Çiğdem, Gezi davasında mahkûm edilen arkadaşlarımızdan…

Nadire Mater kim? Çiğdem’in annesi. Tayfun Mater kim? Çiğdem’in babası. Ve yakın zamana dek Nadire’nin ve Tayfun’un kızları “bizim Çiğdem” diye bilirdik. Artık anneleri ve babaları sayesinde bilinen çocuklardan söz etmiyoruz, çocuklarımızın isimleri sayesinde onların anneleri ve babaları olarak biliniyoruz. Ne güzel bir süreklilik!

İşte bu süreklilik çok korkutuyor saraylıları…


***

Bir başka Çiğdem, Çiğdem Yıldır ise 1 Mayıs öncesi, 28 Nisan 1977'de, okul çıkışındaki otobüs durağında faşistlerin açtığı ateş sonucu katledilmişti. Gencecikti. Ruhi Su, Çiğdem’i ve arkadaşlarını “Sabahın Sahibi Var” adlı türküsüyle ölümsüzleştirdi.

“Şişli Meydanı'nda üç kız/ Biri Çiğdem, biri Nergis/ Vuruldular güpegündüz/ Sorarlar bir gün, sorarlar/ Sabahın bir sahibi var/ Sorarlar bir gün sorarlar/ Biter bu dertler, acılar/ Sararlar bir gün, sararlar…”

Çiğdem Yıldır, o yıllarda doğan kızlarımıza Çiğdem adı verilerek bir kez daha ölümsüzleştirildi. Nadire ve Tayfun da kızlarına Çiğdem dediler ve çiçek gibi büyüttüler. Minik Çiğdem 12 Eylül yıllarında Mamak Cezaevi’ndeki babasını anne kucağında görebildi. Çiğdem annemin, Mamak Annesi İsmet Hanım’ın da torunlarından biriydi. Açık görüşte Tayfun’u görmek için Ankara’ya her gelişinde onun evinde kalırdı. Cezaevinden gönderdiğimiz kartları biriktirerek büyüdü. Mamak Anneleri’nden öğrendiğini Cumartesi Anneleri’nin yoldaşı olarak sürdürdü, Hrant’ın Arkadaşı olarak adalet duygusunu pekiştirdi. Ve aslında yapması gerekeni yaptı, çünkü başka türlüsünü hiç öğrenmemişti, hiç bilmiyordu. Gezi davasında yargılandığında hiç şaşırmamıştık, hiç şaşırmamıştı. Diğer arkadaşlarıyla birlikte “mahkûm” oldu ama o zaten hep mahkûmdu, bir özgürlük mahkûmu!

***

İtiraf edeyim, bizler bir nevi eski söylediklerimizi sıklıkla tekrarlayan bir eski kuşak haline gelirken Çiğdemler haliyle geleceğe dair yaşadılar. İçim yanarak yıllar önce mahpusluk zanaatına dair yazdıklarımı şimdi Çiğdem için de tekrarlamak zorundayım.

***

Çiğdem,

Aslında şu anda sana anlatacak pek bir şeyim yok, hepsini izliyorsundur. Senin durumunda izlemek, artık mecburiyet; ama dışarıdakilerin izlemek mecburiyeti, sadece mahcubiyet, hepsi bu… Ama biliyorsun, faşizm çok aciz ve acizlerin güçlü kalabilmek için vahşileştiği tek seçenek. Tek “adam” rejiminin bitmesine belki de tek “adım” kadı. Bitecek. Mutlaka bitecek. Şimdi dışarıda sahip olamayacağın denli vaktin vardır. Dışarının gündelik yaşantısından uzakta, kılı kırk yarıyorsundur, mahpusluğu bilmeyenler inanamaz gerçi, ama hakikat şu ki her bir şeye daha nesnel bakma şansına sahipsindir. Çünkü her şey fiziksel olarak uzağındadır ve baktığını -kafeste de tutulsan!- bir “kuşbakışı” ile görebiliyorsundur! Yani mahpusluk zanaatı böyledir, bizim gibilerin bir vakitler yaptığını tekrarlıyorsundur. Ben de o vakitler kendim için yazdıklarımı burada senin için tekrarlıyorumdur, seninle muhtemelen o günleri yâd ediyorumdur!
Ama şunu da bilesin ki, çıkmadan önce yeni bir meslek de edineceksin. Duvar eskiteceksin! Duvara baka baka duvar eskiteceksin. Aslında duvar da sürekli sana bakıyor olacak. Ve asıl meselenin duvarın seni eskitmemesi olduğunu asla unutmayacaksın. Gerçi duvara baktığının çoğu kez farkında bile olmayacaksın. Sonra bir an gelecek, duvara baktığının farkına varacaksın. Şaşıracaksın. Bu kez duvara şaşarak bakacaksın. Şaşırmak, yaşadığının ayrımına varmaktır. Yaşamak güzel bir meslektir.

Hadi seni biraz gülümseteyim: Hani İzmirliler çekirdeğe çiğdem derler ya, sen de bizim şimdiki ve gelecekteki adalet çekirdeğimizsin, içeride çiçeklenmeyi sürdüreceksin ve bizler artık geleceğe çiğdem de diyeceğiz!

Dün 1 Mayıs idi. Sen ve arkadaşların olmayınca elbette hep eksikti. Ama bazen gök gürültüsünü içeride sen de duyacaksın Çiğdem. “Yağmur yağıyor yağmur, bahar bahar bahar gelmiş!” diye sevineceksin. Öyleyse, sırılsıklam bir bahar kadar duruysan ve hâlâ umutluysan çırçıplak bir sevinç gibi, kırlangıç kuyruğundaki telaş bil ki yüreğindedir... Yüreğin, yüreciğin, külfetine bunca yıllık arkadaş; yüreğin, yüreciğin yorulmaz bir demdedir. Bir dem ki sıfatında Gezi yazılı; gezisi nakış, ezgisi çiğdemdedir!

Çünkü yaşamak hakikaten güzel bir meslektir. Mücella Yapıcı’ya selam söyle. Gözlerinden ve gözlerinden öperim.