Umarım bu köşe yazısıyla birlikte gazetenin sayfalarında yetkililerden gelen başlıktakinden daha ağır bir açıklama yoktur!

Öğle saatlerinde yine yağmur bastırdı Ankara’da. Bardaktan boşanırcasına, gök delinmişçesine… Odanın penceresinden bir ara hafif doluya da dönüşen yağmuru seyrettim; 10-15 dakika kadar. Sonra durdu ve güneş çıktı.

Bu kadarı da yetiyor, biliyorsunuz. Pazar günü yağan yağmurun nelere yol açtığını televizyonlarda izlemiş, gazetelerde okumuşsunuzdur. İşte o pazar yağmurunun ardından, Ankara Valisi Ercan Topaca açıklama yapmış ve olayda bir can kaybı olmadığına şükrederek “Ufak tefek maddi hasarlar var” demişti.

Bir mahallede 15 civarında dükkânın selden etkilendiğini, selin çadırlarda kalan tarım işçilerini vurduğunu belirtip, “onun dışında başka ciddi bir problem yok” diye eklemişti.

Türkiye’nin başkentinde, 10-15 dakikalık bir yağmur sonrasında yolların çamur akan derelere, azgın nehirlere dönmesine, alt geçitlerde otobüslerin, otomobillerin yüzmesine, itfaiyenin merdiven dayayıp göle dönen alt geçitlerden insan kurtarmasına, bazı kahraman adamların kadınları ve çocukları sırtlarına alıp boy hizası sulardan çıkarmasına sıradan olaylar olarak bakılıyor artık.

Sıradan ve normal!

Yağmur yağıyor, seller akıyor, yetkililer camdan bakıp açıklamalar yapıyorlar: Ciddi bir problem yok!

Dünyanın kaç ülkesinde, kaç ülkenin başkentinde 10-15 dakikalık bir yağmurdan sonra arabanızın içinde sel sularına kapılıp boğulmaktan korkarak direksiyon sallarsınız?

Yolların ve araçların sular altında kalmasından, vatandaşların sel sularından kurtarılmak zorunda olmasından, alt geçitlerin otobüs yutan göllere dönüşmesinden kimi sorumlu tutarsınız?

Camdan yağmuru izlerken, aklıma ilke gelen neredeyse bu kenti çeyrek asırdır yöneten, 1994’ten beri başkentin idaresine hâkim olan MelihGökçek ve AKP yönetim tarzından mı şikâyetçi olsam diye düşündüm. O alt geçitleri, trafiğe çözüm değil diyen uzmanların gözlerinin içine bakıp onlarla alay ederek tantanalı törenlerle yapıp açanları düşündüm.

Onlara mı kızsam?

Kolayıma geldi, bizim çevre köylerin yağmur duasına çıkan köylülerini aradım. Daha bir hafta önce, Temelli’nin etrafındaki köylerden de gelip yağmur duasına çıkmışlardı. Koyunlar kesildi, kavurma yapıldı, yağmur duasına çıkanlara dağıtıldı. Merkez Camii’nin imamı düştü önlerine dua için. Nefesinin ne kadar kuvvetli olduğu ortada, Temelli merkezde 15 sene sonra onun peşinde çıkılan ilk yağmur duasından sonra Ankara’yı seller götürdü!

Dua sonrası yağan rahmete bizim buranın köylüleri “yetmez ama şükür” diyorlar. “Ekine, arpaya, yulafa can oldu biraz” diyorlar. Geçen sene nadasa bırakılan tarlalarda bu yağmurdan sonra ekinler taneye çıkmaya başlamış. Geçen sene arpa ekilip bu sene aynı tarlaya buğday ekenlerin ekinleri taneye çıkamıyor. Daha yağmur lazım köylüye; akıllı uslu, sindire sindire yağan yağmur.

Siz köyden inip yağmur duasına çıktınız, burada şehirli boğuluyordu” diye çıkışıyorum yalandan.

Söz dönüp dolaşıp seçime geliyor, cevap, “Bu gitsin de kim gelirse gelsin” oluyor. Köylü, en azından benim konuştuğum, perişan hallerinin sorumlusu olarak 16 yıldır iktidarda olanları görüyor ve “Azıcık yağmur şehirde sizi boğuyorsa, bizim yağmur duamıza değil yıllardır o şehri yönetenlere bakın” diyor.

Geçtiğimiz günlerde, kimi AKP kongrelerinde konuşan Başbakan Yıldırım; “AKPiktidarı olarak 16 yıldır Ankara’ya çok büyük dönüşümü, değişimi yaşattık. Bugün bir başka güzel baş şehrimiz var. Ankara’yı dünyanın sayılı güzel baş şehirlerinden biri yaptık” diyordu.

Yollar yaptılar, köprüler yaptılar, AVM’ler ve gökdelenler diktiler… Gökten 10-15 dakika yağmur boşalınca karşılaştığımız bu manzaralar, AKP fikriyatının ve onun çeyrek asır boyunca somutlaşmış ifadesi olan Gökçek’in yaptıklarının resmidir.

Yaptıkları da yapacaklarının teminatı… 24 Haziran’da neye oy verip neye oy vermeyeceğimize karar vermek için yağmur sonrası Ankara fotoğraflarına bakmak yetecektir!