Ekonomimiz freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı adeta ışık hızının 0.9 hızında giderken, bizi yönetenler ise her gün bizi daha fazla şaşırtmaya devam ediyor. Aslında şaşırmanın da pek bi manası yok.

Mesela mahallenizde (Geleceğe Dönüş filmindeki gibi) bir profesör var. Profesör bir gün geliyor, “Geçmişe gitmeyi buldum” diyor… Şaşırır mısınız? Ben şaşırmam, çünkü adam zaten geçmişe daha önce gitmiş, hatta hâlâ geçmişte yaşıyor. Düşünün atom altı parçacık fiziğini fıkıh üzerinden çözen yeni bir teori buluyor mesela ve diyor ki “Elektronlar sonuç, yörünge sebeptir. Benim de teorim budur”, ona da eyvallah. Zaten profesör naslı, inceden kafa da gitmiş, yaşına verirsiniz. “He dedem he” dersiniz geçersiniz. Fakat bir gün profesör geliyor, mahallenin büyük bir kısmında çıkarttığı yangından sonra “Ben o yangın sırasında yoktum, zaman yolcusuydum” diyor. E dedem, sen bırak profesörlüğü, seni torunlarının yanına alalım artık demez misiniz?

***

İşte profesör artık iyice çıldırdı, zamanda yolculuk yaptı, 1970’lerde ülkede uygulanan sistemleri getirip 2021 yılında devreye soktu. Sistem çalışıyor mu? Evet. Mahalleli, gitti profesörün elini öptü. “Ne mübarek profesörmüşsün sen?” dedi… Profesör şimdi Şeker Bayramı’nda mahallenin çocuklarına vereceği şekerlerin garantisini hazineden istiyor ve diyor ki “Ben şeker dağıtacağım ama eğer olur da dağıtamazsam, imkanım yetmezse, bu şekerleri hazineden alacağım ödeme desteğiyle dağıtacağım”… Peki, ona da eyvallah. Zaten fenle, din işlerini birbirine karıştırmış, nereden profesör olduğu da merak konusu, tek başarısı zamanda yolculuk yapabilmek olan bir dedemiz… Dede zamanda da sadece geriye gidebiliyor. Hatta isterseniz sizi de zamanda geriye götürebiliyor, bunu da azımsamamak lazım aslında. Mahallenizdeki profesörle dilerseniz istediğiniz imparatorluğun çöküş yıllarına gidebiliyorsunuz düşünsenize. Nereden baksanız büyük beceri.

***

Neyse mahalledeki garibanlar, mahallenin bir kısmı zamanda geriye giderken, olan bitenden etkilenmemek için, ellerinde avuçlarında ne var kaybetmemek için çeşitli önlenler almaya başlıyor. Profesör her ağzını açtığında uzay - zaman kumaşında bir yarık daha açılıyor. Farklı yerçekimsel ortamlar oluşup, cebinizdeki paraları emiveriyor. Her seferinde profesör çıkıp “Lanet olsun atom fiziğine, zaten nerede olduğu belli olmayan parçacıktan hayır gelmez” diyor ve biraz daha fakirleşiyorsunuz.

Yanlız bu profesörün çevresinde de birkaç kişi var. Aynı Geleceğe Dönüş filmindeki Marti gibi. (Yalnız bu Marti’yi Yekta Kopan seslendirmiyor, onun yerine daha az saçı olan, bademsi bıyıklı, bir dediği bir dediğini tutmayan, normalde görsen herhangi bir şey emanet etmeyeceğiniz sıfatta yancılar var Marti yerine)… Bu yancılar profesörün yapacağı her şeyi önceden biliyor. Profesör konuşacak gibi olduğunda ceplerini sıkıca tutuyorlar ki, paracıkları gitmesin.

***

Bu yüzden profesörü çok seviyor bu yancılar. Bazıları da “Profesör iyice çıldırsın da yerine ben profesör olayım” diye düşünmüyor değil. Keza bir iki yıl öncesine kadar profesöre demediğini bırakmayanlar, şimdi profesörün elinden tutup, hürmetlerini sunma yarışı işine girmiş durumda…

Neyse efendim bizim profesör şimdi bundan sonra ne yapacak? Bence profesörlüğü tamamen bırakıp cinci hoca olacak. Evdeki yastıklarınızı, yorganlarınızı bana getirin onlara üfleyeyim diyecek.

Cin ekonomisi diyeceğiz bunun adına da.