Pekin ile Washington arasındaki cebelleşme Soğuk Savaş döneminden farklı. Bu sürecin teknoloji eksenine yansımaları konusundaki tartışmalar kızışmaya aday. Ancak Çin, teknoloji sektörünü denetim altına alarak daha başarılı oldu.

Çin ABD’nin ensesinde

Batı kapitalizminin “büyük anlatısı”, ekonomik kalkınmanın yalnızca serbest piyasa ve liberal demokrasi çerçevesinde gerçekleşeceği üzerine kuruluydu. Güney Kore baskıcı bir rejim altında, 60’tan 80’ler sonuna kadar hiç de serbest piyasacı ve burjuva demokrat sayılmayacak bir model uygulayarak, ekonomide ciddi bir başarı öyküsü yazdı. Ancak Kore Savaşı sonrası Güney’in laboratuar ülke niteliği taşıması, özellikle dış ticaretteki korumacı pratiklerinin başta ABD, Atlantik İttifakı tarafından görmezden gelinmesi belki bu sıçramaya gerekçe sayılabilirdi.


Gelgelelim Çin’in özellikle 2000’li yıllarda ivme kazanan, tamamen Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesinde gelişen parlak ekonomik büyüme serüveni Washington kaynaklı tezleri tamamen çürüttü. Donald Trump gibi dış ticaretin liberalleşmesini karşısına alan sağ popülist liderlerin ise önünü açtı.
Daha evvelki yazılarımızda da vurguladığımız gibi, ABD ile Çin arasında giderek keskinleşen küresel hegemonya mücadelesinin en keskin hissedildiği alanlardan başlıcası teknoloji ekseni.

STRATEJİ RAPORLARINA GÖRE ÇİN’İN YÜKSELİŞİ

Pentagon’un Savunma Yenilikçilik Kurulu Raporu, ABD’nin 4G teknolojisinin küresel lideri olması sayesinde sağladığı ekonomik ve askeri üstünlüğü, Çin’in 5G teknolojisindeki avantajı aracılığıyla yakalama yolunda olduğuna dikkat çekti. Çin’in Huawei şirketi çerçevesinde 2 yıldır süren olaylar zincirini, şirketin teknolojiye ve yedek parçaya erişimini engelleyen yaptırımları bu kapsamda değerlendirmekte yarar var.

Rapor ABD’nin 100 bin baz istasyonuna karşılık Çin’deki 950 bin baz istasyonunu; 2021’in sonunda 150 milyon Çinli saniyede 300 megabit hızla 5G cep telefonu kullanırken, ABD’de sadece 6 milyon kişinin saniyede 60 megabit hızla 5G erişimi bulunduğunu kaydediyor.

2021 ilkbaharında yayımlanan yapay zeka (YZ) üzerine Ulusal Güvenlik Komisyonu raporu da Çin’in bu alanda ABD’yi 2030’a doğru geride bırakmasının kaçınılmaz hale geldiğini öne sürüyor. Çin’de bilim ve teknoloji eğitimi görenlerin sayısının ABD’yi sollaması, PISA skorlarında Çin 1. sırada yer alırken ABD’nin 25. sıraya düşmesi gibi örneklerle Çin’in teknoloji alanında potansiyelinin giderek arttığının altı çiziliyor. (Time for a Sputnik Moment? Andrew Stuttaford, National Review, 12 Aralık 2021.)

AYRIŞMA ABD’NİN ÇIKARINA MI?

Pekin ile Washington arasındaki cebelleşme Soğuk Savaş dönemiyle ciddi farklılıklar gösteriyor. Sovyetler Birliği etrafındaki Comecon ile Batı Kapitalizmi iki ayrı ticaret bölgesine sahiplerdi. Bugün ise birbiriyle iç içe geçmiş, bütünleşik bir ticaret, yatırım, üretim, finans ilişkileri ağı söz konusu.
ABD bir taraftan başta AB, Japonya gibi kapitalist metropoller gelmek üzere, tüm ülkelere safınızı seçin çağrısında bulunadursun, Çin’e karşı izlenecek strateji egemen çevrelerde hararetli biçimde tartışılıyor.

Başlıca iki eğilim göze çarpıyor. Birincisi, ayrışma (decoupling) denilen yaklaşım, Çin’in mümkün olduğu ölçüde tecrit edilmesini, müttefik ülkelerle işbirliği içerisinde teknolojik gelişiminin önünün kesilmesini savunuyor. İkinci eğilim ise, mutlak tecrit stratejisinin en fazla Çin’de büyük yatırım yapmış, burada montaj üssü kurmuş, Apple gibi Amerikan firmalarına zarar vereceğine dikkat çekiyor. Çin’i bağımsız teknolojisini geliştirmeye zorlamanın, sonra karşılarına hiç baş edilemeyecek bir teknoloji devi çıkarma tehlikesini doğuracağını vurguluyor. Çin’in geniş nüfusu nedeniyle YZ, derin öğrenme gibi konularda daha zengin veri havuzu sayesinde doğal bir avantaj kazanması gerekçesiyle, “kaybeden biz oluruz” uyarısında bulunuyor.

SPUTNİK ANI

İşte tüm bu tartışmaların ortasına, Aralık 2021’de Harvard Üniversitesi’nin Büyük Rekabet: 21. Yüzyılda Çin ABD’ye Karşı (The Great Rivalry: China vs the US in the 21st Century.) raporu düştü. Metni kaleme alanlardan birisi Graham Allison eski Savunma Bakanı Yardımcısı ve Tukidides Savaşı tartışmasını başlatan kişi. Bilindiği gibi, Antik Yunan’ın iki büyük kenti Atina ve Sparta arasında Peloponez Savaşı yaşanmış, ünlü tarihçi Tukidides yükselmekte olan güç ile yerleşik güç arasında savaşın kaçınılmazlığı tezini bu konjonktürde ortaya atmıştı. Allison da bu metaforu Çin ile ABD arasında bir savaş riskine dikkat çekmek için kullanmıştı. Diğer yazar Eric Schmidt ise Google’ın eski CEO’su.

Rapor, ortalama Amerikalının ruh aleminde derin izler bırakan Sputnik Anı’na gönderme yapıyor. ABD uzay teknolojisinde önde olduğunu düşündüğü bir noktada, 1957’de Sovyetler Birliği, Sputnik uydusunu uzaya gönderdi. Bu şokun yeni bir uzay çalışmaları seferberliği başlattığı ve 1969’da ABD’nin aya insan indirme başarısının önünü açtığı kabul ediliyor.

Bu anlamda Harvard Raporu ABD’ye kamu kaynaklarını da bu doğrultuda hareket geçirerek, “kendine gel” çağırısı yapıyor.

Çok ayrıntılı sektörel enformasyona dayalı raporda şu noktaları öne çıkıyor:

• Çin 250 milyon bilgisayar, 25 milyon otomobil, 1.5 milyar akıllı telefon ile dünyanın 1 numaralı ileri teknoloji üreticisidir.

• YZ’da Çin şu anda ABD’ye denk durumdadır. Derin öğrenmede 6 kat daha fazla patentle, YZ makalelerinin en fazla referans verilen yüzde 1’lik kısmında öndedir.

• Kuantum hesaplaması, kuantum iletişim, kuantum sensörlerinde ABD öncü konumunu sürdürse de Çin yakalamak üzeredir.

• Gordon Bell ödülünü bu yıl Çinli süper bilgisayar kazandı.

• Yarı iletkenlerde Çin bir numaralı üreticidir. 2030’da lider olmayı planlıyor.

• Çip imalatında yüzde 55, çip elektronik otomasyonunda yüzde 85 pazar payı ile ABD hala lider konumundadır.

• Başta aşılar biyoteknoloji ve yeşil enerjide, Ar-Ge, imalat yetkinliği alanlarında Çin ABD’ye ciddi rakip durumundadır.

• Çin elektrikli araba satışında ABD’den 4 kat fazla satış yapıyor.

• Yüz algılaması, ses algılaması, fintek konularında Çin önde gidiyor.

ÇİN SÜRECİ İYİ YÖNETİYOR

Bilindiği gibi Xi Jinping’in başlattığı “ortak refah” programı çerçevesinde, büyük bir ekonomik güç kazanan Ali Baba, Tencent, Meitan gibi Çinli teknoloji devlerini hizaya getirme yolunda ciddi adımlar atıldı. Bu şirketlere yüklü cezalar kesilirken, küçük rakiplerini kendilerine katılmaya zorlama, platformlardaki emekçilere kötü çalışma koşulları dayatma gibi pratiklere sıkı düzenlemeler getirildi.

Gerek küresel hegemonya mücadelesi, gerekse bu sürecin teknoloji eksenine yansımaları konusundaki tartışmalar önümüzdeki dönemlerde iyice kızışmaya aday. Ancak şu ana kadar Çin’in süreci daha iyi yönettiğini, kendi teknoloji sektörünü denetim altına alarak ülkenin kalkınma çabasına eklemlemede daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz.