Mao’nun devlet başkanlığından ayrıldığı (ama ÇKP liderliğine devam ettiği) 1959’dan son yıllarına (ölümü: 1976) kadar geçen zaman sıkıntılı, çalkantılı bir süreçtir. Partide ağırlıkları artan SSCB kalkınma modeli taraftarlarıyla Mao yanlıları arasında yaşanan güç çekişmesi ve çatışmanın partinin enerjisini tükettiği ve aklını paralize ettiği söylenir.

Mao, İleriye Doğru Büyük Atılım kampanyasının sonlandırılmasının ardından partinin uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarının halkı sömürdüğünü söyler ve kapitalist esintiler taşımakla, sağcılıkla suçlar. Mao için sağcılık ve kapitalizm tehlikesini durdurabilecek yol yine halkın devrimci ruhuna duyduğu güvendir: Kapsamlı bir “Sosyalist eğitim kampanyası”, “Kültür Devrimi”ni başlatır. Bir çok parti yöneticisi, Deng Xiaoping dâhil, sağcılıkla eleştirilir ve görevlerinden uzaklaştırılıp Laojiao (laodong jiaoyang - emek kullanımı yoluyla yeniden eğitim) için çalışma alanlarına (fabrika, tarla vs) gönderilir.

Bu çabaların istenen sonucu verdiğini söylemek zor. Zira Deng’in ekibinin uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarında anlamlı bir değişiklik olmaz. Söylenebilecek şey, komünlerin tasfiyesi ve kapitalist dönüşüm sürecinin daha o yıllarda başlamasının engellendiğidir.

Mao’nun ölümünün ardından Deng’in ekibinin partide ağırlığı tekrar artmaya başlar. 1979’da Deng, Mao yanlılarının ağırlık koymasıyla partiden bir kez daha uzaklaştırılır ama iki yıl sonra geri döner. Bu dönüş partideki bütün Mao yanlılarının (Mao’nun eşi dâhil) tutuklanması ve tasfiyesi ile sonuçlanır. Böylece, kapitalist yoldan kalkınma politikalarının önündeki engel kalkmış olur, yol açılır. Deng’in 1983’te ilan ettiği bu kapitalist dönüşüm politikalarını gizlemek için kullanılan sıvanın adı “Çin’e Özgü Sosyalizm” olur. Aslında ilan edilen şey, “Sözleşmeli Üretim” sistemiyle daha 1979’da tarım sektöründe uygulanmaya başlanan dönüşüm modelinin ekonominin diğer sektörlerine de sınır tanımadan yaygınlaştırılacağıdır.

Kapitalist dönüşüm sürecinin başlarında, köylerdeki bazı kolektif üretim araçları eski komün liderlerinin elinde kalır. Fakat kolektif kırsal sanayi işletmelerinin neredeyse tamamı ilk olarak işletmelerin yöneticilerine (tabi ki her yönetici gibi onlar da ÇKP’li) sözleşmeyle verilir ve ardından onlara satılır. Çin’in halen kurtulamadığı o dillere destan yolsuzluk sarmalı işte bu sürecin kapitalizm tadındaki meyveleridir. Olan basitçe şu: O güne kadar bir proleter olan ve dolayısıyla sermaye birikimi olmayan bir yöneticiye, “Fabrikayı çalıştır, para kazan ve sonra şu kadar kira bedeli öde” diyerek yönettiği işletme kiralanır. Yeteri kadar sermaye birikimi sağladıktan sonra, fabrikayı teminat gösterip bankadan kredi alan o yöneticiye işletme satılır. Bu süreçte kimlerin nasıl sebeplendiği sanırım ileride bir nevi “Çin’in kapitalist dönüşüm destanları” olarak anlatılacak. Çünkü Çin hafızası hiçbir şeyi unutmaz.

Hâlihazırda devlet memuru olan bir dostun şu anlattıkları bu dönüşüm sürecini çok güzel özetliyor: “Bizim kırsal bölgede bulunan bir bavul fabrikasının yöneticisiydim. Yüksek lisans eğitimine devam etmek için ayrıldım ve birkaç yıl sonra fabrika benden sonraki yöneticiye satıldı. O şimdi zengin bir işadamı ve halen parti üyesi. Ben halen bir Maocu komünistim. Parti artık onun gibileri komünist, benim gibileri ise bozguncu kabul ediyor”.

İleriye Doğru Büyük Atılımın döneminde, yaklaşık yirmi beş bin nüfuslu kendine yeten birimler olarak tasarlanan komünler ortadan kaldırılana kadar eğitim, sağlık ve bakım hizmeti gibi sosyal hizmetler de verirler. 1980’lerin başlarında komünlerin dağıtılmasıyla birlikte bu hizmetler de sona erer. Testislerindeki enfeksiyonu tedavi ettirecek parası olmadığı için hastaneye gidemeyen ve çektiği dayanılmaz ağrıdan kurtulmak için bıçakla testislerini kesip ölümden dönen bir köylünün dramatik öyküsü buralarda çok bilinir. Okuyanı gülümseten ve bir fantastik kurgu gibi görünen bu öykü akademik yayınlara bile konu olmuş bir gerçek. Deng’in 1980’lerin başında kırsal komünleri dağıtmasının köylülere ödettiği bedele bir çarpıcı örnek olarak verilir. (Devam edecek…)