Civan Özkanoğlu’nun yeni sergisi 'Hepimiz Biliyoruz' .artSümer Galeri’de

Nagehan KARA
Civan Özkanoğlu’nun 2014 yılından bu yana gerçekleştirdiği ilk kişisel sergisi “Hepimiz Biliyoruz”’u görmek için son günler…
28 Aralık’a kadar .artSümer Galeri’de ziyarete açık olacak sergi, sanatçının 2016 yılında gerçekleşen sekiz günlük performansındaki videoda geçen bir cümleden “Hepimiz Biliyoruz” alıyor ismini. Her ne kadar yokmuş, olmamış gibi davranılsa, saklanmaya çalışılsa, üzerine konuşulmasa, sansürlense, otosansürlense de etrafımızda olup bitenlerin farkında olduğumuzu imliyor. Sanatçının da ifade ettiği gibi hepimizin her şeyi bilmesi mümkün olmasa da “o kadar da bilmiyor olamazdık”.
O KADAR DA GÖRMÜYOR OLAMAZDIK
Sergiyi gezmek üzere galerinin kapısını araladığımda, işleri görmeden önce white cube sergileme mekanlarında görmeye alışık olmadığımız bir tür karanlık, loş ortamla, daha doğrusu bulanık-muğlak bir atmosferle karşılaşıyorum. Sevim Sancaktar’ın küratörlüğünü üstlendiği sergide karanlık ama geçirgen bu ortamı sağlayan polikarbon malzeme ile oluşturulan galeri içindeki özel sergileme mekanı. Sergi isminin de çağrıştırdığı gibi, ortam her ne kadar bulanık olsa da “o kadar da görmüyor olamazdık”.
Sergide görülen ilk işlerden biri “Beyin Sisi” adlı yerleştirme. Beyin sisinin wikipedia karşılığı; kişinin normalden daha az uyanık, zamanın ve çevresinin daha az farkında olması durumu. İş “peki ya bu öznel durum, his tüm topluma sirayet etmişse?” sorusunu getiriyor aklıma. Yoğun siyasi gündem, adalet, eşitlik, ifade özgürlüğü, faili meçhuller, azınlıklar, devlet şiddeti ve inkarı, tarım politikaları, ekonomik sorunlar, küresel ısınma, kadına-çocuğa-hayvanlara uygulanan şiddet gibi meselelerle yüklenmiş toplumsal belleğimiz/zihinlerimiz. Sonuna kadar dolu, akamayan, zamanı ölçme işlevini yitirmiş, tavandan aşağıya sarkan ince ipin ucunda asılı kalmış bir kum saati imgesi zihinlerimizdeki doluluk-bulanıklık ve psikolojik sıkışmışlık hissinin görselliği gibi. Bu sıkışmışlık içerisinde ise neyin görülebileceği ve gösterilebileceği, söylenebileceği ve duyulabileceği, hatırlanabileceği ve unutulabileceği, bilinebileceği ve bilinemeyeceği soruları da karşımızda duruyor adeta.
BURADA BİR GARİPLİK VAR
Özkanoğlu, Adana, İstanbul, New York üçgeninde aynı yerleri/konuları analog fotoğraf tekniğiyle ve kurgusal müdahaleye başvurmadan tekrar tekrar fotoğraflıyor. Bugünün Dünyası, Kapalı Kapılar Ardında, Broadway gibi fotoğraflarında, tekrarlara dayanan gündelik rutinlerimizde karşılaştığımız görüntüler, durumlar içindeki tuhaflıklar-yanlışlıklar-farklılıklar, “burada bir gariplik var” dediğimiz şeylerle, bakılan ama görünmeyen/göz ardı edilenlerle karşılaşıyoruz.
Toroslardan Geriye Kalanlar fotoğrafında Adana’da hasadı tamamlanmış bir buğday tarlasındaki eski bir otomobile bakarken tarım, ekonomi politikaları, çiftçinin durumu, küresel ısınma gibi meseleler dışında 90’lı yıllardan hafızalarımıza kazınan Torosları (rengi değişse de), faili meçhul cinayetleri ve 30 yıl sonra “zamanaşımı”na uğradığı gerekçesi ile düşürülen davaları da hatırlamak mümkün. Çukurova bölgesinde 2017 yılından beri kaydettiği buğday hasadı görüntülerinden oluşan iki kanallı videonun ardından Cumhuriyet tarihi, baskıcı politika ve uygulamalara dair eleştirileri hissedebileceğimiz çalışmalarla devam ediyor sergi. Bir diğer dikkat çekici çalışma ise 2017’de Anayasa değişikliği ile gündeme gelen dillerimize pelesenk olan kuvvetler ayrılığı meselesini ele aldığı Kuvvetler Ayrılığhlfşhlkf videosu oluyor.
HAZIRSANIZ BAŞLAYALIM
Sergide girişte yer alan Beyin Sisi’nin ikinci bölümü ise serginin sonunda tekrar karşımıza çıkıyor. Serginin tamamında gözlemlediğimiz (tarihin biteviye süre giden) tekrarları ve aşırı yüklenme-dolma hissinin yerini toplumsal hafızanın ağırlığıyla tam ortasından kırılarak taşan bir kum saati görüntüsü alıyor. Arkasındaki duvarda akan Hazırsanız Başlayalım videosunda duyma problemi olup olmadığı ölçümlenen bir hasta ve ölçümü gerçekleştiren odyolog (otorite figürü) arasında geçen bir işitme testine tanıklık ediyoruz. Odyolog tarafından 2023’ten geriye doğru sayılan (zaman zaman söylenmeyen) tarihlerin hasta tarafındaki tekrarı-yansıması sırasında yaşanan beklenmedik kesintilerle 1909 Adana Katliamı’na kadar ulaşılıyor. 2007, 1955, 1915, 1909 gibi yazılan-söylenen tarihin akışına uymayan olaylar bulanık da olsa kişisel ve toplumsal hafızamızın bir yerinde durmaya devam ediyor…