Kamusal tartışmayı, güvenilir, doğrulanmış, farklı çıkar gruplarının perspektifinden yorumlanmış ve toplumsal uzlaşmayı teşvik edecek şekilde tartışmak istiyorsak, yaygın mecraları, kamusal öneme haiz konuların tüm taraflarını kapsamaya ve güvenilir enformasyonun üretilmesini sağlayacak vasıflarda gazeteciler istihdam etmeye teşvik etmemiz gerekiyor.

CNN Türk’e boykot yetmez

Can Türe

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan geçtiğimiz haftalarda partisinin CNN Türk’ü boykot kararını açıkladı ve herkesi kanalın yayınlarını izlememeye, Twitter hesaplarını takip etmemeye ve kanalın destekçileriyle arasına mesafe koymaya davet etti. Özkan’ın çağrısı hem ellerindeki medya gücünü pervasızca suistimal eden kanal yöneticilerinin CHP’yi karardan vazgeçirmek için ikna ziyaretine gelmesine yol açtı hem de kanala yüz binden fazla Twitter takipçisi kaybettirdi.

CHP’nin kanunen kamu hizmeti olarak yayıncılık yapmayı kabul etmiş bir kanalın yanlı yayınlarını protesto etmesi ve bundan, sınırlı da olsa, bir sonuç alması önemli. Boykot sonucu, kanalın en azından Twitter’daki erişim oranı düştü ve iktidar yanlısı bir kanal olduğu gerçeği ilk defa bu kadar geniş kesimlere ulaştı.

Bir ticari kuruluşun karlılığını ve kitleler nezdindeki etkisini/yaygınlığını hedef almak bakımından boykot kısmi bir başarı olarak görülebilir. Peki sağlıklı bir siyasi kamuoyunun oluşması açısından aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

Eşit erişim hakkı

1991 seçimleri öncesi, o dönem yeni kurulan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlunun da ortakları arasında olduğu ilk özel TV kanalı Star1, taraflı yayınları nedeniyle muhalefet partileri tarafından boykot edilmişti. Muhalefet partilerinden SHP Mega 10 isimli televizyonu “tek seçimlik” televizyonu kurmuş ve kampanyasını sadece bir ay yayın yapan bu kanaldan yürütmüştü. DYP ise Star1’e verdiği seçim reklamlarını geri çekerek, siyasi tartışma programlarına katılmayı reddetmişti. Bütün bu siyasi kavga 1990 Türkiye’sinin 22 yıllık tek kanal tekelinin ilk kez kırıldığı ve izleyicilerin ilk kez TRT dışı bir televizyon kanalıyla tanıştığı dönemde yaşanmış, herkes desteklediği partinin göründüğü kanalı izleyerek tek taraflı bir propagandaya maruz kalmıştı. Günümüzün medya ekolojisinde ise, televizyon, dijital yayın platformları, uydu kanalları ve Internet tabanlı yapılan TV yayınlarıyla yüzlerce kanaldan gelen enformasyon bombardımanı altındayız.

Siyasal kamuoyunun oluşumunun ön şartı olan liberal kökenli, “fikirlerin serbest dolaşımı” metaforu, televizyon gibi kısıtlı ve yaygın bir mecra söz konusu olduğunda fikirlerin serbest bir şekilde olduğu kadar eşit ve adil olarak da ifade edilmesini de gerektirir. Medya ekosistemindeki çeşitlenme fikirlerin daha özgürce ifadesini mümkün kılarken, aynı zamanda bir atomizasyon tehlikesini de içerisinde barındırıyor. Kamusal bilgi farklı kaynaklardan ve birbirinden ayrışmış izleyici gruplarına sunulduğunda, basın kamuoyu oluşturmaktan ziyade ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir etki yapar. Bağlam ve öneminden kopuk enformasyon sadece pekiştirme (reinforcement) etkisi yapar ve hakim görüşlerin daha güçlenmesine yol açar. Sonuç, demokratik müzakere kültürünün çökmesi ve enformasyon bombardımanı altında kalan izleyicinin bilgiden kopuk inanca yönelmesi olur.

Çözüm gazeteciliğin standartlarını yükseltilmesi

CHP, CNN Türk boykotu sonrası hangi kanallardan seçmene ulaşmayı hedefliyor, bilmiyoruz. Parti yöneticileri bundan sonra seslerini dijital mecralardan ya da daha objektif yayın yapan az sayıdaki televizyon kanalından duyurmayı amaçlıyor olabilir. Fakat bu durum, CHP’nin ve iletişiminin marjinalize olması tehlikesini de içerisinde barındırıyor. Nitekim, Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart kampanyasının en önemli kırılma noktalarından biri iktidar yanlısı Ülke TV’deki Sıradışı programındaki performansıydı. İmamoğlu, sunucu Turgay Güler’i komik duruma düşürmüş ve verdiği ikna edici cevaplarla, kendisini politik enformasyonu sadece iktidar yanlısı kanallardan takip eden kitlenin gündemine dahil etmişti.

Dahası, siyasi aktörlerin kendi tercihleri olan medya organlarında boy göstermesi siyasi müzakere kültürünü de ortadan kaldırabilir. Zira televizyon kanalları, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesine göre kamusal sorumluluk anlayışı içerisinde yayın yapmakla yükümlü. Bu nedenle ana akım medya, özellikle de televizyon kanalları siyasallaştırılmamalı, aksine tüm kamusal taraf ve görüşlerin asgari müşterekler temelinde temsil edildiği mecralara dönüştürülmelidir. Çeşitliliğin korunması hayati önem taşırken, marjinal fikirler de merkeze taşınabilmeli, adilane bir şekilde temsil edilmeli ve burada tartışılmalıdır.

Hem siyasi partiler hem de sivil toplum tarafından yapılması gereken, bu ortam bütünlüğünü aşındırmak yerine, basın yasalarının, etik kodlarının ve basın çalışanlarının vasıflarının objektif, adil ve kamu hizmeti temelli yayıncılığı güvence altına alacak yönde geliştirilmesi için kamuoyu oluşturmak ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına öncülük etmektedir. RTÜK ve diğer basın meslek örgütleri, uzun süredir haber kanalı sıfatını taşıdığı halde habercilik yapmayan CNN Türk dahil, tüm televizyon kanallarını dengeli ve adil bir kamuoyu oluşumu ve güvenilir haberin halka aktarımı için gerekli önlemleri almaya yönlendirmelidir.

Internetin sonsuz kanallı doğası da çözüm değil

Peki bu argümanlar “çok kanallılık” olgusunun karakterize ettiği dijital çağda da geçerli mi? Internette sonsuz sayıda kanal ve mecra bulunurken, siyasi tartışmanın tüm tarafları tek bir kanalda boy göstermek zorunda mı? Ya da herkes bir blog sayfasından görüşlerini ifade edebilirken ve Twitter’dan yurttaş haberciliği yapılabilirken farklı görüşlerden gazeteciler neden aynı gazetede köşe yazmak zorunda olsun? Düşen yayın maliyetleri ve fiziksel ortama bağımlılığın ortadan kalkmasıyla her fikrin kendini ifade edebileceği bir kanal bulabildiği, eğer bulamıyorsa da yaratabildiği bir ortam Internet. Tarihteki iletişim araçları arasında, ne kadar marjinal olursa olsun, her fikrin kendine yer bulabildiği bir araç.

Fakat fikri ifade konusunda neredeyse sınırsız imkanlar sunan Internet, parçalı yapısı nedeniyle kamuoyunu oluşturan diyalektiğin ortaya çıkmasını engelleyecek kadar parçalı bir yapıya sahip. Hemen herkes içerik üreticisi olarak burada kendine yer bulabilse de, bu enformasyonu doğrulayacak, bağlama yerleştirecek ve yorumlayacak kalifiye kadrolara ve teknolojik imkanlara ihtiyaç duyuyor. Kamusal tartışmayı, güvenilir, doğrulanmış, farklı çıkar gruplarının perspektifinden yorumlanmış ve toplumsal uzlaşmayı teşvik edecek şekilde tartışmak istiyorsak, yaygın mecraları, kamusal öneme haiz konuların tüm taraflarını kapsamaya ve güvenilir enformasyonun üretilmesini sağlayacak vasıflarda gazeteciler istihdam etmeye teşvik etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da basın etik kurallarının daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak ve enformasyon okuryazarlığını geliştirerek izleyici-okuyucu gözünde bilgiyi değerli kılmaktan geçiyor.