Çin komünizmi

ONUR BEHRAMOĞLU / @onurbehramoglu

BirGün’de Kâmuran Kızlak, Çin komünizmine dair altı önemli makale yayımladı. Bir haftalık Çin gezime dair siyasi-ekonomik gözlemlerimi aktarabilmem için, öncelikle kendisinin yazdıklarını kısaca hatırlatmam gerekiyor:

Çin Komünist Partisi önündeki tek sosyalist kalkınma örneği, tarımdan sanayi ve finansa kaynak yaratarak nüfusu kentlere ve gelişmiş kırsal bölgelere yönlendiren Sovyet modelidir. Bu modelin insanı özgürleştirmeyip kapitalist sistem kadar kuşatıp boğacağını öngören Mao, İleri Doğru Büyük Atılım projesini açıkladığında, Sovyet planlamacılar kırsala ağırlık veren bu yaklaşımı eleştirirler. Mao, ülkesinin kaynaklarını sanayi için emmek yerine, tarım ve sanayi arasındaki karşılıklı destekleyici ilişkiyi beslemeyi düşünmekte, üretim süreci üzerinde kitleleri ortak düşünmeye sevk etmeyi planlamakta, insana, onun sonsuz potansiyeline belki de ütopik bir inanç duymaktadır.

Kurulan 750 bin civarında kooperatif, her biri 22-25 bin nüfus barındıracak şekilde komün halinde birleştirilir. 1958-60 arasındaki uygulama sonunda İleri Doğru Büyük Atılım, iklim felaketi kaynaklı tahıl-gıda ürünleri sıkıntısı, sanayi için hammadde sorunu, çok miktarda düşük kaliteli mal (özellikle çelik) üretimi, kötü yönetim nedeniyle sanayi tesislerinin zarar görmesiyle sonuçlanır. Ancak, bu dönem aynı zamanda komünler aracılığıyla sulama kanallarının inşa edilip arazilerin ıslah edildiği, Çin tarihinde kıtlık ve kötü beslenme sorununun ilk kez çözülebildiği dönemdir.

Kâmuran Kızlak, projenin başarısızlığa uğramasının nedenlerini şöyle sıralıyor: (1) Mevcut sanayi kuruluşlarıyla bağlantılar dahil merkezi kurumsal yapılarla yerel komünler arasındaki ilişkilerin ve organizasyonun her anlamda yetersizliği ve dağınıklığı. (2) Parti kadrolarının kırsal üretici yaşamı organize etmedeki beceriksizlikleri, ne yapacaklarını tam bilemedikleri için yetersiz kalmaları hatta sıklıkla işleri karıştırmaları. (3) Sürecin üç yıldır devam eden ve kıtlık yaratan iklim felaketi koşullarında yaşanması. (4) Köylülerin kıtlık korkusuyla paylarına düşenden fazla ürüne el koymaları ve henüz olgunlaşmamış ürünleri tüketmeleri.

İleri Doğru Büyük Atılım sona erince, köylülerin seçtiği komün liderlerinin yerini atanmış ‘profesyonel’ yöneticiler alır. Ekonominin başına Deng Xiaoping getirilerek komünlerin ürettiği ürünlerin bir devlet tekeli tarafından alınıp satıldığı Sovyet modeline geçilir. Kolektif kırsal sanayi işletmeleri, hepsi parti üyesi olan yöneticilerine satılır. Kâmuran Kızlak’ın Çin’de devlet memuru olan bir dostunun anlattıkları, dönüşüm sürecinin özetidir: “Bizim kırsal bölgede bulunan bir bavul fabrikasının yöneticisiydim. Yüksek lisans eğitimine devam etmek için ayrıldım ve birkaç yıl sonra fabrika benden sonraki yöneticiye satıldı. O şimdi zengin bir işadamı ve halen parti üyesi. Ben halen bir Maocu komünistim. Parti artık onun gibileri komünist, benim gibileri ise bozguncu kabul ediyor.”

Komünler 1980’lerin başında kapatılır (ah bu 80’lerin başları!), Mao’nun birkaç kez partiden uzaklaştırdığı Deng’in 1979 sonrasında gücü ele alarak önünü açtığı ‘ikinci devrim’ (aslında ‘kapitalist dönüşüm ve olağanüstü yolsuzluklar’) dönemidir artık.

Çin’in güneyindeki Zunyi sokaklarında yürürken, bütün bunları ve elbette Mao’nun Ekim 1934-Ekim 1935 arasındaki ‘Uzun Yürüyüş’ünü (güneyden batıya ve kuzeye çekilirken gerçekleşen yürüyüşlerin en görkemlisini) düşünüyordum. Çan Kay Şek komutasındaki faşist güçlerin kuşattığı Çin Kızıl Ordusunun on binlerce askerinin bir yılda binlerce kilometre yolu yürüyerek kat ettiği, insanoğlunun yazdığı en epik, en lirik, en dramatik destanlardan, tarihin gördüğü en çarpıcı askeri manevralardan, direncin-azmin-mücadelenin sınırlarını yeniden belirleyen en benzersiz meydan okuyuşlardan birini. Sözcüklere sığmayacak uzun yürüyüşün Zunyi’deki durağında Ocak 1935’te düzenlenen konferans sonrasında komünist hareketin lideri haline gelen Mao, yıllar sonra dünyanın dört bir yanından davet edilecek şairlerin Zunyi’de lüks bir otelde ya da partili bir zenginin sahibi olduğu -bizim Doğu Karadeniz’i andıran- olağanüstü etkileyici tabiatın bağrındaki tesislerde şiirler okuyacağını öngörmüş müdür? Herhalde hayır. Yürüdüğüm sokaklarda yürüyüp şimdi şu anda bakmakta olduğum sessiz, yoksul, mazlum insanlara bakarken düşündüklerime benzer şeyler, mutlaka düşünmüştür, Nâzım Hikmet’in şiirinde söylediği türden şeyleri:

“Aya gidilecek / daha da ötelere, / teleskopların bile görmediği yere. / Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak, / korkmayacak kimse kimseden, / emretmeyecek kimse kimseye, / yermeyecek kimse kimseyi, / umudunu çalmayacak kimse kimsenin? / İşte ben komünistim bu soruya karşılık verdiğim için.”