Wimbledon’da nokta kondu. Kadınlarda Elena Rybakina, erkeklerde Novak Djokovic, tenisin şahikasında taçlanırken, turnuva her zaman olduğu gibi nefesleri kesti.

Çimde tarihi valsler

Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, Amerika Açık... Tenisin dört kalesi, en prestijli dört adresi. İşte bu organizasyonlar diğerlerinden ayrılıyor. Her yıl yüz binlerce çocuk, bu dört Grand Slam turnuvasının birinde boy gösterebilmek için eline raket alıyor.

İngiltere’deki organizasyon Rusya-Ukrayna krizinin gölgesinde demir aldı. Rus ve Belarus sporcuların katılamadığı Wimbledon’da kadınlarda Moskova’da doğan bir raketin gülmesi oldukça manidardı.


MOSKOVA’DA YAŞIYOR

1999’da Kazakistan doğumlu bir ailenin çocuğu olarak Moskova’da dünyaya gelen Rybakina, başta Rusya’yı temsil ediyordu. 2018 yılının nisan ayında İstanbul’da düzenlenen Lale Kupası’nda final oynayan genç raket, ertesi yıl Kazakistan Tenis Federasyonu’ndan gelen teklifi değerlendirip vatandaşlığını değiştiriyordu. Amerika’daki bazı üniversiteler de peşindeydi. Fakat o kariyerine devam etmek için maddi desteği tercih etmişti.

Moskova’da yaşamaya devam eden tenisçi, önceki haftaya göre Grand Slam turnuvalarında en çok çeyrek final görmüştü.

AFRİKA’NIN İFTİHARI

Rybakina’nın devirdiği Ons Jabeur ise bir kıtanın medar-ı iftiharı durumunda. Dünya sıralamasında beşinci sırada bulunan Tunuslu, 2019’da yılın Arap kadını seçilmişti. Gelecek ay 28. yaşını kutlayacak olan Müslüman raket, cumartesi Merkez Kort’a ayak bastığı anda birçokları için gönüllerin şampiyonuydu.
Tarihin bir Grand Slam turnuvasında final oynayan ilk Arap veya Afrikalı kadın tenisçisi olan Jabeur, kariyerinde kıtası için birçok ilke de imza atmış durumda.

MARAT SAFİN’İ UNUTMAYALIM

Yeri gelmişken anımsatalım, kariyerinde bir Avustralya, bir de Amerika Açık şampiyonluğu bulunan Marat Safin, tarihin en başarılı Müslüman tenisçisi. Erkeklerin eski dünya 1 numarası, bir döneme damgasını vurmuş, 29 yaşında emekliye ayrılmıştı.

Wimbledon’daki kadınlar finali yıllar geçse de unutulmayacağa benziyor. Ya Rusların katılamadığı turnuvada Rusya’da doğan ve vatandaşlığını değiştirse de orada yaşamaya devam eden bir raket kazanacaktı ya da Afrikalı, Arap Müslüman bir kadın. Tarih bize kimi zaman müstehzi bir şekilde güler ya zafer Rus asıllı Kazak tenisçinin oldu.

NADAL-DJOKOVİC FİNALİ!

Erkeklere gelince… Yılın ilk iki Grand Slam turnuvasını kazanan Rafael Nadal, çok da sevmediği çimlerde yine taçlanabilecek miydi? İspanyol raket yarı finalde sakatlığı yüzünden çekilince, milyonların rüyasını süsleyen Nadal-Djokovic finali hayal oldu. Nick Kyrgios karşısında dört sette gülen Sırp raket böylece 21. Grand Slam şampiyonluğunu yakaladı. Bu arada kortlarda yaptığı hareketler yüzünden birçoklarını çileden çıkartan Avustralyalı sporcunun ikinci adının Hilmi olduğunu biliyor muydunuz? Kraliyet ailesinin mensubu olan Malezyalı annesi, prenses unvanını bırakıp Avustralya’ya yerleşmiş ve Yunan asıllı babasıyla evlenmişti. Af buyurun, “evlat olsa sevilmeyecek” Kyrgios’a dair en güzel detay bu olsa gerek.

Her şey bir tarafa Nadal’la makası kapatan Djokovic, bakalım tarihin en başarılı tenisçisi olabilecek mi?

İKİ KADININ ZAFERİ

Tarihte en çok Grand Slam zaferi kazanan iki tenisçinin aslında kadın olduğunu biliyor musunuz? 1968, tenis dünyasında milat olarak kabul ediliyor. Bu yıldan önce Grand Slam turnuvalarına sadece amatör sporcular kabul ediliyor, profesyonellerin katılmasına izin verilmiyordu. Herkesin mücadele edebildiği, rekabetin çok daha arttığı “açık dönem”de elde edilen başarılar, daha fazla önemseniyor.

Tüm zamanlara bakarsak, en çok Grand Slam şampiyonluğuna sahip raket Margaret Court. Bugün adını Avustralya Açık’ın yapıldığı en büyük kortlardan birine veren 79 yaşındaki tenis efsanesi, yıllardır çok tartışılıyor. Özellikle yaptığı homofobik açıklamalardan sonra isminin Margaret Court Arena’dan kaldırılması konusunda kampanyalar düzenlense de, dönemin Avustralya Başbakanı Malcolm Turnbull bu isteği reddetmişti. Tesislerin yöneticileri de bu düşünceleri kabul etmediklerini defalarca söylemişti.

Muhafazakâr görüşleriyle bilinen Court, 1960-73 arasında teklerde 24, çiftlerde 19, karışık çiftlerde 21 defa zafere ulaşmıştı. Kendi topraklarında 11 defa taçlanan sporcu, bunların sadece dördünü açık dönemde elde etmişti. İlk çocuğuna hamileyken 1972 Wimbledon finalini kaybeden Avustralyalı sporcu, doğumdan sonra kortlara dönerek üç Grand Slam turnuvası daha kazanmıştı. Tarihte anne olduktan sonra bu kadar başarılı olan bir de Belçikalı Kim Clijsters var.

1977’de dördüncü çocuğunu beklerken emekli olan Court, akıllara durgunluk vermişti. 1970’te teklerde tüm Grand Slam turnuvalarını aynı yılda kazanmış, aynı başarıyı çiftlerde ve karışık çiftlerde de tekrarlamıştı. Kim bilir evlendiğinde tenise ara vermese, çocuk sahibi olmayı geciktirse, çok daha fazla kupa kaldıracaktı.


Court’u 23 Grand Slam zaferiyle Serena Williams takip ediyor. Anne olduktan sonra büyük turnuvalarda mutlu sona ulaşamayan Amerikalı sporcunun kariyerinde teklerde 7 Avustralya Açık, 3 Roland Garros, 7 Wimbledon, 6 da Amerika Açık şampiyonluğu bulunuyor. Ablası Venus ile birlikte bir dönem kortlara damgasını vuran Serena’nın ayrıca çiftlerde 14 Grand Slam zaferi, 4 de Olimpiyat altını bulunuyor. Bu yıl 41’i bitirecek Serena’nın bir daha tenisin dört atlısında kupa kaldırmasına imkânsız gözüyle bakılıyor, tıpkı Roger Federer gibi.

REKABET NASIL BİTECEK?

Özgeçmişlerinde 22 Grand Slam şampiyonluğu yazan Nadal’la, onu bir adım geriden takip eden Djokovic, bakalım Court’u aşabilecekler mi? Sakatlıklarla boğuşan Rafa 36, aşı karşıtı olduğu için Amerika’da boy gösteremeyecek olan Nole’nin ise 35 yaşında olduğunu anımsatmalı. Ve unutmamalı; başlayan her şey biter; en ölümsüzler için de!