deki ‘C’ elden gitti, ‘P’ tehlikede, ama Adalet Yürüyüşü’yle ‘H’ yani halk yeniden ayağa kalktı. O halk, yürüyüş halindeyken Hareket demektir, bize de esas olarak bu lazımdır.

Hedef 2019’muş! 16 Nisan’dan farklı, yani bu kez hilesiz olabilir safdilliğine devam mı? Hiç göz göre göre terk eder mi Sarayını ve hele bir de elinin altında rüştünü ispatlamış YSK varken!

Yaşar Aydın’ın da söylediği üzere Kılıçdaroğlu ve ekibinin bu tür uyarılara kulak asmayacağının farkındayız. Bir vakitler onlar için söylediklerimizi şimdi Halk Hareketi olmaya mecbur sıradan ve sahici CHP üyeleri için tekrarlamak zorundayız.

1. Bu ülkenin kadınları ve çocukları çok ciddi tehdit altındadır. Öyleyse CHP’liler, yargısı teslim alınmış bir ülkede özellikle bu konuda kendi öz savunmalarını yapmaya mecburdur.

2. CHP’liler partiler arası bir oy geçirgenliği olmadığını artık biliyorlar, çarşıda sokakta ortalama üsluptan vazgeçmeli ve son ensest istatistikleriyle de sergilenen toplumdaki çürümeyi her fırsatta, lafı dolandırmadan dillendirmeli, “laiklik vazgeçilmez” demeli ve gereğini yerine getirmelidirler.

3. Kürt bölgesinde olup bitenlere bakıp “ama”lı cümlelerle devleti meşrulaştırmak CHP’lilerin işi olmamalıdır. Çünkü Kürtleri döverken laikleri, CHP’lileri, Alevileri öyle kandıranlar; Kürtlere attıkları dayakla laikleri, CHP’lileri ve Alevileri daha fazla dövebilmek için de böyle güç toplamaktadırlar.

4. Kılıçdaroğlu ve ekibi kaderini dindar, milliyetçi seçmene bağlamayı sürdürebilir ve yine kader kurbanı olabilir. Oysa CHP’liler dâhil tüm muhalifler artık varoluş kavgası içindedir: Ortak kaygımız artık varoluşumuzdur.