Çin’in ekonomik ve askeri olarak ortaya çıkmasıyla yeni bir döneme giriyoruz

"Çin her alanda dünyayı daha çok etkileyecek"

MELTEM YILMAZ

Çin dünyanın yeni ‘süper güç’lerinden. Hızla büyüyen ekonomisi ve askeri kapasitesiyle ABD ile hegemonya savaşına girmiş durumda. Ekim ayındaki ÇKP Kongresi’nde ABD’ye açıkça kafa tutarak, “Artık benden habersiz iş çeviremezsiniz” mesajı verdi. Çin, günümüzde dünyanın en büyük ihracatçısı, ikinci büyük ithalatçısı ve en büyük döviz rezervlerine sahip ülkesi. Yükselen güç Çin’in bu gelişimi araştırmacının da ilgi alanında. Fatih Oktay da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Çin: Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri” adlı kitabında yeni Çin’i değerlendiriyor.

“Kitabı hazırlarken hangi dikkat çekici göstergelerle karşılaştınız?
Çin, günümüzde ülkeler arası fiyat farklılıklarını hesaba kattığınızda dünyanın en büyük ekonomisine sahip. Bu farklılıklar hesaba katılmadığında da, ABD’den yüzde 35 büyük bir sanayi, yüzde 400 daha büyük bir tarım sektörüne sahip. 2016 yılsonu itibarı ile 2 trilyon ABD dolarını aşan ihracatı, 1,6 trilyon dolarlık ithalatı ile dünyanın en fazla dış ticaret yapan ülkesi konumunda bulunuyor. Hemen hemen her ürün için dünyanın birinci veya ikinci en büyük pazarını oluşturuyor. Çin aynı zamanda büyük bir bölümü ABD doları olarak tutulan ve ABD devlet tahvillerine yatırılan 3 trilyon dolarlık döviz rezervleriyle ABD kamu açıklarının en büyük finansörü konumunda bulunuyor.

cin-her-alanda-dunyayi-daha-cok-etkileyecek-407543-1.“Çin’in büyüme sürecini ele alırken 4 bin yıllık geçmişinden gelen etmenlerin yanı sıra, sosyalist dönem ve bugünkü piyasa reformlarının ülkenin bugününde nasıl bir rolü olduğunu gördünüz?
Çin, Sümer medeniyeti kadar eski olmasa da, süreklilik içinde günümüze dek uzanan çok eski bir kültüre ve medeniyetin mirasçısı. Kökleri 2000 yıl eskiye giden bürokrasi geleneği ve daha da gerilere giden devlet yönetimi anlayışının etkilerini günümüz Çin’inde de görüyorsunuz. Çin’in 1949’dan 70’lerin sonlarına kadar süren ekonomik planlamaya dayalı sosyalizm dönemi ise ülkenin sanayi altyapısını oluşturmuş olması açısından önem taşıyor. Ülke ekonomisinin çok hızlı büyüme süreci ise 70’lerin sonunda piyasa ekonomisine geçişle beraber başlıyor. Çin’i bu bütünlük içinde anlamak gerekiyor.

“Çin’in yönetim yapısının ülke ekonomisinde nasıl bir rolü var?
Ülke politik açıdan merkeziyetçi bir yapıya sahip bulunuyor. Ülkede savunma ve dış politika dışında hemen her konuda yerel yönetimler sorumlu ve yetkili. Yerel yönetimler büyük ölçüde ülkedeki yatırımlar ve bunlar için gerekli kaynakları bulmaktan da sorumlu. Ancak yerel yöneticilerin atanması, terfileri ve ödüllendirilmeleri, merkezi yönetimin belirlediği yöntem ve süreçlerle gerçekleşiyor. Yerel yöneticilerin ücret ve yükselme olanakları, yörelerinde sağladıkları ekonomik büyümeye bağlı bulunuyor. Bu da büyüme konusunda çok gayretli olmalarına yol açarak büyümenin itici güçlerinden birisini oluşturuyor.

“2012’den bu yana en düşük yüzde 7 dolaylarında büyüyen Çin’in bu büyümesi ne kadar sürdürülebilir?
2008 küresel krizi sonrasında ihracat Çin ekonomisi için eskisi gibi itici bir güç oluşturmuyor. Çin ekonomisinin büyümesini sürdürmesi için iç tüketimin daha hızlı artması gerek. Bu da tasarruf oranının düşürülmesini gerektiriyor. Yani geçmişte yarar sağlayan fazla tasarruf şimdi sorun oluşturuyor. Bu konularda tedbirler alınıyor. Örneğin tüketimi arttırmak, tasarruf eğilimini düşürmek için 10 yılı aşkın bir süredir ülkede asgari ücretler enflasyonun çok üzerinde arttırılıyor, sosyal güvenlik sistemi güçlendiriliyor. Genel olarak bürokrasi ve yerel yöneticiler üzerindeki denetim arttırılıyor.

“Bu bağlamda teknoloji nerede duruyor?
Ülkeler belli bir gelir düzeyine ulaşınca ucuz işçiliğe dayalı rekabet avantajları zayıflıyor, bunun yerini teknolojiye dayalı rekabetin alması gerekiyor. Çin’in ekonomik büyümesini bu engelleyebilirdi ama öyle olmayacağı görünüyor. Çin bugün ulusal gelirinin yüzde 2 sini araştırma geliştirmeye ayırıyor. Bu, AB’dekinden yüksek bir oran. Öte yandan doğan bilimler ve mühendislik alanlarında bilimsel dergilerde çıkan makaleler açısından Çin, ABD’yi geçmiş bulunuyor. Teknoloji Çin’in büyümesine engel olmayacak, destekleyecek görünüyor.

“Hızlı büyüme sürecinin ortaya çıkardığı gelir adaletsizliği, kır- kent arası uçurum ve çevre sorunlarının toplumda yol açtığı hoşnutsuzluk bir soruna yol açabilir mi?
Bu sorunlar büyük ölçüde, ekonomik büyümeyi her şeyin önüne koyan büyüme anlayışı ve bunu yansıtan idari yapının sonuçları. Ülke yönetimi bu anlayışı ve idari yapıyı, daha adil ve insanı öne çıkaracak şekilde değiştirmek üzere çalışıyor. Sözünü ettiğimiz yolsuzlukla mücadele kampanyası da bunun bir parçası. Bu değişimde toplumun tepkisi de önemli rol oynuyor. Geçen yıllar içinde ülkede görülen, çevre ve kırsal kesim insanlarının sorunları gibi nedenlerle çok sayıda, bazıları çok büyük boyutlarda, protesto hareketlerinin görülmesi de bu değişimde önemli rol oynuyor.

“Çin ekonomisinin daha da yükselmesiyle beraber değişecek dengeler Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Dünyada egemen gücün konumunun zayıfladığı, yeni bir rakibin ortaya çıktığı dönemler zorlu dönemler olmuştur. Çin’in ekonomik ve askeri açıdan yeni bir büyük güç olarak ortaya çıkmaya başlamasıyla böyle bir döneme giriyoruz. ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi bunun somut bir göstergesiydi. Belge Çin’i ABD’nin ekonomik ve güvenlik çıkarlarına karşı çalışan bir hasım, ekonomik politikalarını da saldırganlık olarak niteliyordu. Bu belge ABD’nin Çin’e karşı batılı ülkelerdeki şirket alımlarını ve öğrencilerinin ABD’de eğitim olanaklarını sınırlamak gibi tedbirler yanında, diğer ülkelerle yapacağı ikili anlaşmalar yoluyla iç pazarına erişimini kısıtlamak gibi tedbirler alacağı görünüyor.

“Çin benzer bir şekilde karşılık verirse?
Bu durumda bir tür ekonomik savaşa dönüşebilir. Çin’in de büyük ekonomisi ve iç pazarı düşünüldüğünde bu çekişmenin sonucu nereye varır kestirilemez ama dünya ticareti ve ekonomisinin çalkantılı bir döneme girme olasılığının oldukça yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bundan Türkiye’de etkilenecektir. Türkiye ekonomisi için günümüzde hala dünya ekonomisinde büyük ağırlığı olan Avrupa’ya, kültürel ve coğrafi olarak yakınlığı önemli bir rekabet avantajı oluşturuyor. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezinin Doğu ve Güney Asya’ya kayması ile bu avantaj giderek zayıflayacaktır. Türkiye’nin kültürel ve coğrafi olarak aynı derecede yakın olmadığı bu pazarlarda, Avrupa pazarında olduğu gibi göreceli olarak düşük işgücü maliyetleriyle rekabet etme şansı da bulunmuyor. Türkiye ekonomisinin hızla, ekonomisini bilgi gücüne dayandıracak tedbirler alması gerekiyor.

“Sizi, Çin ile ilgili bu çalışmayı hazırlamaya iten neydi?
Dünyanın ekonomik ağırlık merkezi Çin ve Doğu Güney Asya’ya kayıyor. Çin her alanda yaşamlarımızı derinden etkiliyor ve giderek daha çok etkileyecek. Çin hakkında çok az şey biliyoruz. ABD ve Avrupa ile ilgili bilmediğimiz şey yok ama hayatlarımızı daha da çok etkileme yolundaki Çin hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Türkiye’de bu konuda büyük bir bilgi kaynağı eksikliği de vardı. Bu eksikliği gidermek gerekiyordu, işi büyük bir keyifle ben üstlendim.