Sanat eleştirmeni Avelina Lesper kendisiyle yapılan röportajda; (Modern sanat bir kandırmacadan mı ibaret? - Çeviri Konuşmalar, Çeviren: Belit Sak) çağdaş sanatın tamamen akademi anlayışı ve piyasa ürünü olduğunu savunuyor: “Genel olarak akademi, sanatçılar, piyasa, her türlü objeyi sanat eseri olarak tasdik ediyorlar. Çünkü bu muazzam bir marketing aracı haline gelmiş durumda. Hiçbir değeri olmayan, sahte bir değer biçilmiş olan, ne estetik ne teorik bir dayanağı olan, objeleri satmak üzerine kurulmuş bir sistem bu. Büyük bir sahtekârlıkla karşı karşıyayız. Sahte bir sanat dünyası yaratıyoruz.”

Avelina bazı isimler sıralıyor; Gabriel Orozco, Damien Hirst, Jeff Koons, Murakami. “Bu isimlerin hiçbiri sanatçı değil. Ve bunu ben söylemiyorum. Eserleri ortada.”

“ (…) Rönesansın bir ürünü olan ve 18. yüzyılda tanrılaştırılma noktasına gelen sanatçı figürünü yıkma görevini üstlendi bu kişiler. Neden? Herkesin sanatçı olduğunu söyleyebilmek için. Dahi figürünün nasıl yıkılacağına dair upuzun metinler mevcut. (…) Artık eser sahipliği diye bir şey yok. Böylelikle herhangi bir kişi bir başkasının eserini çalabilir ki Duchamp’ın bir Mona Lisa kopyasına sakal bıyık eklediği barbarca hareketi de buna örnektir. (…) nitekim basit bir reprodüksiyonundan ibaretti; fakat ona bıyık ekleyerek kendine mal etti. Dolayısıyla dahi figürü artık yok.”

“Bu sanat olarak mezat. Her türlü şeyi sanat diye satabilen bir sistem. Bu durumda yeri geliyor, çöp sergiliyor. Boş şişeler var, çiğnenmiş sakız fotoğrafları var. (…) Zekice, mantığa dayalı bir yaratımın sonucu olarak tanımlayabileceğin hiçbir şey yok. Hiçbir şey.”

“Damien Hirst, tabii ki sanatçı değil. Noktalardan oluşan resimlerini gördünüz mü? Üstelik bunların hepsini bir fabrikada üretiyor. Eserlerinden birini bile kendi yapmıyor. (…) Çizmeyi bilmiyor. Son resimlerini gördünüz mü? (Francis) Bacon’u taklit etmeye çalışıyor. Resimlerinden adamın kompozisyon bile bilmediği açıkça anlaşılıyor.”

Avelina, galeride herhangi bir objenin altına yazılan Baudrillard’dan, Michauld’dan, Benjamin’den bir alıntının değerini yükseltildiğini söylüyor: “Bu öyle bir mafya ki, (…) akademi, kültürel kurumlar, eğitim kurumları, müzeler, galeriler ve müzayede evleri buna dâhil.”

“Bir diktatörün istediği şey nedir? Eleştiriyi susturmak. Toplumlar eleştirmeyi bıraktıklarında komformist bir topluma dönüşürler ve manipüle edilebilirler. (…) çağdaş sanat ve akademi bizi uzaklaştırma biçimleri, bu bir diktatörlük sistemi. İnsanları manipüle edebilmek ve her türlü objeyi sanat olarak satabilmek için içi boşalmış bir eleştiri yaratıyorlar. Ve bu objelere dilediğin miktarda değer biçilebiliyor. Akademi nedir? Akademi sana pazarlama öğretir. Bir küratör her şeyden önce büyük bir pazarlamacıdır. Sana satış yapmayı öğretir.”

“Damien Hirst’in eserlerinin değeri gittikçe azalıyor. Zaten bu yüzden kriz içindeler. Yarattıkları bu piyasa artık sona yaklaşıyor. O kadar çok obje üretiyorlar ve bu objelerin üretimi o kadar kolay ki (…)”

Avelina Lesper’ın röportajını izledikten sonra Ralph Fox’un ‘Roman ve Halk’ kitabını (Ayrıntı Yayınları, Çeviren: Ferit Burak Aydar) ve ‘Sosyalist Gerçekçilik’ bölümünü okumanızı öneriyorum. Fielding’den bahsediyor Fox;

“Fielding, insanı eylemde göstermediğimiz müddetçe asla eksiksiz gösteremezsiniz, diye ısrar etmişti. Romancı, diye yazar (…), salt bir vakanüvis değil, tarihçidir. Vakanüvisin aksine romancı “ülkelerin tarihlerini yazanların değil, ülkelerin devrimlerini yazanların” yöntemini benimsemelidir. Başka bir değişle, değişimle, sebep-sonuç ilişkisiyle, kriz ve çatışmayla ilgilenmelidir, sadece tasvirle ya da öznel analizle değil.”

… romancının “uzanabileceğimiz yakınlıkta olan ve bilebileceğimiz her şeye nüfuz etme ve onların özsel farklılıklarını ayırt etme” yetisine sahip olması gerektiğini söyler. Burada aranan özellikleri Fielding “yaratma yeteneği ile yargılama yeteneği” diye adlandırır. (…) yaratma yeteneğinin sadece bir olay ya da durum yaratma yeteneği olmadığını söyler. “Biz yaratmayı ancak görebilmek ya da sezebilmek anlamında kullanıyoruz. (…) Yargılama yeteneğinden yoksun bir adamda, yaratma yeteneğinin bulunması pek olası değildir. Neden derseniz, iki şey arasındaki ayrımları görmeden, bu iki şeyin gerçek özünü kavramış sayılmamızın yolu yoktur. Ayrımları görebilmek ise, doğrudan doğruya yargılama yeteneğine bağlıdır.”

Fox, Engels’den de alıntı yapıyor; “Tarih öyle bir tarzda gelişir ki nihai sonuç her zaman birçok bireysel istenç arasındaki çatışmadan doğar; bu bireysel istençlerden her birini ne ise o yapan şey de bir yığın somut yaşam koşuludur. Dolayısıyla birbiriyle kesişen sayısız güç, sonsuz sayıda kuvvetler paralelkenarı vardır ve bunlar ortaya bir bileşke çıkarırlar: Tarihsel olay.”

Yapay bir sembolizmden öteye gitmeyen modern sanatla, sosyalist gerçekçiliği karşılaştırma yapmak için upuzun metinler mevcut, bu köşe yazısı ise epey kısa!