Söze doğru yerden başlayabilmek için öncelikle bir “Yeni solcu” (aslında ortadoks Maocu) Çinli akademisyen dostun şu değerlendirmesini aktarmam gerekiyor: “Adı komünist olsa da, devlet güdümlü eş-dost (ahbap-çavuş) kapitalizmini benimsemiş ve bu noktadan uzaklaşmak gibi bir ideolojik kaygısı olmayan bir partiyi, çoğu retorik düzeyinde olan bazı Marksist esintilere bakarak, Marksist veya Maoist bir parti gibi değerlendirmek ve bu noktadan hareketle eleştirmek gereksiz bir uğraştır”.

Peki, Batı medyasındaki “Komünist Çin, Çin komünizmi, Modern Çin sosyalizmi, vs” başlıklı-içerikli değerlendirmeler ve yazılar nereden kaynaklanıyor? Bence bunun iki nedeni var: (1) “Beyaz Adam”ın (ve onun rıza üreticilerinin) Çin düşmanlığını komünizm düşmanlığı ile birleştirme amacından ve böylece “komünizm öcüsü”nü Çin kılığında tekrar yaratma/canlı tutma isteğinden. ABD emperyalizminin hegemonyası daha da zayıfladıkça bu “öcü”nün daha açıkça kullanıma sokulacağını sanıyorum. İçinde Çin gibi ekonomisi çok güçlü bir devin olduğu “çok kutuplu dünya” emperyalizm için büyük bir kâbus demek. Trump’ın Rusya-Çin arasına kama sokma niyeti/politikası da tutmayınca bu kâbus daha da büyüdü. (2) Çin’e batılı “Beyaz Adam”ın gözüyle bakmaktan. Bu kesim ÇKP hakkında çok az şey biliyor ve çoğu Batı kaynaklarından besleniyor. Akıllarında bir Çin şablonu var (hem de komünist) ve Çin/ÇKP’yi o şablona uydurmaya çalışıyorlar.

Xi doktrini ve arka planı

ÇKP’nin ağır toplarından bir Merkez Komite üyesi kongredeki konuşmasında “Mao, 1949’da Çin Halk Cumhuriyetinin kurulduğunu ilan ederken ‘Çin halkı ayağa kalktı’ demişti. Ayağa kalktığı o günden bugüne kadar hedefe doğru yürüdü. Şimdi bu yürüyüşü daha güçlü olarak ve emin adımlarla sürdürme zamanı” dedi ve şöyle devam etti: “Xi yoldaşın ‘Yeni dönem için Çin’e özgü sosyalizm düşüncesi’ bu konuda önümüze ışık tutacaktır”. Cümlenin ikinci kısmı Genel Sekretere saygı ifadesidir ve her konuşmacı -karşıt görüşte bile olsa- mutlaka benzer laflar eder. Aslında “Xi doktrini” 2012’deki 18. kongrede belirlenen hedeflerinin güncellenmesinden ibaret. Doktrinin on dört maddeyle özetlenmiş hali -önemli çeviri yanlışlarıyla da olsa- basında yer aldı. O yüzden burada yazmaya gerek görmüyorum.

Dikkat çekici olan, “Yeni dönem” kavramı ve kavrama ısrarlı vurgu yapılması. Dönemi “yeni” yapan şey, Çin’in artık bir “Dünya gücü” olarak boy gösterecek olması, bunu açıkça deklare etmesi. Deng Xiaoping, "Işığımızı gizlemeli ve zamanımızın gelmesini beklemeliyiz" demişti. Görünen o ki, artık ışığı gizlemeye gerek kalmadığına ve Çin zamanının geldiğine inanıyorlar. Xi’nin kongrede söylediği şu sözler tam da bunu anlatmaya çalışıyor: “Dünya karmaşık ve büyük değişimlerin ortasında. Küresel çok kutupluluk eğilimleri Çin için çok elverişli bir ortam sunuyor… Uluslararası güçler göreceli olarak daha dengeli hale geldi”. Mao’nun “Yeryüzünde kaos var, o halde işler yolunda sayılır” sözlerini anımsatan bu cümleler şöyle tefsir edilebilir: ABD’nin küresel hegemonyası zayıflıyor. Dolayısıyla çok kutupluluk artık kaçınılmaz bir gerçek. Bu gerçekler Çin’in bir uluslararası güç olarak ortaya çıkmasını sağlayacak imkânları sunuyor ve süreci kolaylaştırıyor.

Altını kalın kalın çizerek vurguladıkları bir diğer nokta, bir küresel hegemonik güç olmayı amaçlamadıkları. Bazı ifadelerinde “Dünya lideri” kavramı geçse de, bu kavram “Küresel ısınmayla mücadele”, “Bilimsel-teknolojik yenilik” gibi bazı spesifik konularda dünyada lider olmak anlamı taşıyor. O yüzden ısrarla “Dünya gücü” kavramı kullanıyorlar. Bunun emperyalizmle çatışma, karşı karşıya gelmekten sakınma amaçlı bir taktiksel açıklama veya geri çekilme olduğunu düşünmüyorum. Konuyu memleketteki siyasi aklın seviyesine indirerek şöyle ifade etmek mümkün: ÇKP bir madrabaz akıl veya bir madrabazın siyasi aklı değildir. Emperyalist niyet taşıyan hedef ve amaçların gizlenebilir şeyler olmadığını bilir.

Israrla “Dünya gücü” demeyi seçtiklerine göre, sanırım küresel hegemonik güç anlamındaki o “Dünya liderliği”ni her tarafı dökülen, çok yakında kendi üstüne çökmesi beklenen ve dünyanın şamar oğlanına dönmüş “Yeni Türkiye”ye bırakmakta kararlılar.

Xi, konuşmasında Çin'in hegemonya arayışı içinde olmayacağına ve büyük ve sorumlu bir ülke olarak kendi rolünü (yani dünya ile ekonomik entegrasyon ve bazı spesifik konulardaki liderlik) oynamaya devam edeceğine dair güvence verse de, şu sözlerinin Batı’yı nasıl ürküteceğini tahmin etmek zor değil: “Çin'in benzersiz kalkınma yolu, özellikle gelişmekte olan ülkeler için bir model sunuyor. ‘Çin’e özgü sosyalizm’ gelişmekte olan diğer ülkelere modernleşmeyi başarmaları için yeni bir yol gösteriyor. Gelişmelerini hızlandırmak isteyen diğer ülkeler ve uluslar için yeni bir seçenek oluşturuyor. Dahası, insanlığın karşılaştığı sorunların çözümü için Çin bilgeliği ve Çin yaklaşımı sunuyor”. Bu sözlerin “Çin, emperyalizme karşı dünyaya bir alternatif sunuyor” diye algılanacağını ÇKP ve Xi’nin düşünemediğini sanmak hata olur.

“Dünya gücü” olmanın öncelikle ülkenin içini düzenlemekten geçtiğini, halkına refah ve iyi bir yaşam sunamayan bir ülkenin bu iddiasının boş olduğunu bilecek kadar sağlam bir akla sahipler. O yüzden, Xi’nin vurguladığı önemli konulardan bir diğeri halkın yaşam kalitesini ve standartlarını yükseltme hedefiydi. “Çin sosyalizmi ilk aşamasında olmasına rağmen, çoğu Çinli artık sadece temel ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele vermiyor. ‘Çin’e özgü sosyalizm’ yeni bir döneme girdi. Toplumumuzun temel çelişkisi halkın daha iyi bir yaşam için artan ihtiyaçları ve gelişmenin ortaya çıkardığı dengesizlikler arasındaki çelişkilere dönüştü” dedi. Bu fazla teorik gibi görünen bulanık ifadenin anlatmaya çalıştığı şey, aslında, çalışanların gelir düzeyi ve yaşam standartlarının düşüklüğü ve gelir dağılımındaki büyük adaletsizlik.

1997'deki 15. kongrede sosyalizmin ilk aşamasında Çin toplumundaki “temel çelişki” "Halkın maddi ve kültürel ihtiyaçlarının artması ve üretimin yetersiz kalması" olarak tanımlanmıştı. Xi’nin yukarıdaki sözlerine göre, bu “üretim yetersizliği” sorunu çözülmüş (hatta bazı alanlarda üretim fazlası var). Artık sorun gelir dağılımı-refah, üretilen refahın paylaşımı ve yükseltilmesi olacak. Her ülke için en ciddi ama Çin için daha da ciddi ve zor bir sorun olan “gelir dağılımı/refahın paylaşımı” konusunda ÇKP’nin nasıl çözüm üreteceğini doğrusu ben de çok merak ediyorum. Bu sorunla başa çıkabilmek için eş-dost kapitalizmi ve birçoğu ÇKP üyesi olan (eş-dost) kapitalistlerle bir hesaplaşma gerekecektir.

Xi’nin konuşmasında geçen “Çin sosyalizminin ilk aşaması teorisi”ne de kısaca değinmek konunun daha iyi anlaşılabilmesi için önemli. Bir az gelişmişlik durumunu ifade eden bu teori 1987’deki 13. ÇKP kongresinde kabul edildi. O zaman başbakan olan Zhao Ziyang tarafından önerilmiştir (1989’da, Tiananmen katliamı sonrası, ev hapsine alındı-göstericileri haklı bulduğu ve görüştüğü için). Teorinin altını dolduran Deng’tir ve üretici güçlerin düşük seviyedeki gelişmişliğiyle tanımlanır. Ona göre, bu dönemde partinin görevi ve yapması gereken en önemli iş (kapitalizme özgü bazı yöntemleri de kullanarak) üretici güçleri geliştirmektir. Bu ilk aşamanın ne kadar süreceğine dair bir soruya Zhao, “Yüz yıl sürebilir” cevabını vermiş. Yani Çin Halk Cumhuriyetinin kuruluş yılı olan 1949’dan itibaren hesaplandığında, Çin sosyalizminin ilk aşaması 2049’da sona erebilir. Tam da Xi’nin “2049’a kadar Çin'i müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel açıdan gelişmiş, uyumlu, güzel ve büyük modern bir sosyalist ülkeye dönüştürmek…” hedefindeki tarih.

Bu hedefe Xi’nin "İki tane yüzyıl için hedefler" diye tanımladığı toplam otuz yıllık iki aşamayla ulaşılacak:

(1) Çin Komünist Partisi'nin yüzüncü kuruluş yıldönümüne (2021) kadar her bakımdan orta düzey bir refah toplumu inşa etmek. O güne kadar Çin’in GSMH’sını ve çalışanların gelirini iki katına çıkarmak. Yani ülkede yoksulluk sınırında yaşayan kimsenin kalmaması. “Çin’i orta düzey refah toplumu yapmak” ilk defa Deng tarafından dile getirilen bir hedeftir. 1981 yılında Deng, "Kendimize yirmi yıl veriyoruz. Bu yıldan başlayarak yüzyılın sonuna kadar GSMH’yı dört katına çıkarmalıyız ve göreli bir refah düzeyine ulaşmalıyız. Gelecek yüzyılın ortasına kadar orta düzeyde gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmayı düşünmeliyiz” demişti. ÇKP kaynaklarına göre Deng’in ilk hedefine ulaşıldı, hem de fazlasıyla. Şimdi sıra ikinci hedefte. Bu, aynı zamanda, Xi’nin dile getirdiği aşağıdaki ikinci hedef.

(2) Çin Halk Cumhuriyeti'nin yüzüncü kuruluş yıldönümüne (2049) kadar müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel açıdan gelişmiş ve uyumlu bir modern sosyalist ülke inşa etmek.

Xi’nin otuz yıllık dönem ve hedefi önemli bir şey söylüyor: İlk otuz yıl Mao’un, önceki otuz yılı Deng’in dönemiydi. Özetle, Deng’in otuz yılının sona erdiğini, (ÇKP diliyle söylersek, o zaman konulan hedeflere ulaşıldığını hatta aşıldığını) ve yeni bir otuz yıllık dönemin başladığını söylüyor. Yani Xi’nin otuz yılı veya “Çin’e özgü sosyalizmin yeni dönemi”… Bu açıdan ikinci maddedeki hedefler önemli. İlk maddedeki hedeflere zaten neredeyse ulaşmış durumdalar.

Xi, üzerinde biraz uzun durduğu bir diğer hedef hukukla ilgiliydi. "Yasalar ve kurallar önünde herkes eşittir ve bu tür kuralların uygulanması ayrıcalık veya istisna kabul etmez… Devletimizin bütün kurumlarının yasalara uygun olarak çalışmasını sağlamalıyız. Bu önceliğimiz olmalı” dedi ve bu yöndeki çabaların güçlendirileceğini söyledi. Aslında, hukukun üstünlüğü ilkesinin tam anlamıyla tesis edilmesinden bahsediyor. Bu konuda içimden sadece “inşallah” demek geliyor. Çünkü doktrinde bahsedilenler içinde gerçekleştirilmesini en zor bulduğum iki konudan biri daha önce bahsettiğim “gelir dağılımı/refah paylaşımı” sorunu, diğeri ise “hukukun üstünlüğünün tam anlamıyla tesis edilmesi” hedefi. Ucu ÇKP’ye dokunan sorunlarda hukukun nasıl eğilip büküldüğünü bildiğim birkaç örnek var. Malum, yargıyı boşanma veya miras davalarındaki tarafsızlık değil devlete, devlet bürokrasisine, devlet aklına dokunan sorunlardaki tarafsız duruşu güvenilir yapar. Yine de, “Yeni Türkiye” yargısının düştüğü sefil durumu düşünce kendimi sanki Çin yargısına büyük bir haksızlık ediyormuş gibi hissediyorum. Çin yargısının sanki bir organize suç şebekesinin bir parçası-ortağı gibi davrandığını söylemek insafsızlık olur.

Xi’nin ısrarla vurguladığı hedeflerden bir diğeri de inovasyon yani bilimsel-teknolojik yenilikti. Diğer hedefleri ne kadar gerçekleştirirler bilemem ama bu hedefe kesinlikle ulaşacaklarına eminim. Bu konuda zaten çok yol almış durumdalar. Devletin finanse ettiği ve bazıları üniversitelerin bünyesinde yer alan çok sayıda araştırma kurumu var ve çok önemli işler yapıyorlar. Şimdi, anaokulundan başlayarak eğitimin içeriğinde bu hedefe uygun değişiklikler yapmaya hazırlanıyorlar. Amaç yenilikçi, yenilik üretebilen insan yetiştirmek. Aklı din eğitimiyle hadım edilmiş, düşünme ve akıl yürütme yetisini yitirip tekrarcı-ezberci olmuş, uygar insanlıkla bağı kopmuş ve utanılası ilkelliğiyle övünen, aklı hurafe ve en pespayesinden din soslu yalanlarla doldurulmuş hastalıklı bir nesil yetiştirmek isteseler imam-hatip açarlardı. Kim bilir, üfürükle yürüyen otomobil, duayla havalanan uçak ve roketten muskayla korunan tank yapmayı belki de o imam-hatip nesli becerir -tabii ki kadınların nasıl örtüneceğini düşünüp tartışmaktan zamanları kalırsa. Yani sorun “Bilimsel-teknolojik yenilik ve refah üreten bir toplum mu yoksa ilelebet iktidar olmak için ahmak bir nüfus mu” tercihinde düğümleniyor.

Xi’nin “Ülkede halkın yönetimde olduğunu/halkın yönettiğini görmek” (“Halkın yönetime katılmasını sağlamak” değil) ilkesinden ve demokratik Çin’den söz ettiğini duyunca önce biraz heyecanlandım. Ama “ÇKP’nin zaten Çin halkının temsilcisi, halkın iktidarı” olduğunu hatırlayınca kısa sürede duruldum. Muhtemelen üye sayısını artırarak ve Parti örgütlerini yaygınlaştırarak ÇKP örgütlülüğünü güçlendirmekten bahsediyorlar. Deng’in örgütsüz bırakıp güçsüzleştirdiği işçi sınıfının yeniden sağlam bir örgütlülüğe kavuşmasından ve yönetimde ağırlıklı söz sahibi olmasından bahsettiklerini sanmıyorum.

Sonuç olarak özetle şunları söyleyebilirim: Partinin gücüne, güçlenmesine ve hayatın içinde her alanda daha fazla yer almasına bu kadar fazla vurgu yapılan bir kongre daha bilmiyorum. On dört maddeden oluşan Xi düşüncesinin arka planındaki temel fikir de bence bu. “Dünya gücü olmak için güçlü bir parti devleti şart” diyor.

Xi doktrini, “müreffeh, yenilikçi, güçlü, demokratik, kültürel açıdan gelişmiş ve uyumlu bir modern sosyalist ülke hedeflerini gerçekleştirerek kültürel ve tarihi dokusuyla ‘Güzel Çin’i dünya için bir çekim merkezi haline getirmek” hedefi diye özetlenebilir. Bu bir ütopya mıdır? Emin değilim. Dünya’da beklenmedik şeyler olmazsa, hedeflere büyük ölçüde ulaşacaklarını düşünüyorum, tabii ki bölüşüm sorununu çözebilirlerse yani görece adil bir gelir dağılımı sağlayabilirlerse. Bugüne kadar “üretici güçleri geliştirmek” adına besleyip büyüttükleri eş-dost kapitalizmi ve çoğu parti üyesi kapitalistlerle bu sorunu nasıl çözeceklerini çok merak ediyorum. Yoksa 2049’da “Çin sosyalizminin yüz yıllık ilk aşaması tamamlandı. Kapitalizme özgü bazı yöntemleri de kullanarak üretici güçleri geliştirdik ve orta-düzey bir refah toplumu hedefine ulaştık, hatta o hedefi çok aştık. Şimdi sosyalist toplumun ikinci evresini inşa etmeye başlıyoruz yani artık kapitalizmi tasfiye etme zamanı” derler mi? Kabul edin, güzel hayal…

Benim gördüğüm Xi

Burada gördüğüm başkanlar içinde kalibresi en yüksek olanı hiç kuşkusuz Xi. Halka yakın, mütevazı ve samimi devlet başkanı, güven veren, saygı uyandıran, sevimli adam, iyi bir entelektüel, çatışma-gerilim yaratmadan sorun çözmeyi becerebilen bir sakin güç. “Çin’e özgü sosyalizmin girdiği yeni dönem”in koşullarının gerektirdiği güçlü ve bu gücü dengeli kullanmayı bilen yapıcı adam…

Her şey bir tarafa, yaptığı şu üç önemli iş benim açımdan takdiri hak ediyor: (1) “Laojiao” (Emek kullanımı yoluyla yeniden eğitim) uygulamasının kaldırılmasında oynadığı rol (Bu konudaki yazım bloğumda var. İnternette "Mao Usta’dan yadigâr Laojiao artık yok" başlığıyla arayabilirsiniz). Bir yüz karası olan bu uygulama için köhne parti-devlet aklına karşı kullandığı inisiyatif takdiri hak ediyor. (2) Çevre konusunda gösterdiği duyarlılık: Kömür santrallerinin kapatılması, temiz ve yenilenebilir enerjiye yatırım ve geri dönüşüm için dünyanın çöpünün Çin’e akışının yasaklanması (‘Çöpten işler’ başlıklı yazım. Arşivde var). (3) Vergi ödememek için Çin vatandaşlığından çıkan ve Kanada, Avustralya, Almanya vs vatandaşlığına geçerek yabancı yatırımcı statüsü kazananlara verdiği esaslı ders (aralarında sanatçılar da var). Bu açıkgözler Çin halkının nefretini kazanmıştı.