Bu ülkede kadınlar hiçbir zaman bedenlerinin, tenlerinin gerçek sahibi olamadılar. Evlenene kadar baba, ağabey, dayı ve amcaların namusu olduk, evlendikten sonra da eş ve onun ailesinin. Her gün yüzbinlerce, milyonlarca kadın bu teşkilat tarafından istismar ediliyor.

Cinsel travmaya karşı ses çıkar!

NESLİ ZAĞLI

“Cinsel travmanın değip yaraladığı kendiliğin bütünlüğüdür. Çünkü bedendir. Tendir. Dünyayı ve dünyayı algıladığı bilişi, duygulanımı kapsayan ve içinde tutan. Beden ve deri kapsayıcıdır, bütünselliği, tamlığı ve biricik olanı içerir. Tenime dokundu, öylece baktı, dahası için izin ister gibi, ama kabul etmedim, derimin ardına sığındım. Durdu, ama sanki bir çatışmanın cephesiymiş gibi müdahaleye hazır bekliyordu. Bundan kaçmanın bin bir yolunu düşündüm, yolu yoktu. Tüm gövdemi bu korkunç taarruza karşı hazırlamalıydım. Dur deyip elini yakalasam, bağırsam, vücudumu ellerimle kapatsam, bacaklarımı kapayarak büyük günahı gizlesem, ben de şiddet göstersem yay gibi gerilmiş tüm uzuvlarımla. Bedenim ürküyor, tenim ürperiyor. Aklımdan şu anda benimle aynı durumda, bir kanepede, bir ofiste, bir yatakta ve hatta bir arabada şu an yaşadığım korkunç çaresizliğin çığlığını içlerine atan kadınlar geliyor. Onlara demek istiyorum ki: Başınıza gelen rus ruletidir. Ve bu coğrafyada rus ruletinin kazananı daima onlardır, erk sahipleri."*

Cinsel istismar ve cinsel şiddet bu çağda insanlığın hâlâ yarasıysa bunun nedeni sadece sapkınlık değil, o sapkınlığı gidermeye gücü yokmuş gibi susan evrensel ve sistematik kötücüllüktür. Söz konusu bizim coğrafya olduğunda ise istismar ve şiddet vaka-i adiyedendir. Bu ülkede cinsel istismar saklanır, saptırılır, aklanır, korunur ve kollanır. Mevcut gerici, baskıcı, adaletsiz ve insancıllığın can çekiştiği iktidar döneminde cinsel istismar vakaları da katlanarak çoğaldı. Aynı pandemideki vaka sayıları gibi bildirilen bir vakaya karşılık, bunun 4-5 katı kayıtdışı istismar olayı yaşandı. Aile içi ve dışı cinsel şiddet failleri cirit atmaya, pohpohlanmaya ve hatta davul zurnayla karşılanmaya başlandı. Cinsel istismar ve şiddet her çağda, her toplumda, her kurban için büyük birer travma olsa da, çivisi çıkmış bu düzen, eril hegemonyasıyla faillerin gücünü artırmakta ve travma mağdurlarının güvenli alanlarını azaltmaktadır. Kadınlar olarak bu ülkede cinsel travma yaşamamış azınlıkta bile olsak, tanık olduğumuz “su yüzüne çıkabilmiş” her yeni vaka ile yeniden ve yeniden travmatize olmaktayız.

Yıllardır çok farklı yaş ve sosyoekonomik gruptan danışanla psikoterapi çalışmaları sürdüren biri olarak her tür cinsel travmanın yakıcı ve yıkıcı etkisine birinci dereceden tanıklık ediyorum. Aile "dostu”, konu komşu, mahalle esnafı, öğretmeni, işvereni, antrenörü derken en iç halkada kuzeni, dedesi, ağabeyi ve babası tarafından cinsel olarak istismar edilen kadınları dinliyorum. Bu kadınlar dışarıdan bakıldığında, çoğu zaman açığa çıkmamış, cinsel travma mağduru sayısına eklenmemiş birer vaka. Ama aslında onlar terapi odasının kendine has, yüklü evrenine düşmüş birer yüklü ışığını yitirmiş yıldız. Ahengi unutmuş, canlılığı unutmuş, umudu unutmuş çocukluğundan, gençliğinden, kadınlığından vurulmuş yıldızlar. Katman katman iç içe geçmiş öykülerinin içinde hep bir güvensizliğe, tekinsizliğe, utanca, öfkeye işaret eden bellek kırıntılarını taşıyorlar. O anılar ki bazen çaresizce aylarca, yıllarca bastırılıyor. Bastırılıyor çünkü paylaşılamıyor. Bastırılıyor çünkü bu ülkede cinsellik ve şiddet temel iki dürtü olmasının dışına, çok dışına çıkarak sistematik olarak erk sahiplerine hizmet eden eril bir imtiyazın yapı taşlarını oluşturuyor. Tam da bu nedenle cinsel olarak istismar edilen korkunç ve ilkel atıflarla (su testisi su yolunda, kuyruk sallama, o saatte orada işi neymiş vb.) insanlık dışı bu muamelelerin günah keçisi olabiliyor. Kadınlar cinsel şiddet karşısında susuyorsa nedenlerinden biri istismar nedeniyle un ufak olmuş kendilik değerleriyle, bu eril taarruza karşı koyacak gücü bulamamalarındandır.

“Toplum dedikleri erkek-egemen şarlatanlık çok iyi anlar bu işlerden; kız mı kadın mı ayrımından, tahrik unsurundan, kadın bedeninin ne kadarlık kesiminin yatakta, ne kadarının denizde, ne kadarının sokakta açık olması gerektiğinden. Kadın bedeni üzerindeki tahakkümün sözsüz, eşsiz, fevkalade gelişkin kuralları vardır. Bu kurallar o kadar bağlayıcıdır ki, yüzbinlerce kadın bedenlerinin kendine has ısısını, parlaklığını ve kokusunu bilmeden ömür geçirir. Kadınların bedensel ve cinsel hazlarının ne büyük bir günah olduğunu unutmayın sakın! Kadın bedeninin işlevi eril uyarılmışlığı gidermektir. Bedenin yükü bizde, ağrısı bizde, sızısı bizde, teri bizde, yarası bizdedir. Oysa bedenlerimizi bir ömürlüğüne devre-beden misali kiraya vermiş gibiyiz. Biz vermezsek zorla alıyorlar, zorla!”

Bu ülkede kadınlar hiçbir zaman bedenlerinin, tenlerinin gerçek sahibi olamadılar. Evlenene kadar baba, ağabey, dayı ve amcaların namusu olduk, evlendikten sonra da eş ve onun ailesinin. Her gün yüz binlerce, milyonlarca kadın bu teşkilat tarafından istismar ediliyor. Ensestöz travmaları insafsızca ve akıldışı aklamaya çalışan bir tecavüz faili babanın: “Bahçemizdeki ağacın meyvesini de mi yemeyelim” dediği anekdotu duymuşsunuzdur. Ama hepimiz bunları hiç duymamış olmak isterdik bir ömür. Ama duyuyoruz ve önceden cinsel travması olan tüm kadınlar bu söylemlerle tekrar tekrar dağılıp, parçalanıyor. Ruh sağlığı derneklerinin intihar haberlerinin paylaşılması ile ilgili hassasiyet önerisinin bir benzeri de cinsel taciz ve şiddet haberleri için olması gerekir. Bir cinsel travma mağdurunun asıl duyması gereken şey: Cinsel şiddetin nasıl gerçekleştiğinden çok ortaya çıkmış olması, bu konuda yasal yollara mutlaka başvurulması gerekliliği ve failin apaçık ve şüphe götürmeyecek şekilde ifşasıdır. Ayrıca açılan davalar, olası cezalar ve verilen adil (az da olsa) sonuçlar vurgulanmalıdır. Defalarca cinsel travma yaşayan danışanlarımdan yeni istismar vakalarının içlerinde depremlere yol açtığını duydum. Yeniden travmatize olan insanlar bu yeni olaylarla bir türlü içinden çıkamadıkları kapanın içine geri dönüp içine sıkışabiliyorlar. Bu nedenle herkes belli hassasiyetlerin gözetildiği ifşa ve hukuki süreçleri doğru bir habercilik yaklaşımıyla görmeli. Bu ülkede yandaş basın neyse ki (!) bu haberlere önem vermediği için iş özgür ve bağımsız haber kaynaklarına düşüyor.

Tenimizi, bedenimizi ve ruhumuzu tehdit eden bu kötücül eril sistem karşısında kadın olmak, hayata ve insanlara güvenle bağlanmak, geçmişe şefkatle, geleceğe umutla bakmak nasıl da zorlaşıyor. Belki cinsel istismarın her türü aynı yoğun şiddetli travmatik etkiyi yaratmıyor ama hepsinin temelinde ortak bir örselenmişlik var. Örneğin, terapi odasında insanların acılarını yarıştırmıyoruz. Bir kamu alanında bir yabancı tarafından elle bir kez taciz edilenin duygusuyla aile içi sistemik enseste maruz kalmış birinin duygusunu kendi içinde kıyaslayamayız. Bu bir yelpaze gibidir ama yekparedir. Yelpazenin bir ucunda ruhsallık içinde işlenip hazmetmesi daha mümkün olan var ise diğer ucunda da hayat boyu büyük bir urla yaşamak gibi hissettiren bir cinsel travma deneyimi vardır. Ama yekparedir, tektir ve aslında sağaltımı güç bir insanlık suçudur. Asla bunca travmanın yanında benimki de dert mi demeyin. Çok klişe bir ifadeyle ateş düştüğü yeri yakar ve bedensel ve ruhsal bütünlüğe karşı her türlü rızasız temas travmatiktir. Örneğin çevrimiçi platformlardaki hangi davranışların cinsel taciz olarak kabul edilmesi gerektiği çok konuşuluyor. Çok net olarak söyleyebilirim ki bu sizin paşa gönlünüzün değerlendirmesine açık bir alan değildir. Eğer cinsel içerikli bir davranış kişinin arzusu dışındaysa, rahatsızlık verdiyse bu bir cinsel tacizdir. Çünkü söz konusu müdahale bize masumane görünse de hedef olan kişinin bununla ilişkili bir altyapıya veya travmaya sahip olabilir veya olmayabilir de ama bu bizi ilgilendirmez. İşin muhatabı taciz diyorsa tacizdir. Nokta.

Şu ana kadar hep kadınların erkekler tarafından uğradığı cinsel taciz ve şiddeti konuştuk. Ama özellikle çocuk yaşlarında erkeklerin de cinsel istismara uğradıklarını biliyoruz. Travma yaşayan erkek olunca ruhsallığa etkisi daha az olmuyor. Bazı durumlarda ise daha zorlayıcı bile olabiliyor. Çünkü eril sistem erkeklerin cinsel istismara maruz kalmasını çok daha kaba dinamiklerle cezalandırabiliyor. Çok az sayıda da olsa cinsel taciz uygulayanlar kadın da olabiliyor. Anne tarafından kız ve erkek çocukların uğradığı tacizi de duyuyoruz, uzun yıllar erkek çocuğa cinsel istismar uygulayan akrabayı da. Elbette bu olgular istatistiksel olarak çok çok daha nadir olduğundan kadına yönelik cinsel şiddete odaklanıyoruz. Malumunuz bu ülkede tüm ötekiler düşmandır ama kadın hep daha ötekidir. Bu mağduriyeti reddetmeliyiz, biz kurban değiliz, siz suçlusunuz! Bizi kendi malı gibi gören, kız mı kadın mı bilemeyen, otursun çocuklarına baksın diyen, tecavüz faili aklayan, tenimize, dilimize, bedenimize göz diken iktidar sussun, biz konuşacağız. Bize uygulanan cinsel şiddeti paylaşacak, birbirimizden destek alacak, sesimizi her geçen gün daha çok artıracak ve sizin kirli, köhne, kokuşmuş eril ruhunuza bedenlerimizi ve ruhlarımızı teslim etmeyeceğiz. Tüm cinsel travma yaşayan kadın, erkek, çocuk ve LGBTİ+ bireyler adına and olsun… İstanbul Sözleşmesi’ni size vermeyeceğiz.

*Nesli Zağlı Feminist Edebiyat Dergisi Deli Kadın 2014 yılı, 4 numaralı sayısından alıntıdır.