Sessizlik... Gürültü değil, sessizlik korkutur insanı. Kentin uğultusuna alışmış kulaklar için birden seslerin kesilmesi iyiye alamet değildir. Sessizlik kötüye yorumlanır; hiçbir şey olmadıysa, bir yerlerde bir kız çocuğu doğmuştur mutlaka. Erkeklerin kadınları doğduklarına pişman ettikleri ve sürekli konuşarak ötekinin sesini bastırdıkları bir toplumda sessizlik mevcut olana bir tehdittir. Sessizlik, tıpkı boşluk gibi negatif bir anlam taşır. Seslerin yokluğu, varlığın yokluğu demektir. Varlık erkektir, varlığını yitirmemek için hiç ara vermeden konuşması, sözcükleri uç uca ekleyerek sessizliği basmakalıp sözcüklerle doldurması gerekir. Sustuğunda ise medya devreye girer. Konuştuğunda da konuşan yine medyanın eril sesidir. Sessizlik... Sessizliğin açtığı boşluktan içeri susturulmuş sesler girebilir; anlam dünyası çökebilir ve hiçliğin kuyusuna düşebilir. Demokles’in kılıcı gibi tepesinde asılı duran mevcut olana tutunmak için tutarlı cümleler kurmak zorundadır. Tıpkı ev içlerindeki nesneler gibi, sözcükler de cümlenin içine egemen düzene göre yerleştirilir. Evin düzeni dilin gramerini yansıtır ya da tam tersi. Sessizlik evimizi, evimizle birlikte anlam düzenini yerinden edilebilir. O yüzden istesek bile yolculuklara çıkamıyoruz, yolculuk mutlaka bir boşluğu gerektirir.

Yolculuk, penceresinden bakarak dışarıda olup bitenleri yargıladığımız ev denilen anlam dünyasını terk ettiğimizde başlar. Anton Webern, Yeni Müziğe Doğru kitabında Karl Kraus’tan alıntı yaparak dil konusunda uyarır bizi: “Dili yönetmeyi düşlemektense, onun kurallarının ardındaki tuzakları bulmayı düşlemek çok daha iyidir” (Pan). Dil tuzaklarla dolu bir mayın tarlası ama boşlukları da vardır; “Boşlukları görmeyi öğrenmek! Bu kurtuluş demektir” diye ekler Webern. Evden kurtulmak kolay değildir, ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın sonunda yine ona dönersiniz. Ev tonalitedir. Tonalite, bütünlüğünü sağlamak için bir müzik parçasının temel bir notanın etrafında bestelenmesi: “Bu temel nota parça boyunca muhafaza ediliyordu, zaman zaman ondan uzaklaşılıyor ve tekrar ona dönülüyordu”. On iki ton müzisyenleri tonalite içindeki boşluğu ve boşluk içindeki çokluğu keşfettiklerinde artık eve dönmek istemediler. “Önceleri gene eninde sonunda eve, asıl tona dönülüyordu; ama yavaş yavaş öyle uzaklara gidilmeye başlandı ki artık temel tona dönmeyi gerektiren bir duygu kalmadı”. Sonunda on iki notanın herbirinin eşit hakka sahip olduğu on iki ton müziğine ulaştılar.

***

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diyecektim ama on iki ton müzisyenlerinin yaşadıkları masal değil. Yaşanan her şey dile döküldüğünde masalın kurmacasına bürünüyor ve bedenlerimiz rahat döşekli kerevetlerde kurmacanın tadını çıkarıyor. Bedenlerimiz de kurmacanın bir parçası. Beden, evimiz; evin konforu bedenin konforu. Konfor dediğiniz nedir ki? Alışkın olduğunuz nesneler ve bu yerleşik nesnelerin arasında, nesnelerin düzenine göre hareket eden bedeniniz. Önce bedenin içi yerleşik nesnelerle, imgelerle, kavramlarla donatılmış, evin düzeni bedenin içindeki yerleşik şeyler düzenini izlemiştir. Bedenin içi ıvır zıvır şeylerle tıka basa dolu, evin uzamı da. Bedenimiz bavulu andırıyor; bedenimizde, atmaya kıyamadığımız o kadar çok işe yaramaz şey biriktirdik ki artık yerinden kaldıramıyoruz. Yola çıkmak için bavulunuzu boşaltmanız gerekecek, onca hazırlık boşa gidecek ama başka çare yok. Boşluk çağırmışsa, vakit kaybetmeden yola çıkabilmeli insan; alışkanlıkları, ölü kavramları, imgeleri, tonaliteyi terk edebilmek. Hazırlık uzadıkça insan bavulunda daha fazla alışkanlık biriktiriyor.

***

Her yolculuk, yerleştiğiniz yapının içinde keşfedeceğiniz tavşan deliğiyle başlar. Boşluğa, boşluğun içindeki çokluğa doğru yapılan yolculukta bedenin, yerleşik şeyler düzeninden arınması, hafiflemesi gerekir. Yolculuğa bir türlü çıkamıyorsak, bunun nedeni zihnimiz ve bedenimizin egemen yapının içine gömülü olmasıdır. “Ressamın beyaz bir yüzey karşısında olduğunu düşünmek hatadır” diye yazıyordu Deleuze, ‘Duyumsamanın Mantığı’nda. Ressam evin penceresinden baktığında, beyaz yüzeyi evin klişeleriyle doldurur. Boşluğa, susturulmuş sesler çokluğuna ulaşmak, ancak evi terk ettiğinizde, kendinizi boşalttığınızda mümkün olur.