Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Mohammad Saleh Ali, sığınmacıların hijyenik olmayan koşullarına vurgu yaptı. Ali “Bir süre sınırda bekletilip sonra topluca karantinaya gönderildiği söylenen mültecilerin ilerleyen günlerde sağlıklarıyla ilgili sorunlar olabilir” dedi

Çileleri bitmedi: Suriyeli sığınmacılar için virüs korkusu

AYCAN KARADAĞ

Türkiye’nin Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacılara engel olmayacağını açıklamasının ardından birçok ilden sığınmacılar kara ve deniz yoluyla Avrupa’ya geçmeye çalıştı. Avrupa Birliği’nin kesin bir şekilde sınırın açılmayacağını bildirmesiyle sığınmacıların geçiş umudu azalsa da sığınmacıların durumu belirsiz. Koronavirüs salgını döneminde hijyenik olmayan koşullarda uzun süre bekleyen sığınmacıların 27 Mart günü çadırlarının yakıldığı ve karantinaya alındıkları bildirildi.

Suriyeli sığınmacıların son durumu hakkında Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Mohammad Saleh Ali ile konuştuk. Ali, “Sığınmacılar sınırda zor durumdaydılar. Hem Türkiye sınırında hem Yunanistan sınırında… Geçişler durmuştu. Sonra salgın başladı” dedi. İzmir’deki sığınmacıların durumu sorduğumuz Ali, “Avrupa sınırlarını açsa genelde giden çok olurdu. İzmir’de Suriyeli gidiş çok olmadı. Sınır tamamen açılmadan buradan gidiş olmaz. Yine de çok az sayıda olsa da geçmeyi deneyen oldu ama Yunan polisinin sert müdahalelerine maruz kalıyorlar. Mesela ben geçenlerde biri ile görüştüm. Bu kişi deniz yolu ile Adalara gitmeye çalışırken yabancı bir gemi onları engellemiş. Onlar da mecbur geri döndüler. Bu dediğim yeni bir olay. Bu tür olaylar dışında ayrı bir hareket yok. İlk zamanlarda da İzmir’de yaşayan Suriyeli mültecilerde gidiş çok olmadı” şeklinde konuştu.

Koranavirüs salgınının süreci tıkadığını dile getiren Ali, “Salgın aldı başını gidiyor. Sığınmacıların durumu belirsiz… Karantinaya alındıkları söyleniyor. Koronavirüs salgını sığınmacıları unutturdu. Her şeyi unutturdu. Buna rağmen sınırda bir çözüm bulunmalı” dedi. Son olarak Ali, şunları dile getirdi: “Çoğu Suriyeli mülteci, Suriye’de sorunların bitmesini ve memleketlerini dönmek istiyorlar. Çünkü çoğu memleketinde arazi sahibi. Avrupa sınırları açarsa oraya gitmek isteyenler olacaktır. Türkiye’de de kalan olacaktır. Buraya alıştılar. Burada bir düzen kurdular. Kolay değil düzeni bozmak. Her türden insan var ama çoğunluk Suriye’ye dönmek istiyor.”

ÇADIRLAR YAKILDI, KARANTİNA BAŞLADI

Edirne Pazarkule Sınır Kapısı çevresinde bekleyen 4 bin 600 göçmenin çadırları 27 Mart günü yetkililer tarafından yakıldı. Göçmenler, “gece apar topar çadırlarından çıkarıldıklarını, çadırların eşyalarıyla birlikte yakıldığını” açıkladı.

Afganistan vatandaşı A. T, BirGün’e yaşananları anlatırken “Koronavirüs ile ilgili bilgi verilmiyor. Avrupa’ya gitme hayali ile gelmiştik buraya. Kimde koronavirüs çıktığını bilmiyoruz. Bundan sonra ne olacağına dair de bilgimiz yok. Ayrıca yola çıkarken karantina için nereye götürüleceğimiz de söylenmedi” diye konuştu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, katıldığı bir televizyon programında da “28 Şubat’tan bu yana Yunanistan’a kara ve denizden 150 bin 600 civarında kişi geçti, 4 bin 600 kişi Pazarkule önünde bekliyor” açıklaması yapmıştı.

İZMİR'DE MÜLTECİLERİN SAĞLIK TEHDİDİ CİDDİYE ALINMALI

Dr. Kader Ayyıldız, mültecilerin sağlık sorunlarına dair gazetemize şu değerlendirmeleri yaptı: "4,5 milyon Suriyeli Türkiye’de yeni yaşam arayışındadır. Ayrıca diğer ülkelerden gelen mülteciler de göz önünde bulundurulduğunda, şu an Türkiye’de 5 milyon 678 bin mülteci yaşamaktadır. Bu rakam, Türkiye’yi dünyada en fazla mülteci barındıran ülke yapar. Ancak bilindiği üzere, Türkiye 1951 BM Sözleşmesi’nin imzacılarından olmasına rağmen Suriyelilere mülteci statüsü vermemiştir. Geçici koruma statüsündeki bu insanların mültecilikten kaynaklı hakları da yok sayılmaktadır.

Bunun sonucu olarak sağlık ve diğer alanlardaki (uyum, barınma, güvencesiz ve karın tokluğuna çalışma, eğitim ve dil) sorunların bir bölümü devam etmektedir. Bizler Halkların Köprüsü Sağlık Komisyonu’nun gönüllü çalışanları olarak 2014’den bu yana 100.000’den fazla Suriyeli çocuk, genç, erişkin kadın ve erkek, LGBTİ ve engelli bireye ulaşıp sağlık taramalarını yaptık. Bu zaman zarfında 7.000 kişinin tedavisini gerçekleştirdik. Sahada karşılaştığımız her sağlık problemini raporlaştırarak çözüm üretilmek üzere ilgili kurumlara ilettik.

Sağlık taramaları yaptığımız yerler zaman zaman toplu ya da küçük gruplar halinde kurulan çadırlar, zaman zaman sokaklar, kimi zaman tarım alanlarının yanında kurulmuş çadırlar ve sağlıksız otel ve evler olmuştur. Suriyeli mülteciler yıkılmaya yüz tutmuş, terk edilmiş, harabeye dönmüş, banyosu, tuvaleti ve içme suyu sağlıklı olmayan, havalanması ve aydınlatılması güç olan evlerde yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadır. Ekonomik nedenlerle zaman zaman birkaç ailenin bir arada kaldığı görülmektedir. Bu durum özellikle salgın hastalık dönemlerinde ciddi boyutta bir sağlık tehdididir.

Suriyeli mültecilerin sağlık hizmetine erişirken karşılaştıkları engeller arasında kimliksiz ve sisteme kayıtsız olmaları, hastanelerde tercüman bulunmaması ve medya tarafından doğruluğu araştırılmadan pompalanan ayrımcılık söylemleri yer almaktadır. Suriyeli mültecilerin hastanelerde sıra beklemediği söylemi gerçeği yansıtmaz. Hastanelerde muayene önceliği bellidir. Acil vakalar, 65 yaş üstü, engelli, şehit yakınları, gazi ve gazi yakınları ve gebeler öncellikli vakalardır. Suriyeliler, geçici kimlik sahibiyse ve bulunduğu ile kayıtlıysa muayene randevusu alarak muayenesini olup reçetesini alabilmektedir. Yani, Suriyelilerin sıra beklemeden muayene oldukları söylemi gerçek dışı olması bir yana, ayrımcılığı ve nefreti besler. Ancak kayıt altına alınamadığı için sağlık hizmetine erişimi olmayan Suriyeli mülteciler hâlâ vardır. Hastanelerdeki tercüman eksikliği de sağlık hizmetine erişimin önündeki bir diğer engeldir.

Türkiye’nin büyük bir mülteci göçü ile karşılaşması ve özellikle İzmir’in kitlesel göç merkezi haline gelmesiyle kışkırtılmış sağlık talebine yanıt veremeyen sağlık sistemi Türkiyelilerin öfkelerini zaman zaman Suriyelilere yöneltmesine neden olmaktadır. Oysa ki, ücretsiz, ulaşılabilir, herkes için eşit sağlık anlayışının terk edilmesinin mültecilerin varlığıyla ilişkisi yoktur. Olsa olsa savaşa daha çok kaynak aktarılmasıyla ve devletin sağlık alanındaki payının azalması, sağlık hizmetinin özelleştirilmesi ile ilgili olabilir."