Saray’ın etrafındaki çatırdama tüm hızıyla devam ediyor. İktidar çevrelerinde kaygılı bir bekleyiş hâkim. Erdoğan ya da Bahçeli’nin kötü gidişatı tersine çevirecek bir manevra yapmasını ümit edenler zaman geçtikçe "endişeliler" kervanına katılıyor. Sesini Erdoğan’a duyurmak isteyen milletvekilleri ise muhatap alınmıyor. Seçim sürecinin iktidarın gözünü korkuttuğu aşikâr, zira yoksulluğun ve yoksunluğun bu denli kol gezdiği bir ülkede meydanlarda coşku yaratmak, seçmen tabanını "gayrete getirmek" kolay değil. Yeni formül bulamayınca eski defterleri karıştırmak bir mecburiyet haline geliyor. O eski defterlerden de çıka çıka Tansu Çiller çıkıyor.


Çiller’e giden yolda 90’ların siyasi denklemde hâlâ etkin simaların payı var. Mehmet Ağar’ın yeniden arz-ı endam ettiği yakın dönem fotoğraf karelerini hatırlayalım. O fotoğraflar bir güç kompozisyonunun parçası olarak mevcut iktidar blokunun bilhassa 15 Temmuz sonrasındaki yönelimini ifade ediyordu. Ağar ve ekibi, mevcut iktidarın operasyonel gücü olmasa da ekonomi politiğinin bir uzantısıydı ve kendilerine bir çeşit dokunulmazlık bahşedilmişti. Peker, devlet içindeki güç ve paylaşım mücadelesinin aktörlerinden biri olma kimliğiyle Ağar’ı hedef aldığında bu dokunulmazlık zırhını deleceğini düşündü. Peker’in sosyal medya paylaşımlarının gündem oluşturduğu dönemde Ağar geri adım atar gibi göründü, iktidar da açıktan kendisine destek çıkmayı tercih etmedi. Ancak bu durum, onun temsil ettiği güç ilişkilerinin çözüldüğü anlamına gelmiyordu. Nitekim Ağar "malum bakiyesi" ile hâlâ sahanın bir yerlerinde.

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında yeniden ortaya çıkan yalnızca Ağar değildi şüphesiz. 90’ların unutulmuş siması Çiller bir anda sahneye fırlayıvermişti. O gün bugün Saray resepsiyonlarının bir numaralı konuklarından biri olan eski Başbakan her fırsatta Erdoğan’ı övüyor, kendine meşrebince "alan" açıyor. Şimdilerde de iktidar medyasının desteğiyle aktif siyasete dönme hazırlığında olduğunu ilan ediyor. Çiller "milletini özlemiş", ancak onu özleyen bir milletin varlığı epey şüpheli. Milyonlarca seçmen zaten Çiller’i hiç hatırlamıyor, hatırlayanlara da yolsuzlukları, krizi, faili meçhulleri çağrıştırıyor.

Merkez sağın çökmesinin müsebbiplerinden biri olan Çiller, dolaylı yoldan AKP’nin gelişini kolaylaştırmıştı. 20 yıl sonra bu sefer bilinçli bir şekilde aynı amaca hizmet için kolları sıvamış durumda. Daha doğrusu kendisine böyle bir görev verilmiş sanki. Seçim öncesinde hazırdaki bir partiye konulacak, seçime girme yeterliliği elde edilecek ve sonra "merkez sağ geri döndü" propagandası yapılacak. Çiller’in partisine kim destek verecek demeyin, amaç zaten çok oy almak değil, rejim saflaşmasında Saray’ın kendisine "yeni müttefikler" bulduğunu kanıtlamak. Eski Başbakan Millet İttifakı’ndan yüzde 1’lik bir parça koparsa, "kâr kârdır" mantığıyla Saray’da baş tacı edilecek.

İKTİDAR SIFIRI TÜKETTİ

Hatırlayalım, Erdoğan’ın ölmeden önce Asiltürk ile yaptığı görüşmelerde murat ettiği Saadet’i çatlatma ve bir kısmını Saray’a yedekleme çabası gerçeklememişti. Çiller ile DP ve İYİ Parti tabanından tırtıklama hamlesinin de başarılı olma ihtimali düşük. Zaten Çiller gibi siyaseten bagajı ağır siyasetçilerin müttefikine yarardan çok zarar getirme riski var.

İktidarın miadı çoktan dolmuş siyasetçilerden medet umması sıfırı tükettiğini gösteriyor. Kendisinin eskidiği yetmezmiş gibi bir de 90’ların köhnemişliğine sarılması ülkenin geleceğinde artık sözünün olmadığını kanıtlıyor.

Türkiye’nin karanlık 90’ları, AKP’nin hegemonya projesinin inşasında bir arka plan oluşturmuştu. AKP’nin 20 yıllık serüveni sonunda oluşan büyük kriz yeni bir hegemonya projesinin yolda olduğu izlenimini veriyor. Türkiye’nin cumhuriyetçileri, sosyalistleri, ilericileri yakın geçmişten çıkardığı dersle önümüzdeki sürece halkın lehine olacak bir biçimde müdahale etmenin araçlarını bulmalı. Aksi takdirde nasıl Ağarlar, Çillerler zaman tünelinden çıkıp geliyorsa AKP’li yılların muktedirleri de yakalarına yeni rozetler takıp yakamızı bırakmayacak.