Hımm… Emekliye ek zam yok. Demek ki baskın seçim de yok diyebiliriz. Demek ki asgari ücret şeyinden sonra şapkada tavşan kalmamış. Yine de tavşansız şapkadan ikame olarak bu kez “sokak” çıkıverdi. Çünkü sokak deyince Gezi travması depreşiyor ve anti Gezi gazıyla haykırıyor ve kendilerince enerji de topluyorlar. “Muhalefet partileri utanmadan sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş” dedikten sonra bir anti Gezi bombası daha patlattılar: “Bizler Cumhur İttifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız.”

Yoksa bu sözler tavşana kaç tazıya tut halleri miydi?


Nitekim Kılıçdaroğlu da sokaktan kaçınırken/kaçarken beyaz (ak!) teslim bayrağı sallıyordu: “Bizim kitabımızda sokağa çıkmak diye bir şey yok. Arkadaşlara ‘Taşkınlık yapmayacaksınız, sokaklara çıkmayacaksınız, büyük sabırla sandığı bekleyeceksiniz’ diyoruz.” Akşener de onun peşinde koşuyordu: “Kimsenin ağzından ‘sokağa çıkmak’ diye bir cümle çıkmamış. Nereden bakarsanız acayip ve saçmalık.”

***

Hakikaten nereden bakarsanız acayip ve saçmalık! Sokağa çıkmayacaklarına dair yemin billâh ediyorlar. Siyasetlerinde sadece çıkmaz sokaklara yer veriyorlar. Çıkmaz sokak, işte bir yere varmayan, küt diye biten sokaktır, siyasetleri de öyle değil mi?

Oysa saraylıların asıl dertleri başkadır ve o da şudur: Sokak hâkimiyeti bizdedir ve bizde kalacaktır!

Soğuk bir kış günü sokakta yürürken köpeklerin saldırısına uğrayan bir adam yoldan taş almaya çalışırken soğuktan donduğu için taşları yerinden sökemeyince hangi meşhur lafı etmişti?

“Ulan taşları bağlamışlar, itleri salmışlar!”

Rejimin sokak siyaseti tam da böyledir. Hep söylerim, faşizm kendi neferlerini faşizm akademilerinde eğitmez, sokaklardan devşirir. Buna son yıllarda “sokaktaki faşizm” deniliyor; yani aşağıdan yukarı faşizm. Ama yukarıdan birileri onların elinden tutmasa, ayağa bile kalkamazlar. İşte o birileri sokaklarda sadece kendi itleri kalsın diye taşları da bağlıyor.

Ve bunun tadını salgın sayesinde koydukları sokağa çıkma yasağı günlerinde aldılar. O süreçte muhaliflerin sokaktaki sesinin tamamen kesilmesinin keyfini çıkardılar. Kitlesel düzeyde tepki verecek mitingler, toplantılar salgın bahanesiyle de külliyen ve külliyeden yasaklanmıştı. Ama evler doluydu, fabrikalar doluydu. Ekmek peşinde koşanlar için caddeler doluydu. Minibüsler, otobüsler tıka basaydı. Öfke ve hoşnutsuzluk doruktaydı. Şimdi de öyle. İnsanlar neredelerse işte oralarda yine konuşacaklar, öfkelenecekler. Peki, saraylılar onları önlerine katıp nasıl kovalayacaklar?

Üstelik saraylıların keyiflerini kaçıran gelişmeler peş peşe sıralanıyor ve sahiden korkuyorlar. Kazakistan bile korkuttu. Haneler, pazaryerleri, sokak kuytuları fırtınalar biriktiriyor, patladı patlayacak diye korkuyorlar. Belki de en beklenmedik anda, mesela, açlık çeken bir bebeğin çığlığıyla kopacak bir fırtınadan korkuyorlar. TÜİK anketlerindeki hesap çarşıdaki hesaba bir türlü uymuyor ve sokaktaki hesaba da uymazsa vay halimize diye korkuyorlar. Çıkmaz sokakta siyaset yapmakla yetinin diyorlar.

***

(Gerçi hakkını vermek lazım, Kılıçdaroğlu son konuşmasında önceki çıkmaz sokak sözlerine biraz “açıklık” getirdi: “Zaten hepimiz sokaktayız. Bunlar şunu istiyor; biz sokağa çıkacağız, camı pencereyi kıracağız, Erdoğan bunlardan hoşlanacak, OHAL ilan edecek. Sokağa çıkmaktan kastımız buydu. İzin alarak miting yapıyoruz zaten.”)

Tabii ki aslında saraylıların korktukları sol güçler değil. Çünkü henüz böyle bir fırtınayı çıkaracak, yaptıkları bir çağrıyla yüz binleri sokaklara dökecek bir sol güç olmadığını biz de biliyoruz onlar da… Ama anti Gezi gazlarıyla şimdiden ön almak, hazırlıklı olmak peşindeler. Sol güçlerin ise böyle bir fırtınaya hazırlıklı olup olmadıkları ayrı bir mesele ve asıl mesele de zaten bu değil mi?

Çünkü mesele “sokaklara çıkmak” deyince neyin anlaşılması gerektiğidir. Hanelerin kapıları doğrudan sokaklara açılır. Sokak evde oturup çaresizce seçim beklemek yerine, seçim sandığında söz sahibi olabilmek ve sahip çıkabilmek için hanelerdeki tercihlerin ve öfkenin kapı önüne çıktığı yerdir. Dolayısıyla sol güçler açısından sokağa çıkmak sadece eylem için değil, öncelikle sokakları oluşturan haneleri örgütlemek içindir.

SOL bunun için vardır. Çıkmaz sokaklarda değil meydanlara çıkan sokaklarda kendi YOL’umuzda yürümek için…