Çıplak Ayaklar Kumpanyası

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellâl, pireler berber iken, pabuçsuz döktüren bir futbol takımı varmış. Olimpiyat’ta çıplak ayakla oynamışlar, Dünya Kupası’nı pas geçmişler... Müsaadenizle bugün meşin yuvarlağın peşinden biraz uzaklara gitmeli, milyarlık bir ülkenin yeşil sahalardaki öyküsünün emekleme günlerine dönmeli...

Hindistan ve futbol... Kulağa pek yakın gelmiyor; değil mi? Baharat diyarı, sporun zirvesine çim hokeyi ve krikette çıkmıştı. Her iki branşta da ezeli rakiplerinin komşuları Pakistan olması manidardı. Olimpiyat Oyunları’nda çim hokeyinde sekiz altın, bir gümüş, iki bronz kazanan Hindistan’da aslında en çok kriket seviliyor. Pakistan ile her buluşmaları adeta sırat köprüsünde gerçekleşiyor. Dünyanın en büyük nefreti, belki de onlarınki; Hint kriket efsanesi Sourav Ganguly’in de dediği gibi. 1947’de Büyük Britanya’nın o topraklardan çekilmesi, Asya’nın düşman kardeşlerini doğurmuştu. Gerisi savaşlar, terör saldıları, kan ve gözyaşı...

Yüz binler hayatını kaybetmiş; iki ülke arasındaki gerginlikler bir türlü bitmemişti. Muhatap olmak zorunda oldukları tek alan spor sahasıydı. Çim hokeyinde üç Olimpiyat’ta finalde buluşmuşlar, kriketin asla sadece kriket olmadığını tüm dünyaya ispatlamışlardı.

1947’de Birleşik Krallık’tan ayrılan Hindistan, bu tarihten sonra uluslararası organizasyonlarda boy gösteriyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk Olimpiyat, 1948’de Londra’da düzenlenmişti. Çiçeği burnunda Hindistan, futbol müsabakalarına katıldığında herkes şaşırıyordu. Oyuncularının çoğu krampon nedir bilmiyordu. Fransa karşısında geriye düşmüşler, ikinci yarının ortalarında tabelayı eşitlemişlerdi. Karşılaşma böyle bitecek derken, son dakikada gol bulan Avrupalılar tur atlamıştı. İki de penaltı kaçıran “çıplak ayaklar kumpanyası”neredeyse tarihi bir sürprize imza atıyordu. Tevatüre göre Buckingham Sarayı’ndaki bir resepsiyonda, Kral Altıncı George o atışlardan ilkini gole çeviremeyen kaptan Sailen Manna’dan pantolununu yukarı çekmesini istemiş ve o çelik ayağa bakmak istemişti.

1950 Dünya Kupası Brezilya’da düzenlenecekti. FIFA, Asya Kıtası’na bir kontenjan veriyordu. Elemelere davet edilen Filipinler, Endonezya ve Burma turnuvadan çekilince, Hindistan terlemeden şampiyona için vize almıştı. Altın kuşak futbolun devleri karşısında ne yapacaktı...

Hemen sorunun cevabını vereyim, Türkiye gibi onlar da Güney Amerika yollarına düşmemişti. Yıllarca anlatılan da tekti; dünya futbolunun patronu futbolculara çıplak ayakla oynamaya izin vermemişti.

Aslında kazın ayağı bambaşkaydı. 11 Mayıs 1950’de yayımlanan Bengal’in o zamanki en büyük gazetesi Jugantar’da Hindistan’ın turnuvaya gideceği, yolculuğun Kalküta’dan başlayacağı okuyuculara müjdelenmişti. Fakat yetkililerin uzun yolculuk için adeta hazine bulması gerekiyordu. Bunun için gösteri maçları yapılacak, kimi kurumlardan yüklü bağışlar alınacaktı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyordu.

23 Mayıs’ta Hindistan Futbol Federasyonu zaman kıtlığının altını çizmiş, bu kısa sürede doğru takımın bulunup hazırlanmasının imkânsız olduğunu söylemişti. Asya’nın Dünya Kupası’nda olması beklenen tek takımı da böylece turnuvayı pas geçiyordu.

Ertesi yıl İran’ı yenerek Asya Oyunları’nı kazanan Hindistan, 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları’nda yine boy gösteriyordu. Dört yıl öncenin finalisti Yugoslavya karşısında bozguna uğrayan ülke, 10-1’lik skorla Finlandiya’ya veda ediyordu. Asıl şok dönüşte yaşanmıştı; federasyon aldığı kararla çıplak ayaklar kumpanyasını dağıtıyor, pabuç giyilmesini zorunlu hale getiriyordu.

Asya’nın medar-ı iftiharı, 1956’da yine 47 ayın sultanına katılmıştı. Vakt-i zamanın yenilmez armadası Macaristan’ı kurada gördüklerinde üzülmüşler, Sovyet tankları Budapeşte’de cirit attıklarında ise sevinmişlerdi. Avustralya’da birçok branşta yarışsalar da Macarlar futbol turnuvasından çekilmiş, unvanlarını korumaya “kanguru diyarı”na gelmemişti. Çeyrek finalde ev sahibi Avustralya’yı 4-2’lik skorla deviren takımda hat-trick yapan Neville D’Souza yıldızlaşmıştı. Kramponlarını belli ki sevmişlerdi.

Yarı finalde rakip yine Yugoslavya’ydı. Dört yıl önce Asyalılara bir deste gol atan Avrupalılar, bu sefer 4-1’lik sonuçla yoluna devam etmişti. Hindistan’ın şeref sayısı yine D’Souza’dan gelirken, fileleri havalandıranlardan biri de Veysel Hoca idi. Evet, bir önceki turda Amerika karşısında hat-trick yapan Todor Veselinovic o günü de boş geçmemişti. Bronz madalya maçında Bulgaristan’a boyun eğen Kaplanlar, dördüncü olmuştu. Dört yıl sonra İtalya’da son kez sahne alan ülke, grubu sonuncu bitirmişti.

1962’de Asya Oyunları’nı kazanan Hindistan, 1964’te Asya Kupası’nda İsrail’e yenilerek ikinci olmuştu. Altın jenerasyonun emekliye ayrılmasından sonra yavaş yavaş sahneden silinen ülke, yıllardır kriketle yatıp kalkıyor. Süper liglerine transfer ettikleri şöhretli veteran yıldızlarla futbolu diriltmeye çalışıyorlar. 1 milyar 326 milyonluk nüfusları düşünülünce, doğru yatırımla yeniden çıkışa geçebilirler.

Gelelim Vehbi’nin kerrakesine... Çıplar ayaklar kumpanyasının 1948’deli ilk Olimpik serüveninde Fransa karşısında asisti yapan, son resmî karşılaşmasında da Yugoslavya ağlarını sarsan Muhammed Ahmed Khan önceki gün 90 yaşında vefat etti. Tıngır mıngır beşiği sallamaya çalıştıysam, işte bundandır efendim.

Sürç-i lisan ettiysek affola!