Çıplak aramaya ve adalete uzaktan bakanlar utansın

2020 senesinin son günlerinde HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Meclis kürsüsünden ülke çapında çıplak arama işkencesini dile getirmesinin ardından pek çok insan çıplak aramaya maruz kaldığını sosyal medya hesaplarından paylaştı. Gergerlioğlu’nun Uşak Emniyet Müdürlüğünde otuz kadın öğrencinin çıplak arandığına dair paylaşımından sonra Uşak Valiliği’nden tüm bu beyanların hayal ürünü olduğu açıklaması geldi.

Valilik açıklamasından sonra bu kez AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin “Türkiye’de çıplak arama yoktur” diyerek iktidar yönünden gelen inkâr rüzgarlarını estirmeye başladı.

Oysa çıplak arama devletin özellikle karakollarda, gözaltı sırasında kadınlara karşı uyguladığı taciz ve tecavüz politikasının bir parçası ve üstelik yeni de değil. Özellikle Gezi Direnişi sırasında gözaltına alınan ve tutuklanıp cezaevine gönderilen kadınların emniyette ve cezaevinde maruz kaldıkları onur kırıcı muamelelerden biri olarak o günlerde gündeme de gelmişti.

Bir avukat ve bir milletvekili olarak Özlem Zengin’in bu uygulamadan ve çıplak aramanın yer aldığı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik m.34’ten, Ceza İnfaz Tüzüğü m. 46’dan ve Önleme Aramaları Yönetmeliği m. 28’den bihaber olması imkânsız.

Ve fakat Zengin, inkâr sürecini Aralık 2020’den bu yana devam ettirmekte; 19 Şubat'ta Meclis Genel Kurulu’nda, çıplak arama tartışması sırasında Uşak'taki çıplak arama iddiaları ile ilgili suç duyurularının yapıldığının hatırlatılması üzerine ise, “Suç duyurusu olaydan hemen sonra olur, bir kadını çıplak arayacaksın, bu kadın buna eğer maruz kalıyorsa dakikasında bundan rahatsızlığını beyan eder, bir sene beklemez. Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez’ diyerek onurlu kadının tarifini yaptı.

Oysa eğer meseleye onur ve ahlaktan bakılacaksa, ancak o işkenceyi olan uygulayanın onursuzluğundan bahsedilebilir. Bunu da hemen not düşeyim.

Peki Özlem Hanım’ın yaşanan travma ne kadar ağırsa, dile getirmenin de o kadar güç olduğundan habersiz olması mümkün mü?

Yoksa yapması gerekenin şikâyet edeni onursuz ilan ederek, ona bir travma daha yaşatmak olduğunu mu düşünüyor?

Zengin, inkar rüzgârlarını daha da kuvvetlendirdi. Cezaevindeki kadınlardan ‘bunlar’ diye bahsedip, işaret parmağını sallayınca tüm sözlerinin kabul göreceğini düşünme hatasına düştü ve bu kez de cezaevine gireceğini bile bile talimatla kadınların hamile kaldığını söylemekten de geri durmadı. Altını çizelim, bu beyanı ayrıca çocuk hakları açısından oldukça da sorunlu.

2019 Kasım ayı verilerine göre; Türkiye hapishanelerinde 0-6 yaş arası 780 çocuk anneleri ile hapishanelerin katı ve cezalandırıcı ortamında büyüyor. Yaşanan hak ihlalleri birçok rapor ile sabit. Çocuğun üstün yararı ve infaz sisteminin yetişkinler için dizayn edilen adalet sisteminin bir parçası olduğu gözetildiğinde aslında çocukların bu sistem içinde yer almaması gerekiyor. Bunları bilmemesi mümkün mü? Değil.

Peki, yüksek perdeden inkâr edilen çıplak arama ile ilgili gerçekler neler?

Gerek karakol ve emniyet müdürlüğü gibi gözaltı merkezlerinde şüphelilerle ilgili ve gerekse hapishanelerde tutuklu, hükümlü ve hatta ziyaretçilere çıplak arama uygulanıyor.

Bu uygulanmanın yasal dayanağı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve de Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yok. Yasalarda çıplak arama yapılabileceğine dair bir düzenleme yok. Nerelerde var? Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’in 34. maddesinde, Ceza İnfaz Tüzüğü m. 46’da ve Önleme Aramaları Yönetmeliği m. 28’de düzenlenmiş. Ancak esasen tüm düzenlemeler ve özellikle 34. madde bir istisna halinden söz edilmekte. ‘Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında arama yapılabileceği…’

Ayrıca bu düzenlemeler sadece hükümlülerle ilgili ve ciddi şüphe halinde kurum üst amirinin onayı ile mümkün. Sadece hükümlüler için ön görülen istisnai bir düzenlemenin gözaltı merkezlerinde şüpheliler için, hapishanelerde ise tutuklu ve ziyaretçileri de kapsayacak şekilde uygulandığı gerçeği ortada. Tutuklu ve Hükümlülerin Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik’e aykırı olarak çıplak aramaya zorlanmaktadırlar. Kaldı ki tüzük ve yönetmelik gibi düzenlemeler üst norma aykırı olamaz, ama yönetmelik ve tüzük ile büyük bir hak ihlalinin yolu açılmış durumda.

Anayasa’nın 17. maddesine göre kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye tabii tutulamaz ve Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlandırılabilir. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerden olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmündedir.

IHAM çıplak arama ile ilgili kararlarını IHAS 3. maddesinde düzenlenen işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağı ve 8. maddesinde düzenlenen özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı altında vermekte. IHAM’ın yerleşik içtihadına göre, işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağı demokratik toplumların en temel değerlerinden biridir ve en zor koşullarda bile, işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağı ihlal edilemez. IHAM’a göre, cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin çıplak aramaya maruz kalmaları 3. maddeye aykırılık teşkil etmekte.

Bilindiği gibi, mahkemenin çıplak aramaya ilişkin yayımladığı pek çok karar bulunmakta. Örneğin 2001 tarihli Iwańczuk/Polonya, yine 2001 tarihli Valašinas/Litvanya davalarında verdiği kararları sayabiliriz. Fakat henüz geçtiğimiz ay, 22 Ocak 2021’da Roth vs Almanya davasında verdiği karara bu yazıda kısaca değinmek gerekir. Başvurucu, tekrarlanan rastgele soyarak aramaların açıkça gereksiz olduğunu ve Sözleşme'nin 3. maddesini ihlal ederek kendisini aşağılamaya hizmet ettiğinden şikâyetçi olmuş ve soyunmak zorunda kaldığı ve birkaç dakika boyunca iki hapishane gardiyanı tarafından anüsünün muayenesi de dahil olmak üzere çıplak aramaya tabi tutulduğu prosedürün onurunu rencide ettiğini ve aramaların keyfi olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme davada Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine, Sözleşme'nin 3. maddesiyle birlikte okunduğunda 13. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.

IHAM kararlarına, sosyal medyada çıplak aramaya maruz kalanların paylaşımlarına rağmen çıplak aramaya maruz kalan kişilerin çığlıkları yetkililer tarafından dikkate alınmamakta, sorumlular hakkında ya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmekte ya da Gezi Direnişi’nde çok yaygın uygulanması sonucu yapılan şikâyetler gibi sürüncemede bırakılmakta.

Çıplak arama bir baskı bahanesi olamaz ancak son yıllarda sistematik bir eril devlet şiddet uygulaması olarak kullanılıyor. Konuyu iffete çekmek hukuktan vazgeçildiğini gizlemek için bu silaha başvurulduğunu net bir şekilde gösteriyor. İffet ile açıklamak ise sadece kadınlara yönelik bir değerlendirme olması sebebiyle bile son derece cinsiyetçi. Ayrıca konu hukuk, insan hakları, adalet ile ilgili. Çıplak arama, insan onuruyla bağdaşmayan insanlık dışı veya onur kırıcı muamele ve bir işkence biçimi. Ve bu insanlık dışı muameleler gerekçe gösterilerek kapatılamaz çünkü bu suçlar zamanaşımı olmayan insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilir.

Yazımı bitirirken ise bir kadın olarak bu fecaat sözleri söyleyen kadın siyasetçiye siyasette yükselmek için erkek bakış açısını benimsememesini samimiyetle tavsiye ediyorum.

Onurlu kadın tariflerine değil, insan onuruyla bağdaşmayan kötü muamele ve işkenceye topyekûn karşı durmaya ihtiyacımız var.

* https://hudoc.echr.coe.int/fre#{"tabview":["document"],"itemid":["001-205178"]}

Fotoğraf: Derya Kap / csgorselarsiv.org