Dış politikada makas değiştiren Ankara'nın İsrail'le yakınlaşma çabası Hamas'ı, Mısır ile temasları ise İhvan'ı gözden çıkarabileceğini gösteriyor. Saray’ın aslında NATO’da kalma tercihi doğrultusunda yeni hamlelere giriştiğine dikkat çeken uzmanlar, “Her ödünü verebilirler” diyor.

Çıkarları uğruna ‘sonsuz’ ödünler

Mehmet Emin Kurnaz

İktidarın dış politikada çark etme hızı baş döndürdü. Düne kadar düşman ilan ettiği pek çok ülkeyle yeniden diyalog kurmaya çalışan Saray yönetimi çıkışı, yenilenmiş dış politikada arıyor. Son günlerde ortaya atılan 'Sorunsuz çember' mottosuyla Ermenistan, İsrail, Libya, Mısır ve Körfez ülkeleriyle yeni bir sayfa açmak hedefleniyor. Söz konusu eksen değişikliğinin siyasal yansımaları da şimdiden açığa çıkmaya başladı. İsrail'le yakınlaşma girişimleri Hamas'ı gözden çıkarırken, Mısır ile kurulan temaslar ise İhvancılara çizik atılacağına işaret ediyor.


İktidarın krizleri bir kenara bırakarak kurduğu bazı temaslar şöyle özetlenebilir:

► Türkiye'nin İsrail ile yakınlaşmak için Hamas'ı gözden çıkardığına yönelik iddialar uzun süredir gündemde. Dün ABD’li yazar Jonathan Schanzer ise İsrail medyasından Kanal 12’ye dayandırdığı mesajında, Erdoğan’ın; İsrail’le ilişkileri normalleştirmek için Türkiye’deki Hamas yöneticilerini kovduğunu yazdı. Öte yandan Tel Aviv'e elçi atanması uzun süredir gündemde. İsrail'in şartı ise Hamas’ın sınırlandırılması.

► Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile gerçekleşen yakınlaşma eksen değişikliğinin en somut göstergelerinden biriydi. 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni desteklediğini iddia edilen BAE Veliaht Prensi, Saray’da “turkuaz halıda” karşılandı, onuruna yemek verildi. İki ülkenin merkez bankaları arasında swap anlaşması imzalandı.

► İhvancıların iki ülke arasında en büyük problem olduğu Mısır-Türkiye ilişkilerin iyileştirilmesi için pek çok adım atıldı. Kahire yönetimi, diyaloğun artması için Ankara'nın İhvancılara desteğini kesmesi ve Mısır'ın içişlerine karışmamasını istiyor. Kahaire yönetimiyle yakınlaşma iktidarın 'Rabia' politikasına çizik atacağını gösteriyor.

► Ankara'nın Libya ile olan ilişkilerini daha da geliştirmeye çalıştığı ifade ediliyor. Libya seçimlerinde AKP iktidarının yakın ilişki sürdürdüğü siyasi kanadın seçimi kazanması beklenirken Libya’yla ticari ilişkilerin güçlendirilmesi çalışmaları sürüyor.

► Ermenistan’la başlatılması kararlaştırılan karşılıklı uçak seferleri iki ülke arasındaki yakınlaşmada ilk adım oldu. Ermenilerin önemsediği Kars yakınlarındaki köprü ve bina gibi bazı tarihi yapıların restorasyonunun gerçekleştirilmesi planlandı. Ticari ilişkiler de eş zamanlı arttırılacak.

Konuya ilişkin değerlendirmelerini aldığımız dış politika uzmanları ve diplomatlar ise hükümetin bölgesel güç olma rolünün çoktan bittiğine, 'değerli yalnızlık' söyleminden 'sorunsuz çember' söylemine yöneldiğine dikkat çekti.

İktidar her türlü ödün verebilir

AKP rejiminin sorunsuz çember adıyla sunduğu yeni diplomatik yaklaşımın, başarıya ulaşma şansı bulunsa da bulunmasa da iki açıdan ciddiye almakta yarar olduğunu vurgulayan Emekli Diplomat Engin Solakoğlu, "Bunlardan birincisi AKP’nin dünyaya ve iç kamuoyuna vermeye çalıştığı 'buradayım ve kalıcıyım' mesajı olmasıdır. İkincisi ise Emperyalist Batı’ya ikinci kez gönderilen 'beni lavabo deliğine süpürmeyin' mektubu niteliği taşımasıdır. Bu mektup aynı zamanda kişisel zenginleşmenin kurumsal aracı olarak görülen ve şirket gibi yönetmekle övündükleri Türkiye’nin emekçi halkının sırtından olmadık ödünler verilebileceğinin de işaretidir" ifadelerini kullandı.

cikarlari-ugruna-sonsuz-odunler-973853-1.

Emekli Diplomat Engin Solakoğlu

Meselenin ABD ile ilişkiler noktasında ele alınması gerektiğinin altını çizen Solakoğlu, "Bu yaklaşım içerisinde değerlendirilen dış politika meselelerini tek tek incelersek tamamına yakınının komşularla sorunları çözmekten ziyade ABD ile ilişkileri belirli bir seviyeye getirme kaygısıyla ele alındığını görebiliriz. Bu konuda en belirgin resim Ortadoğu’dadır. Körfez ülkeleri, Mısır ve İsrail’le siyasi seviyede yakınlaşma gayreti Türkiye’deki burjuvazinin AKP’ye verdiği 'ilk hedefin Washington olmalı' talimatının yansımasıdır" dedi.

NATO içinde kalma tercihi

İktidarın ömrünü uzatmak adına her şeyi yapabileceğine değinen Solakoğlu, "Karşımızdaki yönetim şeklinin herhangi bir şekilde iktidarı terk etme ve hesap verme niyeti taşımamakta olduğunu veri kabul edersek ömrünü uzatmak için yapabileceği 'fedakarlık' seviyesini de daha rahat değerlendirebiliriz. Bu uğurda İhvan da Hamas da kolaylıkla gözden çıkartılabilir. Bu arada şunu da unutmayalım: Her ne kadar ilk bakışta çelişkili gibi gözükse de Türkiye’nin Rusya’ya ilişkileri, ABD ve genel olarak Batıyla ilişkilerinin belirli bir seviyenin üstünde tutulmasıyla yakından bağlantılıdır. Batı ittifakı tarafından tümüyle kenara itilmiş bir Türkiye’nin Rusya gözündeki değeri de düşer" değerlendirmesini yaptı.

Solakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Uzun yıllar 'onurlu yalnızlık' benzeri sloganlarla bölgede zarar verme kapasitesini (nuisance capacity) öne çıkararak nüfuz artırmaya çalışan bir AKP görmüştük. Artık bu yöntemi sürdürmenin maddi olanağı tükenmiştir. Bu nedenle, şimdilerde Beştepe dolaylarından 'toprak olur taş olurum, yoluna yoldaş olurum' ezgisini duyar gibiyiz. Dolayısıyla bu yaşadıklarımızı bir makas değişikliğinden ziyade bir yöntem değişikliği çabası olarak yorumlamak daha doğru olur. Özeti, Türkiye burjuvazisi ve onun uzantısı olan AKP’nin Emperyalist Batı cephesi içinde, NATO içinde kalma tercihi doğrultusunda bir yöntem ve söylem değişikliğine gittiğidir. Gerçekten sorunsuz bir çember yaratabilmek için ise önce çemberin içinden başlamak gerekir."

cikarlari-ugruna-sonsuz-odunler-973852-1.

Prof. Dr. Hasan Köni ​

Kim para verirse onla dost oluyor

"Trump zamanında bir boşluk oluştu, ABD kendi içine döndü. Ankara, gerçekte öyle olmasa da bölgesel güç rolünü aldı" diyen Prof. Dr. Hasan Köni ise, "Ancak bu rolle başa çıkamadı, hem ekonomik hem siyasi açıdan yoğun baskı gördü. Doğu Akdeniz'den pek çok bölgeye kadar İsrail, Mısır, Suudi Arabistan gibi hiç birleşmeyecek unsurlar Türkiye'ye karşı birleşti" şeklinde ekonuştu.

Bölgesel güç rolünün imkansız olduğunun anlaşıldığına vurgu yapan Köni'in değerlendirmesi şöyle: "Burdan itibaren de dönüş başladı. Bunun temelinde ekonomik boyut var. Ankara bir yandan Avrupa ile iyi geçinmek istiyor çünkü ihracatın yüzde 50'si bu ülkelere gidiyor. NATO ile iyi geçinmek istiyor ama bu sefer de Rusya'yı nasıl ikna edeceği problemi ortaya çıkıyor. Orda ikircikli bir yaklaşım içinde. Tüm bu dönüşümler istekten değil zaruriyetten doğdu. Bölgesel güç rolü ne ekonomik olarak ne siyasal olarak tutmadı. Geri adım atmak zorunda kalıyor. Bu politikaların sonucu en fazla bu ülkelerden para alıp borçlanmak olur. Osmanlı da böyle yapmıştı, aldığı borçları 1950'lere kadar Türkiye ödedi. 'Kim para verirse dostumuzdur' boyutunda ilerliyorlar."