Medyanın özellikle de ana akım diye tabir edilen iletişim organlarının erkek egemen dille yaptığı yayınların sonu gelecek gibi değil. Televizyonundan gazetesine, dergisinden...

Medyanın özellikle de ana akım diye tabir edilen iletişim organlarının erkek egemen dille yaptığı yayınların sonu gelecek gibi değil. Televizyonundan gazetesine, dergisinden radyosuna dek hepsi aynı dille satıyor ürünlerini. Ve ne ilginçtir ki; bu pazarlama stratejisinin kilit unsuru yine kadınlar oluyor! Her vesilede dalga geçilen, aptal yerine konulan, seks objesi yapılan hatta tartaklanan kadınlar, hala bu alçak dilin en önemli gelir kaynağı olmaya devam ediyor.

 
Ekranlarda dönen reklamların en az yarısı bu kategoriye direkt girecek cinsten. Hatta belki de daha fazlası. Gıda reklamından kozmetik reklamına, otomobil reklamından banka reklamına kadar tüm sektörler “kadın” vurgusu yapmadan bir ürün tanıtamıyorlar. Örneğin, çikolata almak isteyen bir çocuk annesinin yufka yüreğini kullanır. Araba almak isteyen, kendisini o arabanın içinde bir grup genç kadınla hayal eder. Ya da bankadan kredi çekmek isteyen bir vatandaşa podyumdan fırlamış bir banka memuresi şuh bir ifadeyle “0 faiz” der…
 
Gerçek hayatın kıyısından köşesinden bile geçmeyecek olan bu hallerin aslında herkes farkında. Ancak özellikle erkeklerin kimi zaaflarını okşaması sebebiyle gerekli tepkiler bir türlü gelmiyor. Kadınların kısmen verdikleri zayıf tepkilere de sahip çıkılmadığı için bu devran dönmeye devam ediyor.
 
Elbette bu durum spor medyası için de pek farklı değil. Hatta hiç değil. Zira son yıllarda gelişen(!) spor medyasının en önemli beslenme kanalları yine kadın vücudu, yine şiddet ve yine cinsiyetçi dilden başka bir şey değil.
 
Öyle ki; son dönemde piyasaya çıkan ve ciddi bir tutunma sağlayan bir spor gazetesinin adı “AMK” olabiliyor. Her ne kadar biz onların bu kısaltmayla akıllara neyi getirmek istediklerini gayet iyi biliyoruz ama gelgelelim halkın gazetenin tirajına yaptığı Açık, Mert ve Korkusuz katkıyı da şaşkınlıkla izliyoruz! Tabii akıllara hemen “Bu gazetenin kadın çalışanları ne durumda?” sorusu geliyor ama onun da cevabı basit aslında. Yaklaşık her 10 kadından 8’inin taciz ve şiddet yaşadığı bir ülkede kadınlar ne kadar tepki verebiliyorsa oradaki durum da aynı olsa gerek…
 
Cinsiyetçi dilin en çok görüldüğü yer ise elbette futbol sahaları. Uluslararası bir maçımızı kötü yöneten hakemler için “O.Çocukları” manşeti atıldığına dahi şahit olmuşuzdur. Aslında maçın kötü yönetildiği de şaibelidir ama fatura nedense hakemlerden çok annelerine kesilir bu memlekette…
 
Bir de Michael Skibbe’nin Galatasaray’dan gönderilişi esnasında atılan bir manşet vardır ki; tam bir efsanedir aslında. Ali Sami Yen’de 5-2 yenildikleri bir Kocaelispor maçı sonrası görevden alınan Alman teknik adam için “Skib bıraktı” demekten geri durmamıştır medyamız…
 
Örnekler saymakla bitmez. Kimi gün olimpiyatlardaki herhangi bir kadın sporcunun vücudunu ballandıra ballandıra anlatırlar, kimi günde “kadından ciritçi mi olur?” diyerek göz zevklerinin bozulduğunu ifade ederler. Ama sonuç değişmez. Yine çok okunurlar, çok satarlar…
 
Son olarak yaşanan “Ordu, erkek gördü” ayıbı da bunlardan hiç farklı değildi. Güya Fenerbahçe’nin sadece kadın ve çocuklarla maç izleme durumunun bittiğini ve yetişkin erkeklerin de artık stada gelebildiğini anlatmaya çalışmışlardı. Tabii yerseniz!
 
Erkek, bu toplum için gücün tanımıdır. Aynı zamanda seksist anlayışta becerendir(!) Yani diğer bir deyişle rakibini yenen takım, aynı zamanda rakibini becermişte olur. İşte medyanın içinde bulunduğu durum ve ruh hali budur. Tabii şu soruyu da sormadan edemiyorum: Acaba bu maçı Orduspor kazansaydı ve şartlar onlar içinde aynı olsaydı o gazete bu manşeti atabilir miydi?
 
Galiba bunun cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz…