Çin nereye gidiyor? Mao sonrasında başlayan, 1990’lı yıllarda hızlanan “reformlar, piyasaya ve dışarıya açılma” Çin toplumunu hangi doğrultuda etkilemektedir?

Sol çevrelerde üç farklı yorum var: Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) resmî söylemini benimseyenlere göre, “sosyalist piyasa ekonomisi” ve “Çin özelliklerini taşıyan sosyalizm” nitelendirmeleri geçerlidir. Batı Marksizminin geçmişte Mao’cu akıma destek vermiş olan ağır topları, örneğin ABD’de Monthly Review dergisi ve Fransa’da Alain Badiou’ya yakın olan çevreler, kapitalizme dönüş sürecinin büyük ölçüde gerçekleşmiş olduğunu düşünüyor. Troçki akımını temsil eden (Verite ve Links gibi) kaynaklara bakarsak, Çin’de bürokrasinin yozlaşmış hegemonyası sosyalizmi dejenerasyona uğratmıştır ama üretim araçları üzerinde yaygın devlet mülkiyeti hâlâ korunmakta olduğu için kapitalizme geçiş de gerçekleşmiş değildir.

Maddeci tarih görüşünü, özgün Çin kaynakları ile birleştiren düşünürlerin yorumları belirleyicidir. Ben ise, bu yazıda birkaç bilgi aktarımı ve yorum ile yetineceğim.

***

Mao’nun ölümü sonrasında Deng Xiaoping’in öncülüğünde başlatılan dönüşüm, Sovyet blokunun tarihe karışmasını izleyen yıllarda hızlandırıldı. Anlaşıldığı kadarıyla SSCB ve Doğu Avrupa’daki rejimlerin çöküşü ÇKP yöneticilerini derinden etkilemiş; onları, piyasa mekanizmasının ve kapitalist işletme biçimlerinin üstünlüğüne inandırmıştır.

Yeni stratejik hedefin, kapitalistleri olmayan bir kapitalizmin oluşması olarak ifade edilebileceğini sanıyorum. Buna göre kapitalizm, ülkeye dinamizmi, hızlı büyümeyi yabancı sermaye aracılığıyla getirecektir. Süreç ÇKP’nin denetiminde yürütülecek; büyük sermaye “yabancı” olduğu için, iktidar arayamayacak; yerel ve küçük boyutlarda tutulacak olan Çin burjuvazisinin egemen bir sınıfa dönüşmesi engellenecektir. Siyasette plüralizme izin verilmeyecek; ÇKP iktidarı paylaşmayacak; toplumsal gelişimin ana çizgilerini belirlemeyi sürdürecektir. Sistemin (1989 sonrasında SSCB’de gözlenen biçimde) dağılması, çözülmesi böylece önlenecektir.

Başlangıçta devlet işletmelerinin özelleştirilmesinden kaçınılmış; toprakta devletin çıplak mülkiyet hakkı korunmuş; yarı-kamusal işletmelerin yerel yönetimlerce geliştirilmesine ve küçük boy özel sektöre yeşil ışık yakılmıştır.

Ne var ki, bu “temkinli” başlangıç iki dramatik adımla Çin’de kapitalizmin gelişimini hızlandıracaktı. Geçen hafta bu köşede açıkladık: 100 milyonu aşkın köylünün sosyal güvencelerden tamamen yoksun olarak sanayi merkezlerine göçmesi teşvik edildi ve kırsal bölgelerde köylerin ortak arazisinin satışına imkân verildi. Böylece, sosyalizmin iki temel ilişkisi tasfiyeye uğradı: Göçmen işçilerin emek-gücü ve köy arazisi alınıp-satılabilir oldu; meta’laştı. İşçilerin büyük bölümü, çok düşük emek maliyetleri karşılığında çokuluslu sermaye için çalışmaktadır. Köy arazisini satın alan turistik, spekülatif vb yatırımcıların içinde yabancı sermayenin önem taşıdığı anlaşılmaktadır. Ne var ki, zamanla Çin toplumunun bünyesinden palazlanan bir yeni burjuvazinin, dört nala servet biriktirmeye başladığı da anlatılmaktadır.

Kapitalizmin gelişiminin sınıf mücadelelerine yol açması kaçınılmazdı. Çin köylüleri, köy arazisini ucuza kapatan yatırımcılara ve onların işbirlikçisi yerel yöneticilere karşı kalkışamaya; göçmen işçiler ise, çok ağır sömürü koşullarına karşı direnmeye dalga dalga başlayacaklardı. Resmî makamlarca “toplu protesto olayları” diye adlandırılan işçi ve köylü eylemlerinin sayısı, 2011’de 180.000’e ulaşacaktır.

***

Çin’in gelecekte izleyeceği yolun güzergâhı, sadece sınıfsal eylemlere değil, ÇKP’nin içindeki saflaşmaya da bağlıdır. Mao, 1960’lı yıllarda Kültür Devrimi’ni “Parti içinde kapitalist yolu seçenler”e karşı başlatmıştı. Son 20-30 yıl boyunca izlenen “kapitalist yol”un bugünkü durak noktasında, eskinin tam karşıtı bir soru gündemdedir: “ÇKP içinde sosyalist yolu seçenler, savunanlar var mıdır?”

Mao’nun ölümünü izleyen yılların çatışmalarını değil, yakın dönemi kastediyorum. İzleyebildiğim kadarıyla, küçümsenmeyecek sayıda “sosyalist yolcular” vardır ve seslerini duyurmaktadır. Bir örnek olarak, kamu mülkiyetine yabancı/yerli sermaye gruplarının el koymasına yol açan yasaya karşı gerçekleştirilen direnme verilebilir. Bu tepki, 2006’da Ulusal Halk Meclisi’nde yasanın reddedilmesine yol açtı. Bir yıl sonra tekrar gündeme geldi. ÇKP’nin içinden 3000 kişinin katıldığı bir imza kampanyası başlatıldığını ve yasanın Meclis’ten güçlükle geçirildiğini öğreniyoruz. İmzalanan metinden aktaralım: “Tasarı, sosyalizmin temellerini ters-yüz etmektedir. Alın teriyle edinilen özel mülkiyet ile kamu mülkiyetinin yolsuzluk sonunda özel ellere geçmesi arasında ayrım yapmamaktadır. Devlete ait mülkiyetle özel mülkiyete aynı hukuki konumu veren bir Çin, sosyalist bir toplum olarak nitelendirilemez...”

Sınıf mücadelelerinin yoğunlaştığı sonraki yıllarda, “yeni sol” veya “neo-Mao’cular” olarak anılan sol muhalefet canlandı. “Kızıl Çin”, “Ütopya” ve “Mao Bayrağı” adını taşıyan etkili web siteleri kuruldu. Görüşleri zaman zaman Parti’nin yayın organlarında da yer aldı.

ÇKP Politbüro üyesi ve 32 milyonluk Chongking Eyaleti Parti sekreteri olan Bo Xilai olayı da aynı çerçevede değerlendiriliyor. Geçmiş sicili pek de parlak olmayan Bo, ÇKP’nin sol kanadının liderliğine soyunur. “Chongking modeli”ni “kızıl olalım; kara’yı yenelim” sloganlarıyla kamuoyuna tanıtır. Yolsuzluğa karışmış iş adamlarına, yöneticilere savaş açar; sosyal konutlara, devlet yatırımlarına öncelik verir; göçmen işçileri, yoksul üniversite öğrencilerini gözetir; Kültür Devrimi’nin sloganlarını, kitle hareketlerini, devrimci marşları hatırlatıp yaygınlaştırır.

Bu uygulamalar, Başbakan Wen ve Başkan Hu’nun neoliberal eğilimleriyle çatışacaktır. Mart-Nisan 2012’de disiplinsizlik suçlamasıyla görevlerinden uzaklaştırılır. Tasfiyenin “medyatik gerekçesi” de, ailesinin, özellikle eşinin karıştığı iddia edilen “karanlık işler” olacaktır.

Öte yandan, Çin ekonomisinde devletin, kamu sektörünün önemi, ağırlığı sürmekte; hatta son yıllarda artmaktadır. Uluslararası krizin etkileri, devlet yatırımları (dolayısıyla kamu mülkiyeti) hızla artırılarak geçiştirildi. Çin’in dış fazlalarından kaynaklanan döviz rezervleri de devlete aittir. Bu rezervlerden beslenen Çin Yatırım Kurumu, Çin devletinin mülkiyetini ülke içine ve dış dünyaya taşımaktadır.

Çin toplumunun niteliğine ilişkin değerlendirmelere bu gözlemlerin ışığında bakarsak, Troçkist tezlerin ağır bastığını düşünüyorum: Çin’de sosyalizm gerilemektedir; ama henüz yenik düşmemiştir.