Türkiye’nin ana muhalefet partisi; Cumhuriyet’le yaşıt, koca bir tarihsel mirasa  ve büyük bir deneyime sahip CHP- ya da öyle olması gerekiyor- iki gün sonra kurultay yapıyor

Türkiye’nin ana muhalefet partisi; Cumhuriyet’le yaşıt, koca bir tarihsel mirasa  ve büyük bir deneyime sahip CHP- ya da öyle olması gerekiyor- iki gün sonra kurultay yapıyor. 

Yazsan bir türlü, yazmasan başka türlü!

Mesela, Kurultayla ilgili en öne çıkan mesele; kim seçilecek! Son olarak, Sonar Araştırması düştü ortaya; hangi iller kimi destekliyor öğrendik! Ne yazık ki, bu araştırmalar CHP’de kim olur, CHP neyi temsil ederse oy alacağını göstermiyor; CHP’yi bilmem ama, önümüzdeki seçimlere bakan birçok insanı ilgilendiren nokta ise burası.

Bir de, “devrimcilik” ilkesini benimseyen ve bu ülkede radikal dönüşümlerin arkasında yer alan bir Parti’den söz ediyoruz. Yalnız Kurtuluş Savaşı veya Cumhuriyet’e geçiş değil, bugün bizi öteki İslam toplumlarından ayıran ne varsa bunun tohumlarını Cumhuriyet’le olduğu kadar, CHP’yle atıldığı ortada. Şimdiyse, “restorasyondan” söz ediliyor, CHP ise dinlemekte!

Tabii CHP’ye ve özellikle tek parti dönemine ilişkin günah çok; bunları da konuşalım. Ancak bunları sorgularken, dönemin koşullarını nasıl bir yana bırakalım;  bugün de siyaset ve ekonomi dünyasında devam edegelen özellikleri nasıl görmeyelim! Örneğin, çok partili yaşama geçişten  sonra da devam otoriterlik eğilimleri, milli beraberlik iddiaları, sermaye-siyaset ilişkisi ve popülist kandırmacaları tümüyle CHP ve tek parti dönemine yazabilir miyiz? Üstelik bugün CHP’yi yerden yere vurup, devletçi anlayışa, vesayet demokrasisine son vereceğini ilan ederek iktidara gelen AKP’nin, tek adam ve otoriter yönetim anlayışı, kendi zenginini yaratma gayreti ve baba devlet olmak adına popülist uygulamalarının geçmişi katbekat aşan boyutlarıyla karşı karşıyayız!

Bir de kalkmış, Kemalist AKP gibi yaftalar yapıştırılıyor! Oysa, bir yanda azgelişmiş ülkedeki ekonomik kalkınmanın hazin hikâyesini ve siyaset ile sermayenin  sermaye birikimi yaratmak uğruna çevirdiği dolapları, öte yandan toplumsal değer ve beklentiler ile aksak da olsa demokrasi içinde bu ilişkileri örtmenin yolu olarak kullanılan yeni-muhafazakârlıkla yeni-popülizmi görmek, ve konuşmak gerek. Gerek ya, kime laf anlatırsın!

Bunları da yazsan bir türlü, yazmasan başka türlü!

Her neyse, konumuz AKP ve Çiğdem Toker’in harika bir deyişle saptadığı gibi, onun “pinokyoculuğu” değil; konumuz, iki gün sonraki kurultay nedeniyle CHP. Gerçi, CHP bu eleştirileri dile getirmediği söylenemez ama yıllardır yüzde 25-30’lar arasında tıkanıp kalmasının gösterdiği gibi bunların pek işe yaradığı söylenemez. Öyleyse eksik olan bir şeyler var demek. Örneğin eksik olan, CHP’nin bu eleştirilere karşı nasıl bir alternatifi temsil ettiğinin anlaşılamaması olmasın! Hayır, CHP’liler, hem kimliklerinden hem de bunu iyi anlattıklarından eminler. Oysa, birçoğumuzun görüp anladığı, Altı Ok’un ilkelerini güncelleyip sosyal demokrasiyle bütünleştirmeyi başaramayan bir CHP. Altı Ok’tan biri “devrimcilik” ama devrimci zihniyeti kaybettiğinden, sola açılmayı da, Kürt sorununda etkin bir rol oynamayı da beceremeyen bir CHP: Devletçilik anlayışını sosyal demokrasinin sosyal devleti olarak tarif etmeyi, bunun bu ülkede nasıl bir anlam ve boyut alacağını açıklamayı başaramayan bir CHP. Milliyetçiliği kimliklere, farklılıklara özgürlük anlamını taşıyan bir enternasyonalizme dönüştüremeyen bir CHP. Bunları yapamadığına göre, merkez bir parti olduğunu mu kabul ediyor? Hayır, o da değil! Zaman içinde yaptığın en önemli değişiklik, AKP’nin çizgisine teslim olarak muhafazakârlığa sarılmak!

Yazsan bir türlü, yazmasan bir türlü

Oysa, 1992 yılından kuruluşundan buyana sosyal demokrat iddialar ciddiye alınsaydı, bugün atılan tohumların yeşerdiğini görmek mümkün olabilirdi diye de düşünmek mümkün. Örneğin yerel yönetimlerde yakalanan başarı  toplumcu politikalarla desteklenebilseydi, bu başarıyı sürdürmesinin fırsatı yakalanabilirdi. Ya da, kurultaylar, klikler, isimler kavgası yapmak yerine siyasal-ideolojik duruşun kavgası verilseydi Parti’nin siyasal yeri sağlamlaşır; Parti’nin alternatif olma iddiası artabilirdi. Ve de yıllar boşuna harcanmasaydı ve yerel düzeyde olsun farklı politika ve uygulamalar ortaya konulabilseydi, bugün AKP’nin liberalizm ve muhafazakârlıkla birleştirdiği yeni-popülizmin yarattığı afyon etkisinin daha çabuk görülmesi sağlanabilirdi.

Ama yapılmadı. Şimdi, her zamanki gibi, çare “yeni” isimlerde aranmakta. Oysa, CHP’de yeni isim bulmak zor; hemen hepsi yılların CHP’lisi. Gerçi parti içinde yükselmeye olumlu bakmak lazım ama bu isimlerin, aynı zamanda uygulanan politikalardan ve de başarısızlıktan sorumlu olduklarını nasıl unutalım! Öte yandan isimlerin, önce siyasal kimlik ve siyasal-ideolojik duruşla isim oldukları, sonra yarattıkları inanç, güven ve coşkuyla yükseldiklerini nasıl söylemeyelim!

Kısacası, yıllardır yapamadıklarını bu kurultayla yapacakları umudu da pek yok. Yok ama bir de, CHP’den kararlı sesler, umut ve güven verecek söylem ve politika bekleyenler var ki; yazsan bir türlü, yazmasan başka türlü!