Buralarda bugüne kadar, Coronavirüs veya diğer adıyla “Vuhan Virüsü” dâhil, üç salgın gördüm. İlki, Asya’nın ödünü patlatan SARS’tı. Birkaç yıl sonra “Kuş Gribi” salgını geldi. Gerek SARS ve Kuş Gribi salgınlarından edinilen tecrübe, gerekse tarihlerinde onlarca kez yaşadıkları kıtlık krizleri Çinlileri kriz konusunda deneyimli, krizle baş etme konusunda ise güçlü kılmış.

Devrimden (1949) kısa bir süre sonra yaşanan ve öncekilere göre daha ucuz atlatılan son kıtlık krizinin tanıkları halen hayatta.
Çin hükümetinin kriz karşısında ilk defa bu kadar organize, ne yaptığını bilerek ve özgüvenli hareket ettiğini görüyorum.

Karşılaşılan aksaklıklar veya ihtiyaçlar iyi koordinasyon sayesinde hızla çözülüyor (birkaç gün içinde birkaç bin yataklı hastane inşa etmek ve deneyimli sağlık personeli takviyesi yapmak gibi). Adeta dünyaya bir kriz yönetimi dersi veriyorlar.

Kriz yönetiminde ilk adım/püf noktası krizin en başında en yetkili kişinin halka gerçeği anlatmasıdır. Başkan Şi, bir gerçek liderin yapması gerekeni yaptı. Yani “En yetkili bensem, olanların ve bundan sonra olacakların bütün sorumluluğu da bana aittir” dedi ve çıkıp gerçek durumu bütün çıplaklığıyla halka anlattı.

Özetle “Çok ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Hafife almamalıyız. Bu salgınla başa çıkmamız için bilime güvenin ve bilimin söylediklerinin dışına çıkmayın” dedi. Kriz yönetiminde ikinci önemli nokta, krizle mücadele yönetimindeki yetkililerin güvenilir, saygın insanlar olmasıdır. Ancak bu durumda halk kriz yönetimiyle işbirliği yapar.

Kendisine sürekli yalan söyleyen, aldatan, algı oluşturma peşindeki sahtekârlarla işbirliği yapmaz. Bu durumda var olan krizin başka krizlere evrilmesi ve güvensizliğin derinleşmesi kaçınılmazdır. Şi, krizle mücadelenin başına halkın çok sevdiği, güvendiği ve saygı duyduğu bir doktoru getirdi. Bu doktor, SARS salgını sırasında devleti yeterli ve doğru önlemleri zamanında alamadığı ve bocaladığı için zehir zemberek sözlerle eleştirmişti. Şi, ruhunda yanaşmalık olmayan böyle cesur ve yetenekli insanları sever.

Şi, krizin daha ilk başında bütün ilgili kurum ve kişilerden “Doğru bilgilerin halkta yanlış anlamaya yol açmayacak kadar açıklıkla anlatılmasını, yanıltıcı olabilecek muğlâk açıklama ve laflardan kaçınılmasını, doğru bilgilendiren ve halkın sorularına cevap veren yayınlar yapılmasını” istedi. Kısaca, doğruları, gerçek durumu hem halkla hem de dünyayla olduğu gibi paylaşın dedi. Önceki salgınlarda Çin’in dünyanın sağlık kurumlarıyla işbirliği yapmakta biraz gönülsüz davranmasından söz edilebilir -bilgi saklamasından değil. Bunun nedeni son derece anlaşılabilir bir gerekçeye yani Batı kapitalizminin her şeyi Çin aleyhine maniple eden ikiyüzlülüğüne dayanıyor. Fakat bu kez, Çin, izlediği bu yolun kendi niyetinin-beklentisinin aksine çalıştığını görmüş olmalı ki, çok açık davranıyorlar ve her ülkeyle işbirliği yapıyorlar.


Çin’in bilgi sakladığı, istatistikî verileri maniple ettiği söylentisi Çin hakkında dezenformasyon yaymak için çıkarılan onlarca dergi ve aralarında artık iyice çaptan düşmüş Le Monde gibi gazetelerin de bulunduğu onlarca gazetenin yaydığı safsatadan ibaret -en azından büyük ölçüde. Çin genellikle bilgi saklamaz ama sistemi yabancıların manipülasyon yapmasına izin vermeyecek kadar sıkı kontrol eder. Çin hakkındaki bu safsatayı sorgulamadan iman eden Batı kapitalizmi muhiplerinin önce “Madem ABD istatistikleri ve resmi verileri doğru bilgi veriyor, o zaman bu toz tepme “doğru” veriler neden kaç defadır ekonomik kriz doğuruyor?” sorusuna cevap vermeleri gerekiyor. Yalan veri veya maniple edilmiş veri konusunda Çin, Batı, özellikle ABD’nin eline su dökemez.

Virüs hakkında ortalıkta dolaşan komplo teorilerine değinmeyi gereksiz buluyorum. Bu konuda BirGün’de yayınlanan komplo teorileri derlemesini okuyabilirsiniz. Fakat şu “Biyolojik silah” saçmalığı hakkında birkaç söz etmek istiyorum. Çin, insanlık suçu sayılması gereken biyolojik-kimyasal silah işine hiç bulaşmadı. Beceremediğinden değil ÇKP ruhunda varlığını halen dikkate değer ölçüde sürdüren komünist müktesebatın değerleri nedeniyle bulaşmadı… Hele Başkan Şi gibi ÇKP’yi sola çekmeye çalışan bir liderden sonra bulaşacağını hiç sanmıyorum. Virüsü başkalarının Çin’e bulaştırdığı iddiasına ise Çin prim vermiyor, en azından şimdilik.

Son olarak, Çin’den ayrılmayı düşünmüyorum. Kahraman olduğumdan değil hiçbir yerde Çin’deki kadar güvende olamayacağımı bildiğimden… Alınan önlemleri görüyorum ve Çinlilerin sorunla başa çıkma beceri ve kapasitelerini iyi biliyorum. Her şeyden önemlisi doğru bilgilendiriliyoruz. Her şeyin yalandan ibaret olduğu bir çürük rejim sultasında daha güvende olacağıma hiç inanmıyorum.