Çin, 3. Dünya’nın umudu mu?

Başlıktaki “3. Dünya (az gelişmiş ülkeler)” ifadesini isteyenler daha az rencide edici olduğu düşünülen “gelişmekte olan ülkeler” ile değiştirebilirler. Pakistan’ın Çin ile umut arayışı olarak başlayan ve bugün de devam eden ekonomik ilişkisinin hikâyesiyle başlamak istiyorum. 2017’de ABD’nin Pakistan’a yaptığı bütün yardımları kesmesi, bu yardım ve hibelere (ve Suudi Arabistan hibelerine) fazlasıyla muhtaç durumdaki Pakistan’ın döviz rezervinin hızla erimesine yol açar.

Dolar rezervi tükenmek üzereyken, Pakistan, son çare olarak Çin’in kapısını çalar. Zaten Çin birkaç yıldır Pakistan’da elektrik santralları, yol-köprü-tünel inşaatı ve demiryolu modernizasyonu projeleri yürütmekterdir. Bu projelerin finansmanı için Çin bankaları, Pakistan’a birkaç milyar dolar kredi vermiştir. Kaynaklara göre, yeni kredi için konuşan Pakistan yetkilileri “İki seçeneğimiz var: (1) Tekrar IMF’ye gitmek ya da (2) bize daha fazla kredi vermeniz” derler. Çin, yeni kredi vermeyi kabul eder. Geçen Haziran’a kadar verdiği kredi beş milyar doları aştı. Devamı da gelecektir. Hikâyenin bundan sonrasına tekrar döneceğim. Şimdi bir başka umut hikâyesine, Sri Lanka’nin Çin ile ekonomik ilişkisine geçmek istiyorum.

Sri Lanka ile ilişkiler
Tamil Kaplanları’na karşı savaşı ancak 40 bin sivili de katlederek kazanan Sri Lanka’nin bir önceki devlet başkanı Mahinda Rajapaksa, Çin ile yakın ilişkiler kurmuş biri (2015’teki seçimi Çin’in desteğine rağmen kaybetti). İç savaş sırasında sivillerin katledilmesinden sorumlu olması nedeniyle dünyadan izole edilince, kendisine Çin’den başka kapı açan kimse kalmadı. Çin “sivil katliamı” konusunu açmadı, sorumlu tutmadı ve silah satmakta da bir sakınca görmedi. ÇKP’ye göre, “Ülkelerin iç işlerine karışmak emperyalist müdahaleciliktir”. Bir katliamcıyla, faşistle, insanlık düşmanıyla iş tutmayı işte bu ilkenin arkasına saklıyorlar.

Rajapaksa’nın yönetimi sırasında, bir insanlık düşmanına, bir faşiste kapı açmanın ödülü (ya da Çin’in ödettiği bedel) olarak Çin devlet firmalarının Sri Lanka’da birçok altyapı projesi yürüttüğü biliniyor. O dönemde Sri Lanka ekonomisinin gösterdiği yüksek büyüme oranının işte bu inşaat işlerinden kaynaklandığı söyleniyor. Bu projelerin özellikle ikisi dikkate değer: (1) Dünyanın en tenha (ama büyük) uluslararası havaalanı olarak bilinen Mattala International Airport ve (2) neredeyse hiçbir yük gemisinin uğramadığı bir büyük liman. Her diktatör gibi Rajapaksa da gurur duyduğu, megalomanisini-kibrini yansıtan ve besleyen devasa projelere kendi adını vermeye hevesliymiş. Birkaç bölümden oluşan akla ziyan büyüklükteki limanın o gün açılan 1. bölümüne “Magampura Mahinda Rajapaksa Limanı” adını verdirmiş.

Bu projelerin iç ve dış borçları nasıl şişirdiği ortaya çıktığında, Sri Lanka’nın elinde hepsi birbirinden beter birkaç seçenek vardır. Çin’in projelerin finansmanı için verdiği kredinin geri ödenmesi gerekmektedir ama ülkenin ödeyebilecek gücü yoktur. Borcun yeniden yapılandırılmasını ve dünya piyasalarına göre yüzde bir buçuk-iki oranında yüksek olan faizin düşürülmesini isterler fakat Çin ikisini de kabul etmez. Bir taraftan diğer bölümlerinin inşaatı devam eden liman büyük zarar etmeye başlayınca, yeni Sri Lanka yönetimi Çin’in koşullarını kabul etmek zorunda kalır ve limanı yüz yıllığına Çin’e devreder, hem de liman çevresindeki 110 hektarlık alanla birlikte. Devir sözleşmesinde limanın “Yol ve Kuşak” projesinin lojistik üssü olarak kullanılacağı belirtiliyor. O 110 hektarlık alana şimdi Çin inşaat firmaları “Colombo Port City Project” adı altında çok katlı binalar dikiyor. Yani el konmuş bir liman ve çevresinde oluşturulan devasa bir yapılaşma projesi… Satıp Çin’in kredi diye verdiği parayı kurtaracaklar, hem de en az beş-on katıyla. Bence o evleri Çinliler satın alacak, oraya yerleşecekler ve ortaya küçük bir Çin kolonisi çıkacak. Böylece, hem Yol ve Kuşak projesinin başlamasıyla oluşacak ticaretten parayı Çinliler kazanacak hem de liman çevresi Çinlilerle kuşatılarak güvenlik ve gizlilik sağlama alınmış olacak.

Pakistan'a kredi
Yazının burasında, yarım bıraktığım Pakistan’ın Çin’den aldığı kredi konusuna dönmek istiyorum. Pakistan, kredi talebini iletirken aşağı yukarı şunları söyler: “IMF’ye gidersek bugüne kadar Çin’den aldığımız kredilerin bütün ayrıntılarını açıklamak zorunda kalırız”. Yani “Ya bize yeni kredi açın ya da resmi anlaşmalarda karartığımız her şeyi IMF’ye ifşa ederiz” diyen bu tehdit aslında bir imdat çığlığı. Tehdit içerikli laflar etmenin sadece eli yukarıdan açmak amaçlı bir blöf olduğunu o keskin ÇKP zekâsı gayet iyi bilir. Hatta Pakistan’ın ekonomik durumunu onlardan çok daha iyi bildiğinden eminim. Pakistan’a bütün yardımları kesmiş ABD’nin IMF’deki ağırlığı düşünüldüğünde, IMF kapısının neredeyse kapalı olduğunu Çin tabii ki bilir. Lafı fazla uzatmadan sonuçta olacaklara ilişkin tahminimi söyleyeyim: Sri Lanka’nın başına ne geldiyse Pakistan’ın başına gelecek olan da odur. İslamcı ilkellerin eline düştüğü günden beri otuz yıldır her şeyi ile (sanayi ve insan sermayesi açısından) çöken bu ülke artık bitik bir ülke. Yani Çin’e olan borcunu ödeyemeyecek ve karşılık olarak elektrik santrallerinin, demiryolunun işletmesini bilmem kaç yıllığına Çin’e devredecektir. Fakat bunlar yetmez… “Kuşak ve Yol” projesinin Pakistan üzerinden Arap Denizi’ne açılış noktası olan Gwadar limanı da bu devir anlaşması paketinin içinde yer alacaktır. O liman, tıpkı Sri Lanka’daki gibi, aynı zamanda bir askeri üs olacaktır.

Çin’i zaman zaman kayıran ve öven yazılar yazmış biri olarak Çin hakkında bu söylediklerim iç karartıcı bulunabilir.

Meramımı daha açıkça anlatabilmek için konuyu bana göre daha iyi bilen, olup biteni içeriden gözlemleyen bir akademisyenin yazdıklarını aktarmak istiyorum. Pakistanlı (ülkesinde yaşıyor) Aasim Sajjad Akhtar, Monhtly Review(*) dergisinde yayınlanan makalesinde ÇPEK anlaşmasının şeffaflıktan uzak olduğunu belirttikten sonra, proje hakkında “Çin firmalarının Pakistan pazarına erişimini sağlamayı ve ÇPEK planına göre inşa edilecek ulaşım yolları aracılığıyla Çin'in batı bölgesinin kalkınmasını amaçlayan bir faaliyettir… Anlaşmada Pakistan’nın kalkınma ihtiyaçları için sunulan bütün öneriler standart neoliberal reçetelerin aynısıdır” diyor.

Bana sorarsanız, buraya kadar yazdıklarımda Çin’in yaklaşımı açısından ortada yanlış bir şey yok. Kredi borcunuzu ödemediğinizde banka evinize haciz göndermiyor mu veya emperyalistlere borcunu ödeyemeyemez duruma düşen ülkeler moratoryum ilan etmiyor mu? Kapitalizm böyle işliyor, yani ortada kural ihlali yok. Peki, ya kendine şöyle veya böyle “sosyalist” diyen bir ülke oyunu kapitalizmin kirli kurallarına göre, hem de en acımasız yöntemlerle oynuyorsa… Buna da ısrarla Çin’nin sosyalist olduğunu iddia eden, emperyalist hegemonyadan kurtuluş, bağımsızlık ve ekonomik kalkınma için umut olarak gören Çin Muhipleri Cemiyeti cevap versin.

Çin'in hesabı
Çinliler her şeyi baştan sona adım adım hesaplayarak ilerlerler. Yani ÇKP’nin bu ülkelerin sonunda bu duruma düşebileceklerini öngördüğünü, bu durumda nasıl bir çözüm bulacaklarını ta en başta hesapladığını ve projeleri “krediyi kurtarabilecek ayrıntılar” ekleyerek hazırladığını düşünüyorum. Yol, köprü, tünel inşaatlarının yanına elektrik santrali, havalimanı, liman, demiryolu gibi para getirici tesisler eklemelerinin nedeni bence bu.

Önceki yazımlarımda da değindiğim iki önemli noktayı hatırlatarak bitirmek istiyorum: (1) Çin, bildiğimiz anlamda kredi vermez. Yani “İhtiyaçlarına göre uygun gördüğün yerde kullan” diyerek kredi açmaz. Kredi bir paket olarak gelir ve o paket içinde Çin firmalarının yapacağı altyapı yatırımları, Çin’den satın alınacak makine-ekipman vs vardır. Paranın büyük kısmı bunların finansmanı içindir. (2) Çin, dünyadaki bütün kapılar yüzüne kapanan, başka bir kaynaktan kredi bulamayan ülkelerin mecburiyetten kapısına dayandığı bir ülke. ÇKP, bunu çok iyi bildiği için kredi sözleşmeleri de ona göre hazırlanır. Sözleşmelerin karartılarak açıklanmasının nedeni budur.

Yazıyı bitirirken Türkiye’nin Trakya’da da bir nükleer santral kurmayı planladığı ve “bu projede Çin ile yürüyeceğine” dair bir haber düştü ekranıma. Bu hikâyenin muhtemel sonunu merak edenler yazıyı baştan sona tekrar okuyabilirler.

* Aasim Sajjad Akhtar, “The China–Pakistan Economic Corridor. Beyond the Rule of Capital?,” Monthly Review (Jun 01, 2018).

https://monthlyreview.org/2018/06/01/the-china-pakistan-economic-corridor/