Toplumun dayattığı güzellik normları, geçmişten beri kadınları toplumun dışına itiyor, hatta yaşamdan koparıyor. Doç. Dr. Seda Yavuz, Rönesans döneminde cadı kadın olarak tarif edilen kadınların işkenceler sonucu çirkinleştirildiğini ve halka sunuluş şekillerinin o “çirkinlik” üzerinden olduğunu belirtti

Çirkinler, kötüler: Cadılar

İREM YILDIRIM

İçine sıkıştırıldığımız güzellik normları küçük yaşlardan itibaren öz saygımızı, mental sağlığımızı zedeleyip zorbalıklara yol açarken esasında aşama aşama bir şiddet sarmalına zemin hazırlıyor. Bu normlar ya da standartlar kadınlara belli roller ve yükümlülükler yükleyip bunların kalanları da kolayca toplumsal yaşamın dışına itiyor.

Egemen sistemlerin güzellik ve çirkinlik normları kadın cinayetlerinin bahanesi olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda ‘bahaneleri’ itibariyle taban tabana zıt ancak motivasyon olarak aynı eril noktadan beslenen iki kadın cinayeti haberine şahit olduk. İbrahim Tekin isimli erkek evli olduğu Filiz Tekin'i “Bakımlı değilsin” ‘bahanesiyle’ döverek öldürdü. Elif Özde Uzun ise "makyaj yapıyordu, şüphelendim" bahanesiyle bir erkek tarafından yaşamdan koparıldı...

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Genel Sanat Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seda Yavuz ile Antik Yunan'dan günümüze toplumda ‘çirkinliğin’ kötülükle örtüştürülmesi üzerine konuştuk.

  • Kadınların fiziksel ‘çirkinliğinin’ kötülükle, öteki olmakla, hakim normlara uymayan kadın olmakla örtüştürüldüğü düşüncesi için ne diyebiliriz?

Antik Yunan örneğinden yola çıkarak tarihsel olarak ele alalım. Oradaki güzellik-çirkinlik algısı çok ideal bir güzellik yani tanrıların güzelliği ve bu idealin dışında kalan çirkin olarak algılanıyor. Henüz iyilik ve kötülük meselesi buna bağdaşık bir biçimde gitmiyor, birbirinden ayrılmıyor. Ancak Antik Yunan’da zaten kadın, kölelerle eş tutuluyor. Kadının üzerinden, kadın güzelliği üzerinden bir kurgu olmadığını söyleyebiliriz. Burada mitolojideki ilk güzellik yarışmasından örnek vermek elzem. Afrodit’in birinci seçilmesinin nedeni Paris’e yaşayan en güzel kadını vaat etmesi. Kadın güzelliğinden ziyade vaadi yarıştırılıyor, oldukça işlevsel bir kurgu. Anlatılar bir bakıma düşünceleri de etkiliyor her dönemde. Erkekler kadının rolü üzerine çok kafasını yormuş, pagan dünyada bu roller nitekim iç içe geçmişken tek tanrılı dinlerle iyi ve doğru kadın prototipi tekil örneklerle verilmiş, örneğin Hristiyanlıkta Meryem figürü. Metinlerin kimler tarafından yazıldığı unutulmamalı!

  • Toplumsal güzellik normları kadınları sınırları belirli bir alana hapsetmiyor mu?cirkinler-kotuler-cadilar-670519-1.

Her dönem iktidarı, kendisine günah keçisi seçmiştir. Bir Batı sanatı uzmanı olarak, Rönesans dönemi aklıma geliyor. O dönem için söyleyebileceğimiz en net şeylerden biri, cadı kadın olarak tarif edilen kadınların hiçbirinin çirkin değil aksine çok güzel olmasıydı; fakat bedenlerine yapılan yoğun işkenceler sonucu çirkinleştirildiler ve halka sunuluş şekilleri o “çirkinlik” üzerindendi. “Çirkinler ve kötüler; işte cadılar” şeklindeydi. Aslında bu mantık dışı durum bize bugüne dair de çok ciddi fikirler veriyor çünkü burada eril bir dil var. Bu eril dile ne yazık ki kadınlar da bir biçimde ortak olmuş oluyor ve güzeli, çirkini, doğruyu, yanlışı biz bu dil üzerinden kurgulamış oluyoruz. Hâkim olan dil düşünceyi de belirliyor ve dönüştürüyor. Özellikle 20. yy itibariyle büyük kırılmalar -her alanda- yaşandı, iki tane dünya savaşı oldu, ancak yine hep kadının görüntüsü üzerinden o kurguyu farklılaştırmak, ceza verirken kadının saçlarını kazımak gibi çok benzer eylemler görüldü; biçimsel bozukluk kötülüğü temsil edecekti. Aslında bakarsanız yüzyıllar geçmiş; artık gelişmiş, değişmiş, dönüşmüş olmamız gerekiyor ama ne yazık ki o çirkinleştirerek teşhir etme durumu; kadını, kadın bedenini “güzel budur, bu normun dışında kalan da çirkindir” demek, sizin de söylediğiniz gibi sınırları belli bir alana hapsetmek anlamına geliyor. Kadına karşı geliştirilen bu tavrın korku yüklü olduğunu düşünüyorum.

“GÜZEL OL AMA SADECE ERKEĞİN İÇİN”

  • Erkek şiddeti ve güzellik-çirkinlik algısı arasındaki bağı tam olarak nereden kuruyoruz?

Aslında durum şu; ‘güzel ol ama sadece erkeğin için onun istediği kadar güzel ol’. Bir taraftan böyle bir baskı varken bir taraftan da güzel görünmek kadına hasmış gibi, kadının herhangi bir biçimde ya da aile içinde bakımlı görünmesi, çocuğunu doğuran kadının bir an önce zayıflaması gibi dayatmalar da var. Bunlar tabii sınıfsal olarak da değişkenlik gösterebilir. Fakat iki örnek var karşımızda birisinde ‘bakımlı’ olmadığı için öldürülen birisinde de ‘bakımlı olduğu’ için öldürülen kadın... Anayasada dahi var olan şeyler bunlar aslında bakarsanız. Boşanma nedenlerinden biri “Kadınlık görevlerini yerine getirmeme” üst başlığının altında yer alan maddeler. Erkeğin beklentisinin ne olacağı ayrıntılı bir biçimde yazılmamış tabi; bakımlı olmasını da bekleyebilir bakımsız olmasını da... Olasılıkları çok olan bir beklenti ağı var ve bu beklenti ağı içerisinde kadın hem çocuk doğurmak, hem iş hayatını yürütmek hem çocuğa bakmak hem “aileyi sürdürebilecek görevlerini yapmak” gibi birçok yükümlülük altında. Dolayısıyla bunların hepsi sizin aslında bir kelimeyle özetlediğiniz gibi erkekler için birer şiddet bahanesi. Ne işimize geliyorsa onu “yapamayacağımız” bir mekanizma ve eril söylemler bütünü ile de bağlantılı bir durum. Örneğin hamileliğin bile tahrik edebilecek bir unsur olduğu gibi bir söylem vardı... İnsanlar bu tür şeyleri dile getirirlerken kendi annelerini, kız kardeşlerini hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Bunun yanı sıra çocuk doğurmayı tercih etmeyen kadına da saygı gösterilmemesi ayrı bir konu. Bir kadının bir erkeğe bu tür nedenlerle baskı ve şiddet uygulaması diye bir durum söz konusu bile değil, olmaz da. Eşitlik düşüncesinden ne kadar uzaklaşılırsa o kadar katı ve sert bir düzen kurma yoluna gidilir. Bilgisizliğin ve yöntemsizliğin dilinin biteceği günler umuduyla…