Artık bazı şeyleri yazmak hakikaten gereksiz.

Mesela bir zamanlar “şu AKP de nereden çıktı” filan diye tahliller yapardık. Artık gereksiz. Mesela AKP’yi ‘demokrasiye uymadığı’ için eleştirirdik. Külliyen gereksiz. “Ama AKP dün öyle dedi bugün böyle diyor” diye teşhir ederdik. Artık kendileri itiraf ediyor. “Ama bunlar şeriat getiriyor” diye uyarılarda bulunurduk. “Getirdik işte” diyorlar. Yolsuzluktur, takiyedir, şudur, budur diye yedikleri haltları tek tek ortaya çıkarırdık. Ama artık bunlarla gurur duyuyorlar.

Şimdi bunların hiçbirini görmezden gelmeyeceğiz elbette. Yaptıkları hiç unutulmayacak. Hep gözümüzün önünde zaten.

Zalimleri, zalim olduğu için ‘eleştirecek’ ve zalimlerden, zalimlik yapmamasını ‘isteyecek’ değiliz ki.

Öyleyse artık bundan sonrasında, bunlara karşı bizler hakikaten ne yapacağız? İşte bunlara ayrıntılı olarak kafa yormak ve ‘yapmak’ önemli…

Chto delat? Ne Yapmalı?

Ya da daha kesin ifadeyle: Ne Yapılmalı?

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Mi? Eh işte…

Ama şimdilik keser dönmüyor sadece sap dönüyor, böyle diyenin elinde, sap kalıyor.

Faşizm bir yönüyle son derece nizamidir, tek tiptir. Tek adam, tek devlet, tek parti, tek millet, tek din, tek falan, tek filan…

Ama faşizm bir yönüyle son derece gayri nizamidir, hiçbir nizama, kurala uymaz, kendi koyduğu kurallara bile uymaz, keyfidir. Kontrgerilla, yani gayri nizami savaş, faşizmin başlıca yönetim metodudur.

Nizami muhalefeti kendi elleriyle gayri nizami hale getiren de onlar. Parlamentoyu fiilen kapattılar. Seçimlerin bir daha hilesiz yapılamayacağını ispatladılar.

Chto delat? Ne Yapmalı?

Bu soruya en sahici cevaplardan birisi elbette 2013 yılında Gezi/ Haziran direnişleriyle verilmeye başlandı. Bu yüzden “Bu daha başlangıç…” sloganı tarihe geçti. Gezi, gayri nizami bir toplu itiraz tarzıydı: Çünkü o esas olarak bir tarzdır, bitmedi ve bitmez.

Öyleyse ders bir: Bitirmemeli ve sürdürmeli. Zaten referandumdaki Hayır ‘Harekâtıyla’ sürdürüldü, yeniden üretildi. Hayır ‘Hareketi’ de bitmemeli, sürdürülmeli.

Gezi, halkın birleşik gücüydü, o güç örgütlenmedikçe, daha doğrusu kendisini örgütlemedikçe kalıcı olamazdı. Forumlarla bir mesafe alındı elbette. Ama o tür birliktelikler de kalıcı olamazdı, işte tam da onun ‘tarzını’ kalıcılaştırmak çabasını örgütleyerek sürdürmek lazımdı.

Öyleyse ders iki: Forumlar, şimdi meclislerdir. Vazgeçilmezlerimizdir.

Ve hemen ders üç: Dönüp dönüp Gezi’yi konuşmak, nostalji tuzağına düşmektir. Çünkü Gezi konuşanların değil harekete geçenlerin direnişidir; harekete geçmektir, hareket halinde olmak ve öyle kalmaktır. Ve artık hareketin ivmesini yükseltmektir.

Böylece ders dört: Gayri nizami iktidar karşısında ancak gayri nizami muhalefet etkili olabilir.

Gayri nizami muhalefet, hayat gerillacılığıdır. Kısacık ve küçücük direnişleri, öfkeleri, mutlulukları biriktirerek, parça parça, kopara kopara çoğaltarak, upuzun ve kocaman direnişlerin, öfkelerin, umutların peşinden koşmayı sürdürmektir.

Hiçbir toplum mühendisliği bir halta yaramıyor. Faşizm de bir toplum mühendisliğidir. Şimdi yukarıdan aşağıya, devlet imkânlarıyla siyasi İslam örgütlemeye çabalıyorlar ama inşaatları hep yarım kalıyor, yüzde 50 kalıyor.
Ve ders beş: Asıl olan gelecek mühendisliğidir, yarını bugünden inşa etmeye başlamaktır ve işte bu, devrimciliktir. Teori kitaplarından okuduklarımızı pratik defterlerine yazmanın yanı sıra, pratik defterine yazılanları okuyup teorinin kitabını yeniden yazmaktır.

Chto delat? Ne Yapmalı?

Buna cevap vermiş gibi yapmak da yeterli değil. Bu sorunun kaçınılmaz devam sorusu elbette şudur:

Nasıl Yapmalı?

İşte bu soru, hayatın her alanında, kendi özgün koşullarında, kendi cevabını bulmalıdır, bulacaktır.