Cim-Bom’dan en güzel yeni yıl dilekleri (!)

Galatasaray, taraftarlarına oldukça kötü günler yaşattığı 2020’yi aratacak bir futbolla Konyaspor deplasmanında 4-3 mağlup oldu ve 2021’ye çok kötü bir başlangıç yaptı.

Wesley Sneijder zamanında “Türk futbolcusu topu kontrol etmeden atacağı yeri seçemiyor” dediğinde yer yerinden oynamış, ülke basınının birçok kalemi “vay sen bizim futbolcumuz hakkında nasıl böyle şeyler söylersin” minvalinde ortaya dökülmüşlerdi. Bu tür temel yeteneklerin, genç futbolculara çok küçük yaşta öğretildiği Ajax akademisinden çıkmış Hollandalı yıldız bugün ülkeye gelse muhtemelen bu söylemi çok uzun tuttuğunu belirtip kısaca şöyle der: Türk futbolcusu topu kontrol etmeyi bilmiyor!. Hakikaten Süper Lig’i ve özellikle yerli futbolcuları izlediğinizde, “first touch” denen, Zinedine Zidane’da bence zirvesini görmüş topu kontrol etme yeteneğinin nasıl yerlerde olduğunu görüyorsunuz. Galatasaray ilk yarıda felaket bir futbol oynadı dersek hiç abartmış olmayız. Genelde futbol maçlarını saha içi diziliş, maç içi plan ve felsefe üzerinden görmeye çalışıyoruz, fakat sarı-kırmızılı futbolcular mental olarak maçtan uzak durumdalardı ki, sık sık değişen mevkiiler ve başarısız paslar sebebiyle Levent Şahin/Fatih Terim ikilisinin planının ne olduğunu dahi anlayamadık. Öte yandan Konyaspor’un planı çok netti. Skubic ve Cikalleshi’yi iki rakip bekin arkasına kaçırmak. İlk yarının hücum hattında belki de en kötüsü Emre Akbaba’nın, bu performansını taçlandırması Skubic’i arkasına kaçırmasıyla gerçekleşince bu planın da işlediğine şahit olduk.

Devrenin başında gelen gol zaten mental olarak maçta olmayan Galatasaray’ı tamamen teslim aldı adeta. Artık bekleri kenara indirme hevesi falan da kalmamıştı ve son 3 sezonda sıkça gördüğümüz, kapalı defansa karşı, ceza sahası etrafında kümelenmiş, büyük sıkıntı yaşayan takımı izlemeye başladık tekrar. Futbolda böyle bir mantığı uygulamak mümkün olmaz, fakat art arda gelen penaltılar birbirini götürdü desek yeridir. Zira bu 2 penaltı sonrası oyunun şeklinde hiçbir değişme olmadı. Burada İsmail Kartal’a da bir parantez açmak lazım. Takımının Galatasaray’a karşı maçın hiçbir anında ne skor ne de oyun olarak geriye düştüğü bir maçta, hangi tür bir haksızlığa uğradığını düşünürse düşünsün, ısrarla kendini attırmaya çalışması tam bir amatörlük. Tabii bu eleştiriye, “peki rakibin hocası neredeydi?” diye farklı bir bakış açısı getirmeniz de mümkün.

Mevcut tablo elbette bir sürpriz değil, Galatasaray son 2 şampiyonluğunda dahi bazı kırılma anlarındaki şansı, yol ayrımlarındaki birkaç doğru seçimi ile başarıya ulaşmıştı. Ancak son 2 sezon olup bitenler sürecin doğal bir sonucu. Transfer sezonlarını çok kötü geçiren bir camia, kötü kadro planlamaları ve Mario Lemina’nın hafta içinde yayınlanan röportajında, olumlu taraflarını da öne çıkarmaya çalıştığı “eski tip” bir teknik direktör bu sonucu kaçınılmaz kılıyor.