Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde “Bir Zanaat Olarak Oyunculuk” panelinde konuşmacı olarak yer alan oyuncu Funda Eryiğit BirGün’e konuştu. Eryiğit, “Artık cinsiyet atamaları biraz da demode olmaya başladı” diyor.

Cinsiyet ataması artık demode
Fotoğraf: BirGün

Işıl ÇALIŞKAN

Bir Başkadır”, “Limonata”, “Sessizlik” gibi dizi, film ve tiyatro projelerinde rol alan Funda Eryiğit, kariyerine çok sayıda ödül de sığdırdı. Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde Özen Yula moderatörlüğünde gerçekleştirilen, Eryiğit ile birlikte Hare Sürel, Gülçin Kültür Şahin ve Nihal Yalçın’ında konuşmacı olarak yer aldığı “Bir Zanaat Olarak Oyunculuk” paneli seyircilerin yoğun ilgisiyle karşılandı. Eryiğit, ayrıca festivalde gösterilen “Diyalog” isimli filmde de sesiyle oyunculuğunu sergiledi. Eryiğit ile Ayvalık Uluslararası Film Festivali vesilesiyle bir araya geldik. Eryiğit’in oyunculuk serüveninden projelerine, ödüllerinden sinemada ‘kadın’ temsiliyetine pek çok şey konuştuk. Hazırsanız başlayalım…

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde ‘Bir Zanaat Olarak Oyunculuk’ panelinde konuşmacı olarak yer alıyorsunuz. Oyunculuk sanat mı yoksa zanaat mi sizce?

Aslında ikisinin birleşimi. Çünkü bedenle yapılan bir şey olduğu için ister istemez zanaat kısmı devreye giriyor.

Tiyatro bölümünden mezun olan bir oyuncusunuz ama çok fazla dizi projesinde de yer alıyorsunuz. Bu tecrübeyi nasıl aktarırsınız? Tiyatro oyuncuları dizi konusunda biraz daha seçici olabiliyor.

Seçici oluyorsunuz ama bu tiyatro bölümü mezunu olmakla direkt bağlantılı değil bence. Oyunculuk yapmak için illa tiyatrodan mezun olmak gerektiğini de düşünmüyorum. Oyunculuk yapıyorsanız seçici olmakta fayda var, ben de öyle davranıyorum.

Peki, siz rollerinizi neye göre seçiyorsunuz?

Tamamen senaryonun iyi olması üzerinden ilerliyorum. Ama her zaman karşımıza çıkmıyor. Sektörde bir oyuncunun kariyerinde dört başı mamur senaryo çok rastlanan bir şey değil. Ama konusu, anlattığı şey, fikri neyse ona bakmak gerekiyor o zaman. Onun dışında karakterin heyecanlandırıp heyecanlandırmadığı, merak uyandırıp uyandırmadığı. Bazen senaryo hitap etmese de rolün çok heyecanlandırdığı, bir damar gördüğüm rol olduğunda da çok heveslenerek içine dâhil olmayı istiyorum.

ÖDÜL, YARIŞTAN ÇOK TAKDİR EDİLME HİSSİ

Birçok festivalde en iyi kadın oyuncu ödülünü aldınız. Sanatta yarışma fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Ödül sisteminin yarışma üzerinden değil de takdir etme üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum aslında. Yoksa hepimiz aynı işi yapıyoruz, hepimiz zaman zaman kötü oynayabiliyoruz. Bu hayat gibi canlı bir şey, o yüzden de bende bir yarış hissinden çok takdir edilme hissi yaratıyor. Dolayısıyla güzel bir his. Egoyu da okşayan bir şey. Jüri tarafından takdir edilmiş olmak ya da seyirciden gelen takdirin de en büyük takdir olduğunu söylerler. Takdir edilmek her zaman güzel bir şey. Ama bende o kadar kalıcı bir şey olmuyor. Bir an önce yenisine odaklanıyorum ister istemez. Bende öyle cereyan ediyor.

Peki kadın oyuncu olarak anılmak size ne hissettiriyor?

Kadınım, oyuncuyum. Beni rahatsız etmiyor. Ama çok da lüzum görmüyorum kadın oyuncu, erkek oyuncu ayrımına. Oyuncuyuz işte ve artık bugün de bu cinsiyetler, cinsiyet atamaları biraz da demode olmaya başladı bence. Ben kendimi oyuncu olarak tarif ediyorum. Ama ‘kadın oyuncu’ dendiğinde de hayır demiyorum. Çünkü kadınım ve oyuncuyum, beni çok rahatsız eden bir durum yok. Şahsen çok tercih etmiyorum.

Diyalog filminde dış ses olarak yer aldınız. Bu tecrübeden bahseder misiniz?

Bir karakter fakat görmediğimiz bir karakter. Yani enteresandı. İlk defa böyle bir şey başıma geldi. Görünmüyor olmak çok rahatlatıcı bir şey. Çünkü kamera karşısında sonuçta hem oyuncularla oynuyorsunuz hem de bir kameranın varlığını da biliyorsunuz. Kameraya göre oynamıyorsunuz belki ama orada var. Onu kabul ederek oynuyorsunuz ama yokmuş gibi yapıyorsunuz. Bu sefer gerçekten yoktu. Hiçbir kamera olmadan sadece oyuncu arkadaşlarımla bu halde oynamak enteresandı. Hazırlık olmaması müthiş bir şey. Saç, makyaj, kostüm gibi hazırlıkların olmaması hoşuma gitti. Hızlıca sete gelip, ne kadar erken gelirseniz o kadar dinlenip ondan sonra sete giriyorsunuz. Onun dışında kendi sesimi duyduğumda bazen rahatsız oldum çünkü görmeden sadece sesimi duymak enteresan oldu. Sesimi dinlememeye çalıştım.

Bir Başkadır’ın ardından nasıl dönüşler geldi? Benzer durumları yaşayan karakterlerden geri dönüş aldınız mı hiç?

Uzun zaman geçti üzerinden. Biraz zor hatırlıyorum ama birkaç tane çok net hatırladığım var. Depresyona girmiş bir kadından Instagram üzerinden bir mesaj almıştım. Çok duygulandırmıştı beni. Birkaç psikologdan ve bir psikiyatristten çok güzel bir geri dönüş aldım. Doğru şeyleri tercih ettiğimizi gördük oyun olarak. Aklımdaki şeylerin karşılığını almış gibi oldum, kafamdaki şeyleri aktarabildiğimi görmüş oldum onlar çok mutlu etti. Depresyona giren kişinin yolladığı mesaj çok duygulu ve derinden bir mesajdı. Ona çok duygulandığımı hatırlıyorum.

Önümüzdeki süreçte projeleriniz neler?

Önümüzdeki süreçte sanırım çok uzun sürmeyecek ama net tarihini bilmiyorum, galiba sonbaharda Berkun Oya ile çektiğimiz bir film Netflix’te gösterime girecek. Onur Saylak ile bir film çektik onun ne zaman gösterileceği hakkında hiçbir fikrim yok. Henüz post aşamasında. Erdem Tepegöz ile bir film çektik, o da Netflix’te olacak. Şu an beklemedeyim açıkçası, çektiğimiz filmleri bekliyorum.

***

NEYSE Kİ FESTİVALLER VAR

Bağımsız filmlerin daha az izleniyor olmasını neye bağlıyorsunuz?

Evet, daha az izleniyor sanat filmleri, ‘arthouse’ filmler. Bunun çözümü nedir, daha fazla nasıl seyirci çeker gerçekten bir fikrim yok. Ama bu yapılmasını engellemiyor, bu da pozitif bir şey aslında. Aksi halde seyircisi az diye hiç yapılmıyor olurdu. Neyse ki hâlâ festivaller de düzenleniyor, bağımsız filmlerin de koşullar zorlaşsa da daha az film çekilse de yapılıyor olmasını kıymetli buluyorum.