Çıkış

“Aziz ve muhterem izleyiciler, Ak TV’nin bugünkü konuğu son dönemde yaptığı çıkışlarla ünlenen biri”

“Çıkışlar” demeyelim de, ‘çıkış’ diyelim. Tek bir çıkış vardı, ben de buraya o yoldan geldim.

Bir süre önce biliyorsunuz, (nereden bileceksiniz ki) kimsenin bilmediği bilgisiz bir bilgiçtim. Bir çıkış arayıp, yolumu bulmaya çalışıyordum. “Göçmenlerin oralara git, aradığın çıkışı bulacaksın” dediler. Suriyeli, Iraklı, Afgan milyonlarca göçmen toplanmış, hiçbirini anlamıyorum, bana bir tiksinti geldi. Burada bir çıkış olsa önce bu göçmenler bulurdu. Hayır efendim, hepsi ellerini gökyüzüne kaldırmış, tek çıkışları olarak gördükleri Allah’a yalvarıyorlar. Biri biraz yüksek bir balkondan konuşsa, onu Allah sanıp her dediğini yaparlar.


***

Nasılsa Zeytinburnu’na gelmişim. Bi baktım, her yer Afgan. “Abi biz Türkmeniz, Afgan değiliz” dedi biri. “Herkes bize Afgan diyor ama biz Afganistan’ın Kürdü’yüz. Taliban da hükümet de nefret eder bizden. Bugün göç etmiş değiliz, yirmi yıldır göç ediyoruz. Üstündeki gömleği o kadar ucuza nasıl aldın sanıyorsun abi? Ben düğmeciyim, bak böyle parmak gördün mü sen, hep düğmecilikten. Dokuz yaşından beri pansiyonda yaşıyorum, yirmi kişi bir bodrumda. İki gün iş varsa, yirmi gün yok, çıkarız sokağa bakarız kızlara. Margarin tenekesini biliyon mu, dibine ekmek bastırıp sıyırdın mı hiç? Halis Afgan arıyorsan Arnavutköy’e git, öteki Arnavutköy’e.”

Hemen kaçtım, navigasyonu açtım, bahsettiği Arnavutköy’ü buldum. Burada ne Arnavut var, ne de köy. Nevkabil diyorlar, Yeni Kabil. “Bi de Habil’in Kabil’i var, karıştırma” diyor bir Afgan. “Biz işte burada Habil oluyoruz, Kabil değil… Kabil, şu inşaatların sahipleri. Yedirirler mi bize bu yerleri? Günlük elli liraya inşaatta çalışıyoruz. Burada inşaat çok. Patron gelir cumaları bizle namaz kılar. Zamanında o da köyünden gelmiş fakir, ‘darül harpın zaptı yakın’ diyor, sabır diyor, hiç mecburiyeti olmadığı halde hepimize kavurma pilav dağıtıyor. Kardeşimi tekkeye aldı şimdi, vakti gelince şehadet şerbetini içeceğiz, gün gelecek buraları dümdüz edeceğiz. O zamana kadar gavurlar gelsin otursun diye apartman dikeceğiz. Gömleğin tertemiz abi, buralarda is olur, yeni Arnavutköy’de sokaklar pis olur”

***

Benim jeton düştü. Sizin bu Ak TV’nin partisi aslında din partisi değil, göçmen partisi. Reklamcının biri yıllardır anlatıyordu, sevmem öyle tipleri. Diyordu ki, AKP büyük kente göçen ama hâlâ kentli olamayan köylülerin partisi. Türkiye’de başına bela gelmeden örgütlenebileceğin iki alan var: Cami ve hemşeri derneği. Bugüne kadar AKP’yi hep bu iki güç besledi. Ama artık iç göçün hızı, kent ileşen seçmenin gerisine düşüyor, kentteki köylüler nesiller geçtikçe kentli haline geliyor. AKP bu nedenle büyük kentleri kaybetti. Anadolu’dan göç edecek köylü kalmayınca ne yapacaksın? Çağır Afgan dağlarından gurbet kuşunu, çalıştır en ağır işte emeğini sömür, hem para kazan, hem oy; bir yandan da Avrupa’yı korkutup haraca bağla, muhalif modernine bir endişe daha sağla. Bir kuşla, dört taş… Kürt Türk derken elli yıl para bastı bu ülkenin burjuvazisi, Kürt de Türk de işçi olduğunu unuttu ama işe gitmeyi unutamadı. Şimdi bu girdaba Suriyeli ekle, Afgan ekle… Lahmacun bitti, sıra nargilede. Yirmi yıldır kentlileri korkutup, kentte yaşayan köylülere gaz vererek yaşayan bir iktidar, son çare dünyadan ‘köylü’ ithal ediyor olmasın sakın?

***

Çıkış bulacağım derken yolumu kaybettim. Nasılsa Avrupa Otobanı’na gelmişim. “Ulan, burnunuzun dibinde bu tezgâha niye izin veriyorsunuz?” dedim. “Biz dünya devrimini satmışız, sizi mi satmayacağız?” dedi Avrupalılar. “Zaten dört yılda bir seçiliyoruz, parası neyse verelim sıramızı savalım. Popomuz kıymetlidir, onu çok iyi koruyalım.”

Direksiyonu Kennedy Caddesi’ne kırdım, “Ne yaptın sen başlamadan Biden?” dedim. “Bizim burada kelime oyunlarını sevmezler, esas oyunları da sen anlayamazsın zaten” dedi.

Sağa sapsam olmuyor, sola dönsem olmuyor, geri gitsem karanlık, ileri gitsem bulanık, kafayı yemek üzereyim ki, bir yol ayrımına geldim.

Sağda Saray Tüneli yazıyor, yüksekliği bir metre, eğilmeden giremezsin, devamı belli değil, sürüne sürüne anca gidersin.

Solda bir yol, adı da Devrimci Yol. Her yola gelirim de o yola gelemem. O yol beni benden alır, ben benden geçemem.

Tam geri dönecekken, daracık bir sapak fark ettim, üzerinde Muhalefet Çıkmazı yazıyor. Girişi gazeteci dolu, hepsi hazırda bekliyor. Bitirim bir gazeteci kulağıma fısıldadı “Çıkmaz dendiğine bakma, tek çıkışın burası.”

Hemen anladım durumu. Başladım muhalefete küfretmeye. Vuruyorum da vuruyorum. Ekmeği karneyle verdiniz, yağ kuyruğu vardı, göçmenleri siz övdünüz, sonra da siz dövdünüz. Yangını çıkaran da siz, seli coşturan da siz… Tekir kedinin kuyruğunu kesen, yine siz... Flaşlar patlıyor, mikrofonlar artıyor.
Yol bir anda sihirli bir şekilde açılıverdi. Dört şerit kaymak asfaltta bastım gaza, vardım buraya.

Meğer çıkış çıkmaz sokaktaymış, mirim.

İşte şimdi ‘prime time’da baş köşedeyim. Gömleğim Vakko, çok teşekkür ederim.