Vefalı kişiliği ve sempatik tavırları sayesinde akbil, hayatta çaresiz kaldığınız her an gerekli noktaya basıp kaçıp kurtulma isteği uyandırır insanda

Cici akbil,  güzel akbil

> ALEV KARADUMAN karadumanalev@gmail.com

1995 ve 2014 yılları arasında İstanbulluların kâh iyi gününde kâh kötü gününde yanında olmuş bir kadim dost. Çizilme, çiğnenme, yıkanma, bilmem kaçıncı kattan düşme gibi durumlara karşı vız gelip tırıs geçen bir tavır takınan, rengarenk versiyonlarıyla bir sempati harikası, bir nesilin İstanbul’da pervasızca cirit atıp manasız bir İstanbul sevgisine yol açmış teknoloji ve ekonomi dehası. Sarı mor mavi kırmızı, hem pasolu hem aylılklı, bu haftanın necosu dünyalar güzeli akbil hatırası.

Zamanında İBB tarafından geliştirilen bir elektronik bilet sistemi aslında akbil. Peki ne oldu da İstanbullular neredeyse sinema biletine dahi akbil der hale geldi, insanların gönlünde böyle bir yer edindi? Bir kere akbil alırken renk seçebilirdi insan, karakter sahibiydi vesselam. Sonra kuyrukları olurdu, sabırla beklenir gururla doldurulurdu o paralar akbile. Öyle her zaman da çantada keklik değildi hani; bazen tüm sıra beklenir biletçi abi ‘Yeni bitti’ ya da ‘Elimde yok’ derdi ki, elden hiçbir şey gelmezdi. Mavi akbil diye bir şey vardı ki hele, öğrenciye dar gelirliye dert ortağıydı, bir ay boyu tüm toplu taşıma cüzi bir miktar karşılığı itinayla aşındırılırdı. İçinde aylık olan bir akbili kaybetmek ise, o zamanların en büyük kabusuydu. Ama akbil bu dedik ya karakter sahibi, her zaman yüze gülemezdi. Otobüse bindiğimizde akbil parmağı denen parmağımızla aleti gediğine dokundurduktan sonra, indirimli olanları “dü lü lüüü” diye ses çıkarırken tam olanları “dü lüüüü” diye öterdi. Ama bir de içinde kontör kalmamışken çıkardığı “dını nıııııt dı nı nıııııııııt” sesi var ki, tüm otobüse ‘fakir vaaaaar’ diye bağırırcasına adamı rezil ederdi. Bu durumda yapılması gereken panik olmayıp içinde ne kadar kontör kaldığına bakıp, ne kadar ilaveyle hedef ulaşılacağını saptamaktı aslında ama o ses kimse de böyle bir sağduyu bırakmazdı. Bu nalet ses insana neredeyse kendini kötü, terbiyesizce bir şey yapmış gibi hissettirirdi. Bir süre sonra bu sese karşı daha güçlü durmamızı sağlayan bir şey oldu, şoförler yanlarında akbil bulundurup kara borsa satsalar da, en azından bizim yüzümüzün kızarıklığı bir nebze geçti.

Bu akbilin paso üzerinde olanlarının sık sık demiri kırılırdı ve o kırılmalar, bir dönem turnikelerde bir noktayı başka bir noktaya değdirmeye çalışan zavallı bir insan tipinin oluşmasına sebep olmuştur. Çünkü akbil sahip çıkılması gerekendi. Nice aylık akbiller vardır ki arka kapıda sahibinin cebinden çıkmış, geri dönemeyip ebedi hayata intikal etmiştir. Elde tutulabildiği takdirde de, cep delik cepken delik dediğimiz anlarda 6 TL’lik baba gibi depozitosuyla akbil vardır yanınızda! Keza öğrencilik zamanında bu güvence birçok arkadaştan daha vefalı, daha korunaklı, o cefakar akbil ki sahibinin iyiliği için korkusuzca yaban ellere gitmesine şaşmamalı! Tüm bu sebeplerden dolayı bir akbili uzun süre kullanmak, İstanbullu için bir övünç kaynağıydı. Vefalı kişiliği ve sempatik tavırları sayesinde, hayatta çaresiz kaldığınız her an gerekli noktaya akbili basıp kaçıp kurtulma isteği uyandırır insanda. Anahtarımızı mı kaybettiniz, şu deliğe bir akbil basabilseydiniz keşke… Sevgiliniz trip mi atıyor, o asık suratının ortasına bir akbil basıp gülücükler açtırabilseydiniz yine… Hayallerde abartıldığı kadar olmasa da akbilin başka işlere yaradığı durumlar da çıktı sonradan aslında. Bir dönem üniversite yemekhanelerinde kullanıldıktan sonra, en son Kabataş, Gezi Parkı gibi merkezi umumi tuvaletlerde karşımıza çıkan akbil, kariyerinin son demlerinde düşündürürken güldürdü, güldürürken ‘Hey gidi koca akbil’ dedirtti.

Sonra her şeyin olduğu gibi akbilin de doğasını genetiğini bozdular. Eskiden sahip olunan sınırsız aktarmaya sınırlar geldi, aylıkların mavilerin tarifeleri değişti. En sonunda korkulan oldu, resmen şeytan icadı diyebileceğimiz İstanbul Kartı getirdiler başımıza! Yok cüzdana daha rahat sığıyormuş da, manyetiği şöyleymiş de… Kim ne derse desin akbil bir başkadır İstanbullunun gönlünde; durumu bir Demet Akalın şarkısıyla özetleyecek olursak(!) “Ey İstanbul kart sana cevabımız dını nıııııııt dını nııııııııt şeklinde.”