David Beckham, Nicky Butt, Ryan Giggs, Gary Neville, Phil Neville ve Paul Scholes… Onlar Manchester United’ın “1992 sınıfının” ilerleyen yıllarda futbol âleminde nam salacak altılısı, Sir Alex Ferguson’un 26 senelik teknik direktörlük macerasında Kırmızı Şeytanlara 13 şampiyonluk yaşatan takımın mimarları…

Daha zaman var futbol sezonunun başlamasına ama futbolsuz kalmayalım, yâd edelim 92’ler sınıfını ve o sınıfın belki de en iyisi olacakken genç yaşta aramızdan ayrılmış bahtsızını…

Futbol âleminde çok bilinen hikâyedir, anlatalım… 90’lı yılların başları… Ryan Giggs, takım arkadaşı Lee Sharpe ile birlikte Blackpool’da sabahın ilk ışıklarına kadar eğleniyor, ancak Ferguson durumdan haberdar oluyor. O kadar kızıyor ki arabasına atlayıp Sharpe’ın oturduğu siteye gidiyor. Kapı numarasını bilmediği için sitedeki evlerin kapılarını bir bir çalıp topçularını arıyor ve haliyle sonunda buluyor. O hışımla eve dalınca, ev ahalisi korkudan kaçacak delik arıyor. Oyuncular dışındaki herkesi tekme tokat kovaladığını, genç takımdan üç futbolcunun gardıroba saklandığını anlatır Ryan Giggs ve devam eder: “Yaptığımız kaçamağa o kadar kızmıştı ki, bir an için bizi dövecek sandım!”

İlerleyen yıllarda United’ın değişilmezi olacaktı Giggs, 1990-2014 arasında kazanmadığı kupa kalmadı. Bilir misiniz, onun United’ın genç takımında oynadığı zamanlarda, ters kanatta oynayan çocuk için, “muhtemelen Giggs’ten bile daha iyi olacak” diyordu Sir Alex Ferguson. Tony Park, United’ın genç takımlarının tarihini anlattığı “Sons Of United” kitabında, “Yeşil sahalarda izlediğim en süratli kanat oyuncusuydu” diyordu ve devam ediyordu: “O kadar hızlıydı ki güvercinleri bile yakalayabilirdi!”

Takvim yaprakları 10 Haziran 1974’ü gösterirken Kuzey İrlanda’nın Strabane kasabasında dünyaya gelmiş. Babası Jimmy profesyonel futbolcuymuş ve o yıllarda Derry City FC’nin formasını giyiyormuş. Çocukluk yıllarında müziğe ve futbola merak salmış ve bölgenin amatör kulübü Moorfield Boy Club’da hünerlerini sergilemeye başladığı zamanlarda takımın antrenörü Matt Bradley çocuğu Manchester United’a önermiş. “30 seneyi aşın antrenörlük ve scoutluk kariyerimde onun gibisini görmemiştim!” diyor Bradley…

80’li senelerin sonlarına doğru United genç takımının seçmelerine katılması ve Alex Ferguson’un babasını aramasıyla değişmiş çocuğun kaderi. Ferguson tıpkı Ryan Giggs’in hikâyesindeki gibi United’ın saflarına katılması için ikna etmiş ailesini. Genç takımlardaki ilk sezonunda Giggs, Beckham ve Scholes ile birlikte top koşturmuş. O zamanları ve futbolcuyu şöyle anlatıyor Giggs: “Ben sağ kanatta oynarsam o solda oynardı, iki ayağını raket gibi kullanır, çok rahat adam geçerdi. Fizik olarak benden küçüktü ama benden süratliydi. Korkusuzdu, kendinden çok iri savunma oyuncuları bile onu yıldıramazdı, takımın yıldızıydı.”

Futbola olduğu kadar müziğe de aşıkmış. Antrenmanlarından geriye kalan zamanlarda gitar çalar, kendisine, “George Best’ten sonra en iyi İrlandalı sen olacaksın” dediklerinde, gülümseyerek Bob Dylan olmayı tercih ettiğini söylermiş. 17 yaşında A takımla ilk maçına çıkmasına günler kala geçirdiği ağır sakatlık sonrasında futboldan kopmuş. Eğer o sakatlık olmasa, Giggs’in yerine sahada o yer alacakmış. O sakatlıktan sonra uzun süre tedavi görmüş ama futbola dönmesi mümkün olmamış. Manchester United’dan ayrıldıktan sonra Hollanda’ya yerleşip orada yaşamaya başlamış…

• • •

7 Mayıs 2000’de Hollanda’nın Hague şehrinde bir kaza sonucu düştüğü kanaldan çıkartıp hastaneye yetiştirdiklerinde artık çok geçmiş. Babası, o talihsiz kazadan sonra gözyaşları içinde oğlunun sudan korktuğunu ve yüzme bilmediğini anlatmış. Beş hafta kadar komadan kaldıktan sonra, 27 yaşına basmasına az zaman kala hayata gözlerini yummuş Adrian Doherty, 92’ler sınıfının muhtemel en iyisi. Hazin hikâyesini bilenler, o talihsiz sakatlığı yaşamasaydı Giggs’in yerine futbolseverin onun hünerlerini izleyeceğini, kısa sürede futbol dünyasında yıldızının parlayacağını anlatır. 92’ler sınıfındaki arkadaşları onu şöyle hatırlıyor: “Yüzünde hep o tatlı-ekşi gülümseme vardı, Bob Dylan kadar iyi gitar çalar, Ryan Giggs’ten iyi futbol oynardı. Bahtı açık olsaydı, Kuzey İrlanda’nın Best’ten sonra yetiştirdiği en büyük futbolcu olması işten değildi.”

Kısa süre sonra açılacak yeni futbol sezonu. Yarının yıldızlarını izlemek için statlara koşacak futbolseverler. Gazetelerin manşetlerini o yetenekler süsleyecek, bazıları transfer sezonlarının listelerinde başı çekecek. Onun hazin hikâyesi ise Oliver Kay tarafından kaleme alınan “Forever Young: The Story of Adrian Doherty, Football’s Lost Genius” (Daima genç: Adrian Doherty’nin Hikâyesi) adlı kitabın sayfalarında anlatılacak. Yeni sezonda o gençleri izlerken, hatırlayın 92’ler sınıfının en yeteneklisini ama en kara bahtlısını…