Neredeyse bir haftadır Ankara’nın doğalgaz satış noktalarında bir tür izdiham yaşanıyor.

Pazar gecesi açıklanan % 9.8 zamla birlikte bu gün bu izdiham sona erdi. Anlaşılan o ki bu ülkede kuyruk oluşturmak da kuyruklara son vermek de çok kolay: Zam haberini yay oluşsun kuyruk, yap zammı son bulsun kuyruk...

İşin esprisi bir yana bütçede giderek büyüyen açıklarını kapama telaşına düşen AKP, halkın kesesinden yamalar icad ediyor. Bir yanda Kürt hareketini bitirme adına yürütülen fiili saldırılar, bir yandan Suriye atraksiyonu sonucu ülkeye yığılan yüzbine yakın sığınmacı ve üstüne üstlük giderek ekonomiyi daha fazla zorlayan ve artık sıcak para girdisiyle de üstesinden gelinemeyen küresel kapitalizmin büyüyen krizi; AKP hükümetinin bütçesini delik deşik etmekte.

Siz bakmayın onların öyle şatafatlı, albenili, varsıl işi kongreler gerçekleştirdiğine. Bu şatafatlı görsel cila sokakta döküldü bile.. Cila dökülünce alttan ne çıktı? “Lusifer”.

Yapılan son zamlarla birlikte, yılbaşından bu yana, doğalgaza % 28.55, elektriğe ise % 20’ye yakın zam yapılmış oldu.

Peki, bu zamların nedeni nedir?

Yanıt çeşitli olacaktır; dünya petrol fiyatlarındaki yükseliş neden gösterilebilir örneğin. Ya da kimi sorumluların dediği gibi tüketimi düşürme baskısı denebilir..

Ancak ne denirse densin, hiçbiri doğruyu yansıtmamaktadır. Bir kere dünya petrol fiyatlarındaki artışı ele alırsak, yıl başından Ağustos 2012 ortasına kadar petrolde % 20‘ye yakın düşüş yaşanmıştır. Ancak Ağustos 2012 ortasından bu yana % 10 kadar bir artış söz konusu oldu. Görülen o ki petrol fiyatları son bir buçuk ay hariç, düşüş içerindeydi.

Doğalgaz fiyatlarının petrolden etkilendiği doğrudur. Petrol fiyatlarındaki artışların bir miktarı doğalgaz fiyatlarına bir formülle yansır. Öte yandan doğalgaz fiyatları son altı-dokuz aylık petrol fiyatlarındaki artışlardan etkilenir ancak. Diğer yandan doğalgaz fiyat artışları da üçer aylık periyotlarla yapılmaktadır (Ocak, nisan, temmuz ve ekim ayları).

Görüldüğü üzere ne Nisan 2012, ne de Ekim 2012 tarihlerinde Ttürkiye’de yapılan zamlar üzerinde petrolün etkisi olamaz, zira bir artış söz konusu değildir. Aksine düşüş sözkonusudur. Petrol fiyatlarına göre doğalgaza zam değil indirim yapılmalıydı. Normali buydu. Ama tam tersi yapılmıştır. Peki neden?

Nedenlerden biri, dünyada fiyatlar düşerken hem İran, hem de Azerbaycan Türkiye’ye sattıkları gaza zam yapmışlardır. Türkiye neden buna itiraz etmemiştir ya da edememiştir?

O da çok açık. İran’la mahkemelik olup tahkime giden Türkiye, İran gazına kendini mahkum etmiştir de ondan. İran da bunu çok iyi bilmektedir. Bu durumda tahkime gitmek kargaları bile güldürmektedir işin açıkçası.

Doğalgaz zamları bir başka gerçeğin önüne çıkmıştır bu günlerde. O da doğalgaz arz güvenliği gerçeğidir. Türkiye, tıpkı geçen kış olduğu gibi bu kış ortasında da arz sıkıntısı yaşayacaktır. Sözleşmesi BOTAŞ tarafından yenilenmeyen Batı Hattı için lisans alımları olmuş ancak henüz yeni bir sözleşme yapılmamıştır. Yeri gelmişken, sakın bu zamların bir nedeni de Batı Hattı'na talip özel sektöre, argo deyimle, üstü örtülü bir fiyat kıyağı olmasın?

Kaldı ki olsa bile Türkiye’nin günlük gaz arz kapasitesi bellidir ve talep kış ortasında bu arzı son derece zorlamaktadır.

Elektriğe gelince, elektrik üretiminde doğalgazın payı son verilere göre, % 40'ları aşmış görünmektedir. Kış içerisinde HES’lerin yerini, emre amade gaz santrallarının alacağı ayan-beyan iken bu payın, % 50’leri bulması kaçınılmaz olacaktır. Elektrikte zaten yüksek olan doğalgaz tüketimi daha da artacaktır. Bu durumda elektrik fiyatlarının da artışı, yine bu düz mantlıkla, kaçınılmaz olacaktır.

Sık sık enerji NATO’su diye adlandırdığım Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2030 yılına kadar dünyada enerji açısından üç sıkıntıya dikkat çekmektedir; enerji arz güvenliği, iklim değişikliği ve enerji yoksulluğu. Evet, artık neoliberalizmin saklayamayıp itiraf ettiği bir gerçeklikten, yeni bir kavramdan, söz ediyoruz; enerji yoksulluğu. Bu konuyla ilgili geniş bir yazım, muhalafet ve anafikir web sayfalarında yer almakta. Ancak şu kadarını söyleyeyim bırakın 2030’ları, bu gün bile hane halkının aylık enerji giderleri, gelirlerinin % 25’lerini aştığı kesim, milyarlarla ifade edilmektedir. Türkiye’de ise, bu, her üç kişide bire varmaktadır.

Yazının yukarı bölümlerinde bir “Lusifer” lafı geçti. Lusifer Müslümanların “Şeytan”ına denk düşmektedir. Sözcük anlamı; “ışık getiren”dir.

On yıldır, hemen her yerde -balkonlardan, ananı alda git düzlüklerine kadar- ülkeye ışık getirdiğini söyleyen kafanın getirdiği ise, zamlar ve diz boyunu çoktan aşıp gırtlağa dayanmış yoksulluk. (Yanında antidemokratik uygulamalar, yok edilen ifade ve basın özgürlüğüyle adaletsiz bir yaşam.)

Çağın Lusifer’i kapitalizm. Peygamberin kulağına üfürdüğü şeytan ayetlerinde ise üç tapılacak kutsalı yer alıyor; sermaye, nema, tekel. Lusifer’in taşeronu bunu biliyor ve efendisine sadakatte kusur etmiyor. Üzerine de işte o cilayı çekiyor.