“Cila mı vardı ki?” diye itiraz edebilirdiniz, “takke düştü” desem onu da kuşkuyla karşılayabilirdiniz; “takkeye daha çok sarılıyorlar” diye. Sizin baktığınız yerden bakınca cila hiç yoktu belki, ama cilalayanlar çoktu, kabul edersiniz.

Uffffff. Koşan ülkeydik, uçan ülkeydik, dünyanın kıskandığı lider ülkeydik… Hâlâ da öyleyiz, inanmazsanız cilacılara sorun.

Günlerdir yaptığının etik dışı olduğu söylenerek istifası istenen artık eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan eşinin şirketinden bakanlığına aldığı dezenfektanı “piyasa fiyatlarından oldukça aşağıda, usulüne uygun” aldık diye savundu ya… O işi de cilalayıp bize kakalamaya çalışırlardı… Çalışırlardı ama, Resmi Gazete’de 2020/193 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı yayımlandı!

“Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın görevine son verilmiştir…” diye başlayan karar.

Beş günlük suskunluğun ardından ve görevine son verildiğini öğrenmeye saatler kala, dezenfektanı aile şirketinden aldı diye istifasını isteyenlere “Evet aldım ama bi sorun niye aldım?” diyen Pekcan, görevine son veren cumhurbaşkanına da “Niyekine?” diye sorsa haksız mı?

Öyle ya, 5 yıl önce para pul, rüşvet, marka saat falan hikayeleri ayyuka çıkan dört bakanın Yüce Divan’a gönderilmeleri gizli oturumda AKP oylarıyla reddedilmiş, hatta o bakanlardan biri büyükelçi yapılmamış mıydı? Daha ucuza dezenfektan almak, “şirket gibi” yönetilecek bir devlette suç mu yani?

Cila döküldü deyişim bundan işte, 5 yılda değişenlerden! Siz belki hiç öyle görmediniz ama dün baktığında pırıl pırıl cilalı bir iktidar görenler için de cila dökülüyor!

“128 milyar nerede?” sorusunun yasaklanması bundan… Cila döküldükçe savunma zorlaşıyor, rahatsızlık dayanılmaz hale geliyor. Hele bir de pankartları mankartları yasakladıkça olağanüstü yaratıcılıkla aynı sorunun bin bir yeni formunu türetenler yok mu? Onlar iyice sinir ediyor!

O zaman işte, bakan istifayı da hatırlamayınca, “görevine son verilmiştir” oluyor. İyi de, neden? Son veriyorsanız, bir nedeni olmalı. Grup toplantısında sadece gidene teşekkür, gelene başarı dilemek yeter mi? Neden görevine son verildiğini bi açıklayın. Sonra, isterseniz o açıklamayı da yolsuzluğa sıfır tolerans diye cila yapıp sürersiniz!

Cilayla gösterilen; artık hastanelerde kuyruk beklemeyen insanların, eskisinden çok fazla maaş alan emeklilerin, pandemiye karşın ekonomisi tıkır tıkır işleyen vatandaşların, dik durarak dünyaya posta koyan bir liderin Almanya’nın bile kıskandığı ülkesiydi ya…

Şimdi gri pasaportla kapağı Almanya’ya atma hikâyesi iyice döktü cilayı. Geçen gün Sözcü’nün manşeti pek çarpıcıydı: İŞ YOK GÜÇ YOK, AÇTIM KAÇTIM!

Kim diyor bunu? AKP’li belediyelerin ve eski bir AKP belediye başkanının dahliyle gri pasaport alıp VIP bir insan kaçakçılığı yoluyla Almanya’ya kaçanlar. Türkiye’de et yiyemezken orada her gün et yiyorlarmış! Okurken bir an aklımdan “Bu bana çok abartılı geldi. Al, keyif çayı iç!” demek geçti.

Veli Ağbaba, “İnsan kaçakçılığı utanç verici bir suç, biz de yapmışsak soruşturulsun” dedi ama öyle kolay değil ki muhalif bir belediyenin bunu becermesi.

Memleketin bir parti ve tek adam devletine döndüğü şu cilalı yıllarda, muhalif bir yerden gelen talebi kılı kırk yararak incelerken AKP’li bir belediyeden gelen gri pasaport listelerini şöyle bir bakıp geçiren valiliklerimiz oldu.

Haydi, şöyle bitireyim: Almanya kıskanıyor diye anlattığınız ülkeden Almanya’ya kaçmak için Türkiye’ye özgü görülmemiş kaçış yöntemleri geliştiriliyorsa, cilacılar ne kadar cilalarsa cilalasın, artık cila tutturamazlar.

İŞ YOK GÜÇ YOK, AÇTIM KAÇTIM! Hangi cila bunu kapatabilir ki?