‘Kamikaze büyükanne’ Nancy Pelosi, göstere göstere ‘Tek Çin’ politikasını ayaklarının altında ezdi, 3. Dünya Savaşı başlatma ihimalini dahi göze alarak geçen hafta Tayvan adasını ziyaret etti. ABD’nin askeri, siyasi ve mali oligarşisi, Çin’in askeri blöfünü gördü. Hegemonyasını yitirmemek için tüm dünyayı ateşe atabileceği mesajını alenen verdi.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan adasını ziyarete ‘kendi inisiyatifiyle’ giriştiği gibi saçmalıklar ve Amerikan iç siyasetini hedeflediği gibi tali izahatların önemi yok. Çin yönetiminin ‘uçağı zorla başka yere indireceği’ de dahil çok sert uyarıları eşliğinde Pelosi’nin Tayvan’ı ‘Hint-Pasifik’ turundaki listeye koymaması durumu değiştirmedi. ‘Kamikaze büyükanne’ 2 Ağustos’ta Malezya ziyaretinin ardından uçağıyla havalanırken Çin hakimiyetindeki bölgeden kaçınmak için ‘meşakkatli’ diye nitelenebilecek uzun bir rota izledi. Kısa sürede Hollywood filmlerine yansımasına şaşırmayacağımız bir macera yaşadı. Sonunda ABD ordusunun kararlı koruması altında Taipei’ye indi. ABD hiyerarşisinin üç numarası, 25 yıl önce mevkidaşı Newt Gingrich’in önce Çin’i ziyaret ederek gitmeyi tercih ettiği adaya, yıllar sonra ABD’nin dayattığı koşullarda inmeyi başardı. Çin Halk Cumhuriyeti ordusu son dakikada savaş uçaklarını Tayvan Boğazı’na sevk etse de netice değişmedi. Doğrusu, geçen haftaki yazımda ‘kağıttan kaplan’ diyerek yanılmış oldum. ‘İlk raund’ ABD’nin oldu.

ÇİN’İN YANITLARI

Çin’e karşı bütün işgallerde adeta ‘uçak gemisi’ işlevi görmüş, -İkinci Dünya Savaşı öncesi Japon kolonisi olan- Tayvan; ABD ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında 1970’lerin sonunda kurulan diplomatik ilişkilerin adeta ‘mayası’. ABD yönetimleri Tayvan’daki Çin Devrimi mağluplarına kol kanat gerse de Pekin ile ‘Tek Çin’ ilkesinden hareketle iştigal ettiler. Yakın tarihte üç kriz var. Bu sonuncusu Çin’in güçlenip ABD’nin küresel hegemonyasına meydan okuduğu bir dönemde yaşanmakta. Ve Pekin’in ‘Tek Çin’ ilkesi uyarınca zamana yayılacak Tayvan’la ‘barışçı birleşme’ arzusunun Washington’da karşılığının hiç olmadığını somutlaması açısından önemli.

Çin, yanıtlarını ziyaret sonrası attığı adımlarla vermeyi tercih etti. Pelosi’nin 19 saat sonra terk ettiği ada adeta ablukaya alınarak geniş çaplı tatbikatlar başlatıldı. ‘Savaş simülasyonu’ olarak yorumlanabilecek bu tatbikatlarda ABD’nin 1955’te çizdiği ‘orta hat’ çizgisi aşıldı. Kuvvetle muhtemel ABD bu manevraları da askeri olarak yanıtsız bırakmayacak.

Pekin’in diğer önemli yanıtı ekonomik cephede oldu. Tayvan adasına yönelik -hem inşaat hem çip teknolojisinde kullanılan- doğal kum dahil kimi ürünlerin ithalatı durduruldu. Kimileri Tayvan’ın bu yolla ‘yola getirileceğini’ düşünüyor.

Çin yönetimi ardından ABD’ye yönelik 8 başlıkta önlemler açıkladı. Deniz güvenliği görüşmeleri, komutanlar arasındaki temaslar ve savunma koordinasyonu toplantıları iptal edildi. Yasadışı göç, adli işbirliği ve sınır ötesi suçlar, uyuşturucuyla mücadelede ve iklim değişikliği alanlarında beş diyalog mekanizması askıya alındı. Bu adımlar ABD provokasyonuna Pekin’in kalibrelenmiş yanıtlar ürettiği anlamına geliyor. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, ABD’yi açıkça diplomatik ilişkilerin kuruluşu sırasında yayınlanan ortak bildiriyi ihlal ve Tayvan Boğazı’ndaki statüyü değiştirmeye çalışmakla suçladı.

Ancak Pekin’in askeri yanıtının boşa düşmesi ABD’yi daha ‘cesaretlendirmiş’ görünüyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby’nin açıklamaları dikkat çekici. Kirby, Pelosi’nin adayı ziyaret etme hakkı olduğunu savunurken, Pekin’i ‘statükoyu değiştirmeye yönelik uzun süren girişimlerini’ kınadıklarını belirtti. ABD’nin Tayvan’ı desteklemekten ve ‘Batı Pasifik’ diye andığı bölgede müttefikleriyle birlikte askeri faaliyetlerinden vazgeçmeyeceğini vurguladı.

ÇİP-YARI İLETKEN MESELESİ...

Elbette Pelosi’nin ziyaretinin ABD’nin dünya savaşı çıkartmayı göze alarak yürüttüğü kışkırtıcılığın özgürlükle, demokrasiyle alakası yok. ABD ile Çin arasında savunma alanını da içeren bir teknoloji mücadelesi var. Bu jeopolitik kapışmanın ekonomi-politiğine işaret ediyor. Nitekim Biden yönetimi geçen hafta ABD’de Çin ve Asya’ya bağımlılığı bitirmesi umulan çip teşvik yasası çıkarırken, Pelosi’nin Tayvan’a gidip dünyanın en önemli çip ve gelişmiş yarı iletken üreticisi TSMC şirketinin CEO’su Mark Lui ile görüşmesi bunun ispatı. Geçen sene Arizona’da üretim üssü kurmaya başlayan bu şirketin (çip ve yarı iletkenlerde TSMC/Tayvan, Suudilerin OPEC’teki rolüyle kıyaslanıyor) ABD’deki yeni teşvik yasasından faydalanması, Çin’le işbirligi yapmamalarına bağlı.

‘BÜYÜK GÜÇ’ MÜCADELESİ

Olup bitenler Çin yönetiminin Rusya’nın yıllardır sabırla yürüttüğü Ukrayna siyasetinden yeterince ders çıkarmamasına yorulabilir. ABD yönetimi klasik taktiği; yanıt alıncaya dek rakibini dürtükleyip sonra ‘beklenmedik bir saldırganlığa’ uğradığı iddiasıyla ‘bunu yanıtsız bırakmaması’ üzerinde şekilleniyor. Rusya Federasyonu’na karşı Ukrayna üzerinden açılan savaşın Asya’daki versiyonu Tayvan ve çatışmadan kaçınılmasının zorluğunu gösteriyor.

Bir kez daha toplumsal kalkınma için ABD emperyalizminin mali, siyasi ve askeri hegemonyasıyla ‘barışçı bir arada yaşama’ formüllerinin karşılığının olmadığı anlaşılıyor. Belki de ‘eşyanın tabiatına aykırı’ demeli. ABD öncülüğünde yaratılan küresel neoliberal distopya; altyapı, sağlık, eğitim, herşeyin rant devşirilecek biçimde özelleştirilip metalaştırılmasına dayanıyor. ABD’nin tek kutuplu gücünü militarizmi eşliğinde muhafaza çabası, küresel tüm kaynakları kendi modeliyle yoğururken, ulusal çıkarlarını güden tüm ülkelere yönelik doğal düşmanlığını kaçınılmaz kalıyor. ‘Kamuculuk’ alternatifi ‘otokrasi’ diye etiketlenirken, neoliberal modele uygun ayrılıkçı bölgelerin desteklenmesi, diğerlerinin lanetlenmesi icab ediyor. Böylesi bir hegemonyanın; kendi tarihsel/toplumsal mücadeleler tarihinde ileri-geri adımlar bulunan ve kamu yatırımlarına dayalı -karma modelle- endüstriyel refah çabaları öne çıkan ülkeleri kabullenmesi imkansız.